Demokrat aday Zohran Mamdani’nin New York’ta elde ettiği büyük zaferin hemen ardından, Amerikalı sağcı figür Steve Bannon, Politico dergisine şunları söyledi: “Bu gece, Başkan Trump liderliğindeki popülist ulusalcı hareket için bir alarm zili olmalı. Bu insanlar son derece ciddi ve onlarla ciddi şekilde ilgilenmek gerekiyor.”
Peki, Amerikalı stratejik düşünürün öngördüğü bu ‘kırmızı ışıkları’ nasıl anlamalıyız? Bannon, rakipleri tarafından ulusalcı aşırılığın ve Amerikan toplumunda bölünmenin sembolü olarak görülürken, kendisini ‘Anglosakson kimliğinin’ endişelerini taşıyan bir elçi olarak tanımlıyor. Özetle Bannon, Mamdani kampanyasının sınırlı seçmen eğilimlerine sahip kişileri etkileyebilme kapasitesinden oldukça etkilenmiş görünüyor. Bu, Trump’ın geçtiğimiz yıl kasım ayındaki başkanlık seçimlerinde yaptığına çok benziyor.
Son yıllarda Amerikan siyaseti, sanki Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında bir sandalye kapmaca oyunu gibiydi; heyecan ise Amerikan seçmeninin farkındalık düzeyiyle bağlantılıydı.
Geçtiğimiz yılın kasım ayında, Amerikalıların Demokratların sol uçtaki aşırılıklarına (Joe Biden ve ekibi tarafından temsil edilen) artık tahammül edemediği açıkça görülüyordu. Bu durum, onları ezici bir yenilgiye sürükledi.
Bugün, yaklaşık on ay sonra, saat ibreleri ters yönde hareket ediyormuş gibi görünüyor; Trump’ı, Amerikan toplumsal dokusunu içeriden neredeyse delip geçen aşırı sağcı eğilimleri nedeniyle cezalandırma arzusu ön planda... Mamdani, aslında büyük bir başarı elde etti. Bunun temel nedeni, resmi ve sert hitap dilini aşması ve sokak insanıyla iletişim kurabilme yeteneğiydi. Mamdani, çağdaş liderliğin yaş, ırk, din veya mezheple sınırlı olmadığını gösterdi. New Yorklular onu dillerini konuştuğu ve acılarını hissettiği için seçti; bu, şehirdeki elit politikacıların ve yüksek binalarda yaşayanların dili değildi.
Mamdani’nin zaferiyle ilgili söylenebilecek en iyi şeylerden biri, Afro-Asya kökenli bu gencin, ABD’deki çalışan proletaryayı birleştirmedeki başarısıdır; bunu, içeride ezilmiş veya kırılmış bir azınlığın temsilcisi olarak değil, sessiz çoğunluğun lideri olarak yaptı. Bu sessiz çoğunluk şimdi yüksek sesle konuştu ve Wall Street çevrelerinde ve sermaye sahipleri arasında dolaşan sağcı eğilime hayır dedi.
Bannon’un açıklamaları ise rahatsız edici olmaya devam ediyor. Zira ülke üzerinde halihazırda bir endişe bulutu dolaşırken, bir dizi kamuoyu yoklaması yakın gelecekte ciddi korkuların olacağına dair uyarıda bulunuyor.
Mamdani’nin zaferi, Virginia, Pensilvanya, Kaliforniya ve New Jersey’deki diğer Mavi Dalga başarılarıyla birlikte, birçok kişinin yükselişi ve düşüşü için adeta bir tuzak gibi görünüyor.
Kasım ayının ilk gününde Politico tarafından yapılan bir ankete göre Amerikalılar mevcut duruma karamsar bakıyor, gelecekle ilgili umutları giderek azalıyor.
Amerikan toplumu, ruhu kendi içinde bölünmüş bir ülke. Amerikalıların üçte ikisi, hükümetin sıklıkla halka yalan söylediğine inanıyor. Peki, bu güven kaybı Mamdani’nin zaferinde başlıca neden miydi? Kesin olan, ABD içinde birikmiş pek çok kriz var; bunlar, yaşam maliyetleri ve artan yaşam standartları gibi somut sorunlardan başlayıp, ciddi bir çatışmayı tetikleyebilecek kimlik krizine kadar uzanıyor.
Mamdani, dogmatik korkutma tuzağını aşmayı başardı; bunu hem Müslüman kimliğini öne sürerek hem de antisemitizme karşı durarak yaptı. Mevcut verilere göre, New York’taki Yahudi seçmenlerin yüzde 67’si ona oy verdi. Zafer konuşmasında, İslamofobi ve antisemitizm karşıtı net bir duruş sergiledi. Ancak soru şu: Bu zafer, kaçınılmaz olarak muhalif tepkiler doğuracak mı; yani siyasi rekabetin ötesine geçip şiddet eylemlerine dönüşebilir mi?
Aynı Politico anketine göre, Amerikalıların yüzde 55’i politik şiddetin arttığına kesin olarak inanıyor. Sağcı aktivist Charlie Kirk’ün öldürülmesi, ABD’de siyasi domino taşlarının düşüşünün olası bir başlangıcı olarak görülüyor. Ayrıca, Mamdani’nin hayatına dair bazı endişe sızıntıları, Bannon’un kırmızı ışıklarını yakacak kıvılcım olabilir.
Özetle ABD, iki akım arasında bölünmüş durumda: biri oligarşi ve despotizme karşı savaştığını iddia ediyor, diğeri ise Puriten kimliğini savunduğunu öne sürüyor. Hangisi üstün gelecek? Belki önümüzdeki yılın kasım ayında yapılacak ara seçimlere kadar beklemek gerekecek.