Filistinliler, davaları dağılma ve yok olma eşiğindeyken silaha başvurdular. Devrimin, silahın ve siyasetin sembolü Yaser Arafat döneminde, uzun ve kanlı bir yolculuğun ardından Filistinliler, tüm dünyanın kucakladığı ciddi bir fırsat doğduğunda, özgürlük ve bağımsızlık hedeflerine ulaşmak için müzakerelere yöneldiler. Silah bırakma, müzakerelerin başarısı için bir koşuldu.
Bu girişim başarısız oldu, Filistinliler tekrar silaha sarıldı ve olan oldu.
Şimdi, silahların Filistinlilerin öldürülmeleri için bir sebep veya bahane haline gelmesi ve ulusal olarak üzerinde anlaşılan hedeflerin asgari düzeyin altına düşmesi, silah taşıyanları kendi kaderlerini ve silahın kaderini müzakere etmek zorunda bıraktı. Filistinliler, çağdaş siyasi yaşamlarının uzun ve kanlı bir dönemini gözden geçirme zorunluluğuyla karşı karşıya bulunuyorlar.
Hedefler konusundaki bölünme, ne kadar uzun sürerse sürsün veya kayıplar ne kadar büyük olursa olsun, Filistin'in İslami bir vakıf toprağı olarak tamamen geri alınmasını talep edenlerle bundan çok daha azını, silahsızlandırılmış bir Filistin devletinin, yani egemenliği eksik bir devletin kurulmasını kabul edenler arasında.
Filistin içinde çatışan gruplar neredeyse varoluşsal bir çıkmaza varmış durumda. Silah taşıyanlar, hedeflerine doğru ilerlemek bir yana, kendilerini fiziksel ve siyasi olarak yok olmaktan korumak için de gerekli araçlardan yoksun. Bu arada, silah bıraktıktan sonra müzakereleri tercih eden, uluslararası alanda tanınmış siyasi ve hukuki otoritelerin tercihleri, ajandasını gizlemeyen diğer taraf tarafından reddediliyor. Bu ajandanın başında da çok sayıdaki “hayır” geliyor; Filistin devletine hayır, yerleşim yerlerinin kaldırılmasına hayır, mültecilerin ve hatta bir kısmının bile, 1948 savaşı sırasında sürgün edildikleri şehir ve köylere geri dönmesine hayır. En iyi ihtimalle, bazılarının Filistin Ulusal Otoritesi yönetimi altındaki veya özyönetimden geride kalan bölgelere geri dönmelerine izin verilebilir.
Siyaseti ve meşruiyeti savunanlar ile savaşı ve statükonun meşruiyetini kullananlar, kaynaklarının neredeyse sıfıra inmesi nedeniyle, kontrolleri altındakileri yönetememe konusunda birleşmiş durumdalar. Ayrıca gelecekleri, halklarının geleceği ve davalarıyla ilgili hiçbir konuda etkili bir siyasi varlık gösteremiyorlar. Peki, çıkış yolu nedir?
Tüm bu kayıplara yol açan bir deneyimde, bir veya birden fazla liderlik, kendisine meşruiyet kazandıran programları gerçekleştiremeden başarısızlığa uğradığında, iktidar ve kontrol hırsı her şeye rağmen devam ettiğinde, kendisi, halkı veya davaları için konumunu terk edip tüm yetkiyi gerçek sahibine, yani halka devretmekten başka bir çıkış yolu yoktur. Halk, tüm otorite ve meşruiyetin kaynağı olmalıdır. Söylediklerimin salt teori veya bir hayal ürünü olarak kalmaması için bunun aracı genel yasama ve cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Bu arada, bu çözüm –sıkı sıkıya tutunan geleneksel liderliklerin korkusuna ve engelleme girişimlerine rağmen- en gerçekçi ve uygulanabilir seçenek olmaya devam ediyor.
Tüm Filistin halkı seçim istiyor. Bölge ve dünya, hedefe giden yolun geri kalanında onunla birlikte çalışabilmek için halkı tarafından seçilmiş güvenilir bir liderlik istiyor. Durum böyle olmasaydı Başkan Mahmud Abbas, seçimlerin bütünlüğünü ve düzgün işleyişini garanti altına almak için doğrudan uluslararası gözetim altında bir yıl içinde seçimlerin yapılacağına dair dünyaya söz vermezdi.
Filistinlilerin durumunu maddi ve manevi kayıplardan başka şey getirmeyen bir iç çatışmanın ortasında parçalanmış ve bölünmüş halde tutmak için Kudüs'ü rehin tutan, böylece Tel Aviv’e her Filistin meselesinde üstünlük sağlayan İsrail'e gelince, bu yönde ciddi ve kesin bir Filistin kararıyla karşılaşırsa yıkıcı gündemini dayatamayacaktır. Eğer uluslararası baskılara rağmen Doğu Kudüs'te seçimlere izin vermeme konusunda kararlı olmayı sürdürürse, işgalin silahları ile tüm dünyanın desteklediği Filistin sandıkları arasında varsın bir çatışma yaşansın. Bu durumda Filistinliler kazanacaktır.
Bu yönde kesin bir karar alınmazsa, Filistin siyasi sınıfı, her düzeyde sürekli olarak gücünü tüketerek, bir yerinde sayma döngüsüne hapsolmaya devam edecektir.
Silah sahipleri de siyasetçiler de zor durumda ve bunun bedelini her zaman yönetimleri altında yaşayan halk ödemektedir.