Vail Mehdi
TT

ABD, petrol piyasası için en büyük tehlike

Bu yılın petrol fiyatlarının dün vardığı seviye ile kapanacağını kimse beklemiyordu. Brent petrol fiyatları, çok kısa bir süre içerisinde yaklaşık 30 dolar değer kaybederek 55 dolara düşerken New York’ta WTI fiyatları da büyük oranda düşerek 40’ların ortalarına ulaştı.
Önümüzdeki yılın en azından ilk yarısı, petrol fiyatları açısından bundan daha iyi olmayacak gibi duruyor. Zira piyasa hala talepteki azlığa karşılık üretimde var olan artıştan endişeli. Fiyatları bu geri sayımdan kurtaracak tek yol, OPEC ülkeleri ile ‘OPEC+’ olarak bilinen müttefiklerinin üretimde yeni bir kesinti çalışması yapmasıdır.
Şayet Brent petrol fiyatları varil başına 40 dolara düşerse önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde acil bir toplantı düzenlenmesi bence uzak bir ihtimal değil. Zira bu seviyeler tüm OPEC ülkelerinin bütçelerini sarsacak ve Brent petrolün 70 ila 80 dolar arasında sabitlenmesini gerektiren eşdeğer fiyatların çok uzağına düşecektir. Ne yazık ki bu ayın başındaki son ‘OPEC+’ üretim azaltma anlaşması, yapıldığı şartlar, açık olmayan detayları ve 2016 yılında imzalanan önceki anlaşmaya tamamen aykırı olduğu göz önüne alındığında büyük bir öneme sahip değil.
Aslında pazardaki arz-talep dengeleri, petrolü bu fiyatlarda göreceğimiz kadar kötü değil. Ancak jeopolitik baskılar oldukça güçlü. Fiyatların asıl itici gücü de dengeler değil, bu baskılardır. Petrol fiyatları üzerindeki en büyük tehlikenin sebebi OPEC ülkeleri değil, bugün petrol fiyatlarının en birinci tehdit kaynağı haline gelmiş olan ABD’dir. Pazarın arz dengelerindeki bozukluğun kaynağı, Amerika’nın önümüzdeki aylarda artması beklenen üretimidir. 
ABD, kaya petrolü sayesinde üretimini son zamanlarda günlük 11.6 milyon varile kadar çıkardı böylece Rusya ve Suudi Arabistan’ı geride bırakarak dünyadaki en büyük petrol üreticisi oldu. ABD, bu ayın başına kadar uzun yıllar petrol ürünleri ithalatçısı olarak kaldıktan sonra artık petrol üreten ihracatçı bir ülke olduğunu açıkladı. Nitekim ABD’nin ham petrol ve ürünleri konusundaki ithalatı daha önce ihraç ettiğinden daha fazlaydı.
Talep dengelerine gelecek olursak; bu konudaki dengesizlik de yine aynı şekilde ABD ve onun Çin’e karşı başlattığı ticaret savaşı ile ilgilidir. Nitekim Çin en büyük ham petrol ithalatçısıdır. Bu savaşın Çin ekonomik büyümesi ve haliyle petrole olan talebi üzerinde olumsuz etkiler yaratacağı konusunda büyük endişeler söz konusu.
Petrol piyasası, Washington ve Pekin’in gündemlerinden, Riyad ve Moskova’nın gündemlerinde olduğundan daha fazla etkileniyor. Zira mevcut üretim dünya ekonomisinin zayıflaması halinde pek bir anlam ifade etmiyor.
Birkaç gün önce Amerikan Merkez Bankası, faiz oranlarını artırdığını açıkladı. Bu demek oluyor ki dolar daha da güçlenecek ve  doların değerinin yükselmesi ile birlikte petrol ithal maliyetleri artacak. Bu da mantıken petrole olan talebin azalmasına yol açabilir.
Tüm bunların yanı sıra Amerikan siyaseti genel anlamda değişken bir hal aldı ve OPEC ülkeleri ile olan ilişkilerinde artık bir netlik söz konusu değil. Örneğin; İran petrolünün tam anlamıyla yasaklanacağını ilan ederek OPEC ülkelerinin piyasadaki herhangi bir eksikliği gidermek için geçtiğimiz Kasım ayında üretimi artırılmasına sebep olduktan aylar sonra ABD, bireysel olarak İran’ın 8 müşterisini yasaktan muaf kılma kararı aldı. Bunlar da Çin ve Hindistan’ın başta olduğu en büyük müşterilerdi. Bunun anlamı yasağın başarılı olmayacağıdır.
Wall Street Journal gazetesinin haberi  ve Amerika Dışişleri’nin de bu haberi onaylamasına göre Irak bile İran’dan doğalgaz ithal etmek için 3 aylığına ABD’den muafiyet aldı. Bu muafiyet, Irak’ın Amerikalı şirketler ile petrol anlaşmaları yapması karşılığında kazanıldı.
Bir de ‘Trump etkisi’ olarak bilinen şeyi hesaba katarsak piyasanın, ABD Başkanı’nın petrol fiyatlarının yükselmesine izin vermeyeceği yönünde bir izlenim verdiğini görürüz. Bu durum herkesin, önümüzdeki yıl petrolün 60 doların altında seyretmeye devam edeceğini düşünmesini sağlıyor.
Amerikalı siyasetçilerin, petrol fiyatlarını bu şekilde düşük tutmayı düşünmesi sağlıklı değil zira bu ABD’ye de zarar veriyor. Goldman Sachs bankasının en önemli petrol analisti olan Jeffrey Currie, 50 dolarlık petrolün Amerikan şirketlerine zarar verdiğini ve ABD'nin borçlanma piyasalarında büyük sıkıntılara yol açacağını düşünüyor.
Şimdi yapılması gereken OPEC ülkelerinin pazarın bütçesini alt üst eden tüm bu Amerikan tehditleri ile başa çıkmasıdır. İş sadece bununla da bitmiyor; üstelik olan biten her şeyin sonuçlarına da göğüs germesi lazım.