Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Tantora Kışı ve müzik dersinin gerekliliği

90’ların sonunda bir grup arkadaşla birlikte Medine’den başlayarak Suudi Arabistan’ın kuzeybatısındaki bölgeleri kapsayan bir gezi gerçekleştirmiştik.
Bu kapsamda el-Ula, el-Bad’, Tebük, Duba, Makna, Kayal, Hakl ve daha başka yerleri ziyaret ettik.
Gördüğünüz her şey, harika anıtlar şaşırtıcı ancak karanlığın mağaralarına dalmış.
Yıllardır bu anıtlarla karşılaşmaktan doğan korkunun sebebini anlayamadım.  
Tüm bu şehirlerin bir teması, bir özü, bir kıssası ve hikâye ateşi var.
Bununla birlikte yıllarca rüzgarın ıslığından ve sürüngenlerin tıslamasından başka bir şeyin işitilmediği ve güneş batarken bir sıkışma hissettiğiniz boş araziler olarak kaldı.
Adeta belirgin bir dumana benzeyen bir karanlık…
Prens Muhammed b. Selman’ın ilk açıklamaları ve yatırım yapılarak bu anıtların kültür, turizm ve sanat bakımından işletilmesi hakkındaki konuşmalardan sonra ilk plan ve kararlılık aşamasına geçildi.
Çok az bir zaman içerisinde gördük ki 2030 vizyonu ağacı, meyvelerini vermeye başladı.
Farklı bölgelerden Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek şehirlerin yüzüne dokunanlar gelişimin düzeyini ve orada öncekinden farklı özelliklerin ortaya çıktığını bilir.
Ölçülü bir vizyon ve kararlı bir irade yoksunluğundan ötürü Suudi şehirleri uzun bir süre durgunluğa esir oldu.
Prens Muhammed b. Selman vizyonunu sunduğunda fikri çatışmaların artık bir değeri kalmadı.
Şimdi önümüzde herkesin inanması ve desteklemesi gereken bir devlet projesi bulunmakta.
Her şehirde seçenekler sunulacak ancak bunlar, zorunlu değil isteğe bağlı olacak.
Bu nedenle herhangi bir hareket tarafından değişim için herhangi bir zorlama gösterilmesi, ülkedeki kalkınma projesine hizmet etmez.
Kavramsal açıdan devletin görevi, kurumları herkes için çeşitlendirmesidir.
Eğlence, reklam, sanat, sinema, bilim, düşünce; bunların tümü şehirdeki bütünleşme noktasıdır.
Herhangi bir sanatsal projede hedef, reklam yapmak olmadığı gibi devlet tarafından desteklenen reklam projeleri de sanatsal faaliyetler hedeflemez.
Tüm bu seçenekler, farklı kollara sahip bir devlet oluşumunda bütünleşir; devletin görevi de farklı kurumlar arasında iç içe geçmedeki herhangi bir dengesizliği kontrol altına almaktır.
Örneğin son derece hoş ve ölçülü müzik projeleri mevcut:
el-Ula Gelişimi Yüksek Heyeti’nin gözetiminde Tantora Kışı, Suudi şehirlerinde müzik festivalleri ve Eğlence Heyeti denetimindeki uzantıları.
Şimdi, son olarak Eğitim Bakanlığı’nın da desteğiyle aşamalı olarak müzik eğitimi projesi eklendi.
Tüm bunlar vizyonun bütünsel ve dengeli olduğunun ve sanatsal hedeflerin tek bir kurum çatısı altında değil de eğitim, tiyatro ve ilgiyi de içine alacak şekilde tam bir vizyon kapsamında yürütüldüğünün göstergesidir.
Şu anki sahnede olağanüstü dönüşümlere tanık oluyoruz.
Sahip olduğu sanat ışığı, opera sesi, özenle seçilmiş sözler ve büyüleyici müzik ile Macide el-Rumi, Tantora Kışı etkinlikleri kapsamında şarkı söylüyor ve çeşitli kurumlardan gelen yüzden fazla Lübnanlı da ona eşlik ediyor.
Bu dönüşümlere hayran kalmak son derece doğal. Ancak yapılan açıklamalarda üç nokta dikkatimizi çekiyor:
İlki, Suudi Arabistan’da duyulan ve onlara ihtişam ve istikrarın zirvesi Lübnan’ı hatırlatan gelişimsel, kültürel ve sanatsal ilerleme sevinci.
İkincisi, Lübnan İletişim Bakanı Melhem er-Riyaşi’nin de dile getirdiği üzere bölgedeki Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında diyaloga dayalı medeni ilişkileri güçlendiren kültürel buluşmayı vurgulama.
Üçüncüsü, cesur Prens Muhammed b. Selman gelip de her bir karışının dünyayı büyüleyecek şekilde nasıl değerlendirileceğini bilene kadar bu anıtların Suudi Arabistan’ın tarihinin yüz yılı boyunca tarihsel anlamda gözden kayboluşuna yönelik kınama.
Bu aynı şekilde diğer kutlamalar için de geçerlidir. Ancak en önemlisi Suudi medyasının, sanatı, toplumun ‘müzik yalnızca davul ve danstan ibaret’ şeklindeki yüzeysel yaklaşımından sıyırıp ahlak, siyaset, bilim ve felsefe üzerindeki etkilerini ele alarak sanatın kültürel yönlerine odaklanan söylemidir.
Tarihi müzik dersinden, kendi kalıpları ve tarzları ile yetişen nesilleri eğitmek için istifade edilebilir. Bu alanda son derece zengin eserler mevcut:
Ali eş-Şevk’e ait Müziğin Sırları; Fuad Zekeriya’nın (doğu müziğine karşı aşırı tutumuna rağmen) hayat hikâyesi, müzikal anlatım ve felsefi ilişkinin bir karışımından meydana gelen Müzik İle adlı kitabı; Nezir Cezmati’nin Opera adlı eseri ve büyük müzisyenlerin hatıraları ve yazışmaları; aynı şekilde İslam çağındaki müzik tarihine ilişkin kitaplar. Mevcut olanların hepsi, kişiye dar geleneksel algısından çıkıp sanatsal görüşünü derinleştirme imkânı sağlayabilir.
John Bauer’in şu etkileyici sözü ile noktayı koyalım:
“Matematiksiz; tekerlek ve yazıdan mahrum medeniyetlere rastladım ancak müziksiz bir medeniyet görmedim.”