Şemsan bin Abdullah Menai
TT

Arap entelektüeller uzaklaştı mı yoksa uzaklaştırıldı mı?

Yeni yüzyılın başından bu yana gerek basın üzerinden ve gerekse yerel tüketim için düzenlenen seminer ve konferanslar yoluyla siyasi ton, Arap gerçekliğine egemen oldu.
Özellikle de Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte siyasi ve dini söylem her Arabın evine girmiş; Arap kitlelerini harekete geçirerek onları birlik haline getiren Arap-İslam kültüründen uzaklaştırmıştır.
Bu da Arap aydınının rolünün gözden kaybolmasına ya da en azından ikinci planda kalmasına katkı sağlamıştır. Arap toplumunun, düşüncelere açıklık getirerek insanların genel anlamda aydınlanmasına katkı sağlayan Arap aydınına en çok ihtiyaç duyduğu şu zamanda tam tersi yaşanıyor ve doğal ölçütler değişerek gerçek aydın uzaklaşma, yabancılaşma, kovulma, marjinalleşme, kuşatma ve bunalım tuzağına düşüyor.
Peki, varsa, bu Arap entelektüel kimdir?
Kültür, medeniyet ve insanlık planında temel vazifesi nedir?
Şu an Suriye, Irak, Libya, Yemen ve Arap’ın başka gerginlik kuyularında yaşandığı gibi cinayet, sürgün ve sömürünün en çirkin biçimlerine maruz kalarak kovulmuş, kenara atılmış, ezilmiş ve aşağılanmış Arap vatandaşının meselelerine ne ölçüde inanıyor?
Bir entelektüel olarak Arap toplumlarının hedefi haline gelmiş sivil toplum inşası için sivil bir devlet ile özgürlük, demokrasi, adalet, hoşgörü ve eşitlik kültürü oluşturma hayalinin neresinde yer alıyor?
Bunu dile getiriyoruz çünkü topluma egemen olması gereken aydınlık ve akılcı düşüncedir.
Onu karanlıklardan aydınlığa taşıyacak olan ve onun için farklı tasarılar üretecek olan da budur. Arap vatandaşı elini kültürel elite uzattığında onlardan hiçbirini bulamadı; bir kısmı göç etti, bir kısmı kitlelere sırtını dönerek şahsi çıkarları için siyasetçilerle ittifak kurdu.
İçinde parlak fikirlerin, bilim ve sanatın farklı şekillerde rol almadığı bir toplum ne işe yarar?
Sonuç olarak bazı eğitim ve kültür kurumları geriledi; üniversiteler eğilim, beceri, bilgi ve değer sahibi olmayan öğrenciler mezun eden yerler haline geldi.
Allah’ın lütfuna mazhar olanlar dışında iş dünyası onları kabul etmiyor ve böylece Arap ülkelerinde üniversite mezunu işsizlerin sayısı artıyor.
Aynı şekilde kültürel iklimin basitleşmesi, bazı ülkelerde ifade özgürlüğüne el konması; düşünme, ifade ve yaratıcılık kapısının kapanması gibi sebeplerle tiyatro, bilimsel araştırma, yayın ve tercüme hareketleri gibi Arap kültürünün yan kollarında da bir gerileme yaşanıyor. Üstelik geçim baskısı Arap toplumundaki yaratıcı ve üretici insanlara galebe çaldı ve Arap toplumunda basmakalıplık ve taklit baskın hale geldi.
Ben burada diğer kültürel kurumları küçümsemiyorum. Ancak Arap toplumunun kültürü ve entelektüellerin rolünü ikinci plana iten durumlara maruz kalması karşısında Arap kültür sahasında kendi menfaatleri peşinde koşan ‘okumuş (!) entelektüeller’ peyda oldu ve bazı Arap kurumlarındaki bilimsel zihniyet yitirildi.
Sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla birlikte ‘konserve kültür’ halka doğru yol aldı.
Bu yolla sözde entelektüeller, ‘hız çağında yaşıyoruz’ diyerek ellerinde olanları hızlı öğün olarak halka sunmaya başladılar. Tadı, rengi, kokusu olmayan bir kültür bu. Arap kültürünün seviyesinin düşmesine yol açıyor. Kültürümüz, küreselleşme çağı denen şu çağda Arap toplumlarının maruz kaldığı Batı kültür istilasının tehdidi altında.
Toplum, kültürümüzü koruyabilecek mi yoksa diğer kültürlerin saçıldığı gibi o da aşamalı olarak oraya buraya dağılacak mı?