Yemen krizinin başlangıcından bu yana, gerek 1994 yılında gerçekleşen Kuzey-Güney çatışması düzeyinde, gerekse meşru yönetim ile “Ensarullah” cemaati arasındaki mevcut çatışmada, BM Güvenlik Konseyi, taraflar arasındaki çatışmaların gerçek nedenini araştırma işiyle ilgilenmemiştir.
Savaşan bu taraflar, ortak çıkarlar, kabile ve bölgesel bağlantılar yönünden tarihsel bağlardan tamamen kopmuş düşmanlar mıdır, yoksa Yemen'deki çatışma ideolojik bir mücadele midir? Diğer bir deyişle Husi Ensarullah cemaatinin seçilmiş meşru bir hükümeti devirmek istemesi gibi siyasi tarafların seçim süreçlerini dikkate almadan gerçekleştirdiği bir iktidar mücadelesi midir? Partizanlık, seçimler ve anayasal meşruiyet gibi sorgulamaya başladığımız kavramlar, Yemen’in tarihi köklerine dayalı kavramlar mıdır yoksa Yemen toplumuna sonradan enjekte edilmiş çağdaş kavramlar mıdır? Şayet durum bu şekilde değilse, üçüncü sabit ve köklü unsur, Yemen’de derin kökleri olan kabilecilik ve bölgecilik midir?
Güncel Yemen gerçeğinden elde edilen bazı tarihsel kanıtlar ve örnekler, mevcut Yemen krizinde kabile mensubiyeti ve tarihsel boyutların rolünü ortaya koymaktadır.
Yemen Birlik Anayasasının hazırlanmasında, Yemen Arap Cumhuriyeti temsilcileri, Güney Yemen temsilcilerinin, Birlik Anayasasının vatandaşların siyasi partiler oluşturma hakkına dair bir metin içermesi gerektiği yönündeki önerisini (Çünkü Yemen'in güneyi 50’li yıllardan beri İngiliz sömürgeciliği altındaydı ve Kuzey Yemen'in aksine çok partili bir rejim vardı) reddetti. Bu itiraza alternatif bir çözüm olarak iki taraf, vatandaşlara siyasi, mesleki ve sendikal faaliyetlere katılma hakkı veren başka bir metin üzerinde anlaştı.
Birlik Devleti'nin kurulmasıyla ve Anayasa'da değişiklik yapılmadan önce, 1991'de Siyasi Partiler Yasası çıkarıldı. Haşid kabilesinden Şeyh Abdullah bin Hüseyin El-Ahmar liderliğindeki Yemen Islah Partisi (İslami Parti) gibi siyasi partilerin, eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in de teşvik etmesiyle kurulmasına izin verildi.
Bu oluşumun ilginç hikâyesini Şeyh Abdullah kendi anılarında yazmıştır. Başkan Salih’in bu teklifi yaptığı dönemde, kendileri İslami eğilime sahip bir topluluktu. Anılarında kuruluş hikâyesi şöyle nakledilir, “Salih’in başkanlığında Genel Halk Kongresi Partisi (GHK) oluşturulduğu esnada biz halen bu partideydik. Sosyalist Parti güneydeki devleti temsil ederken, Genel Halk Kongresi kuzeydeki devleti temsil ediyordu. Abdullah Salih şöyle bir amaç ortaya koydu; ‘Benimle onlar arasında bağlayıcı bazı anlaşmalar var, dolayısıyla rahat hareket edemiyorum. Güçlü bir kuruluş olarak varlığınızla, Sosyalist Parti ile anlaştığımız ancak doğru bulmadığımız bazı noktalar veya konularda karşıt tutumlar sergilemek için sizinle koordineli çalışacağız. Yani doğrudan muhalefeti siz yapacaksınız ve bu kararın uygulanmasını böylece engellemiş olacağız.’ Bu temelde Yemen Islah Partisini kurduk. Zaten örgütsel bir yapı vardı ve çekirdek kadroyu Müslüman Kardeşler (İhvan) oluşturuyordu.”
(Son zamanlarda, mevcut Islah Partisinin Başkanı Muhammed Yedumi, partinin artık Müslüman Kardeşler'le irtibatının kalmadığına dikkat çekti!) Belki de mevcut politik şartlara uyum sağlamak için böyle bir açıklama yapmıştır. İşin ilginç yanı, Şeyh Abdullah’a, bir muhabir tarafından Başkan Salih’le olan ilişkisi sorulduğunda, “O devletin başı ve ben onun şeyhiyim!” demiştir. Son parlamento seçimlerine, Genel Halk Kongresi ile Islah Partisi ortak liste hazırlayarak girdiler.
Şeyh Abdullah, 2006 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet partisinde olmasına rağmen neden Salih’i desteklediğini şu meşhur sözle ifade etmiştir, "Tanımadığın kişiyi desteklemek delilik olur, en iyisi tanıdığın birini desteklemektir.” Burada kastedilen kişi, Şeyh Abdullah bin Hüseyin El-Ahmar'ın oğlu Şeyh Hamid El-Ahmar'ın desteklediği Ortak Buluşma hareketinin adayı Faysal bin Şamlan’dır. Ülkedeki ana partileri destekleme hususunda evlatlar ve ebeveynler arasındaki bu farklı tutum, yaygın bir atasözünde ifade edildiği gibi tüm yumurtaları bir sepete koymamak içindir.
Yemen'deki geleneksel siyasi liderler arasındaki kabile bağlantısının ne kadar belirleyici olduğunu ortaya koyma adına, eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in Orgeneral Ali Muhsin El-Ahmar'a (şu anda Hadi’nin Başkan Yardımcısı) Silahlı Kuvvetler Yüksek Komutan Yardımcısı olarak atanması üzerine gönderdiği tebrik telgrafını zikretmek istiyorum.
Şöyle diyor telgrafta, “50 yıldır beraber mücadele ettiğim yol arkadaşım ve sevgili kardeşim… Büyük Yemen anavatanının parçalanmasına karşı 94'lü yıllarda ayrılıkçılara karşı verilen savaşta nasıl dik durduysan, yurtdışı kaynaklı bölgeselleştirme projesine de karşı çıkacağına eminim. Arap Baharı devrimlerinden sonra aramızda bazı görüş farklılıkları oluşmuş olabilir. Bunlar yaz bulutları mesabesindedir, kısa sürede dağılacak, suyolunu bulacaktır. Hepimizin referans kabul ettiği Sanhan kabilesi büyüklerinin devreye girmesiyle aramızdaki ihtilaflar çözülecektir.”
Başkan Salih, Muhsin El-Ahmar'ı son altı savaşta Husilere karşı askeri operasyonlarda sırf ondan kurtulmak için görevlendirdiği söylenir. Abdullah Salih, yönetimi oğluna devretmek için bazı girişimlerde bulunduğunda El-Ahmar buna muhalefet etmişti, bundan dolayı ondan kurtulmak istemiş olabilir.
Bunun doğru olup olmamasına bakılmaksızın, üzerinde anlaşılan Ulusal Diyalogun sonuç bildirgesine o dönem hem Husilerin hem de Salih’in karşı çıktığı çok açıktır. Hatta bazıları savaşın patlamasının ve Ensarullah cemaatinin anayasal meşru bir yönetime karşı darbe yapmasının sebeplerinden birinin de bu olduğunu söyler.
Yukarıda da belirtildiği gibi, BM Güvenlik Konseyinin kararlarının, Yemen krizindeki taraflar arasındaki ihtilafın gerçek yüzüne derinlemesine bakmadığı doğrudur. Ancak, Kapsamlı Ulusal Diyalog Konferansının sonuçlarını tanımış, federal devlet anayasa taslağının sonuçlandırılması ve kabul edilmesi için destekte bulunmuş, seçim sisteminin reformuna katkıda bulunmuş, silahsızlanma ve demobilizasyon/terhis mekanizmalarının kurulması ve BM Güvenlik Konseyi'nin 2015 tarihli 2201 sayılı kararı uyarınca güvenlik birimi reformunun çıkarılması için gayret sarf etmiştir.
Bu girişimler gelecekte Yemen'deki kabileciliğin etkisini ve rolünü azaltacaktır. Kuşkusuz ki, çatışmaya katılan tarafların liderlerinin çoğu, savaşın sona ermesinin ve barışın kurulmasının kendi çıkarlarına olmadığını idrak ediyorlar. Bu nedenle, “Stockholm” kararlarını hem Hudeyde krizi hem de mahkûm değişimi ile ilgili olarak boşa çıkarmayı hedefliyorlar.
Hudeyde krizi düzeyinde BM, Yemen'deki BM gözlemci heyetinin başı olarak Hollandalı General Patrick Cammaert’e alternatif olarak Danimarkalı bir generali görevlendirdi, zira Cammaert ve ekibi görevlerine başlayabilmek ve Hudeyde’ye girebilmek için Husi milislerinin kendisine geçiş izni vermesini bekliyor. İki taraf arasındaki mahkûmların takas dosyasında ise, Ürdün hükümeti, BM'nin talebi üzerine, Yemen hükümetinin temsilcileri ile "Ensarullah" arasında, tutukluların ve mahkûmların değiş tokuşunu düzenleyen maddelerin müzakerelerini takip etmek üzere topraklarında ikinci bir görüşme yapılmasını onayladı.
Başkan Hadi, Riyad’da BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths ve Eski Gözlem Komisyonu başkanı ile yaptığı son toplantıda İsveç’teki anlaşmanın başarısızlığı konusunda uyarıda bulundu ve uluslararası toplumu eksikliklerini tamamlamaya davet eti. Ayrıca barış görüşmelerinin başarı şansını engellemeye çalışan tarafların olduğunu, BM’nin bu konuya son noktayı koyması gerektiğini ifade etti.
Öte yandan, Washington'daki Yemen Büyükelçiliği tarafından birkaç gün önce yapılan bir açıklamada, ‘haydut militanların yalnızca güç dilinden anladıkları ve Yemen halkının ıstırabını umursamadıkları’ belirtildi. Sonuç olarak, barış yolunda düşman kardeşler arasında herhangi bir uzlaşının olmadığı anlaşılıyor. Çünkü çatışmanın her iki tarafı da barış için henüz hazır değiller. Çünkü savaşa devam etmenin maddi ve siyasi kazanımlar kazandırdığını düşünüyorlar.
“Ali Abdullah Salih'in başkanlık sayfasının katlanması” ile ilgili BM Güvenlik Konseyinin 2140 sayılı kararı çıktığında uluslararası toplum, meselenin çözülebileceği kuruntusuna kapılmıştı. Zira çatışan tarafların tarihsel geçmişini ve genel yapısını bilmekten oldukça uzaktılar. Abdullah Salih “Ensarullah” cemaati ve müttefikleri tarafından öldürülmüş olabilir, ancak onun öğrencileri olan düşman kardeşler hala hayatta.
TT
Yemen'deki "düşman kardeşler"... Gerçekten düşman mı?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة