Cuma Bukleyb
TT

Teknolojinin yıktığı duvarlar

1961 yılının Ağustos ayı sadece Almanya için değil bütün dünya içinde acı bir tarihtir. Çünkü Berlin Duvarı doğusu ve batısı ile iki Almanya’yı ayıran bir sınır ve engel, askeri ve ideolojik açıdan karşıt iki küresel kutup olan ABD önderliğindeki kapitalist Batı bloğu ile Sovyetler’in önderliğindeki sosyalist Doğu bloğu arasına bir çizgi olarak bu tarihte inşa edilmiştir.
Sosyalist Doğu Almanya’da inşa edilen bu duvara “Faşizme Karşı Koruma Duvarı” adı verilirken Batı Almanya’da ise Almanya Şansölyesi Willy Brandt kendisine “Utanç Duvarı” adını vermişti. 1961 yılında inşa edilmesinden 1989 yılındaki yıkımı arasındaki zaman diliminde resmi istatistiklere göre 100 bin Doğu Almanya vatandaşının duvarı aşarak Batı’ya kaçmaya çalışmıştır. Bunlardan beşbininin şansları yaver gitti ve duvarı aşıp hayatlarını kurtarabildiler.
Başarısız olanların ve kaderleri ölüm olanların sayısı konusunda ise istatistikler farklı rakamlar sunsalar da yaklaşık olarak 136 ila 200 olduğu tahmin edilmektedir.
Duvarlar ve surlar eskiden beri şehirleri dış saldırılardan korumak ve kendilerine güven ve emniyet sağlamak için var olmuşlardır.
Geçmişte bu duvarlar ile surların tasarımları şehirlerin büyüklüğü, kentsel gelişim düzeyleri ve komşuları ile ilişkilerine göre değişirdi. Dünya; Roma İmparatorluğunu ve medeniyetini barbar dağlı kabilelerin saldırılarından korumak için İmparator Hadrian’ın İngiltere’nin York bölgesinde kendi adını taşıyan bir duvar inşa ettiğini duyduğu gibi hala ayakta olan ve dünyanın her yerinden ziyaretçileri kendisine çeken Büyük Çin Seddi’ni de tanıdı. Bu tür duvar ve surların inşası günümüzde de devam etmektedir.
Örneğin Başkan Donald Trump’ın komşu Meksika sınırında milyarlarca dolara mal olacak duvar projesi, bugünlerde ABD’de büyük bir tartışma başlattı.
Çünkü bu duvar dünyada özgürlük meşalesini taşımakla övünen ve gururlanan bir ülkeyi yoksul ve zavallı bir hayatın yükü ile yorgun Meksikalı göçmenlerden korumak ve onları onurlu bir yaşam fırsatından mahrum bırakmak için inşa edilmektedir.
Bundan önce de İsrail hükümeti Filistinlileri engellemek için Utanç Duvarı’nı inşa etmişti. Ayrıca Kuzey İrlanda’nın Belfast şehri içerisinde Protestan Kralcılar ile Katolik Cumhuriyetçileri birbirinden ayırmak için inşa edilen bir duvar da vardır.
Bu bağlamda Büyük Britanya’nın Brexit’i de duvarlar ve surlar gibi bir ayırıcı ve engel sayılabilir. Çünkü İngiltere örneğinde olduğu gibi bu ayrılık kararı her ne kadar özgür irade ile alınmış bir karar olsa da gerçekte egemenlik ve koruma bahanesi ile Birlik ülkeleri vatandaşlarının seyahat özgürlüğü ilkesinin açıkça reddedilmesidir. Buna ek olarak Britanya ile AB’yi birbirinde ayıracak bir boşluk da yaratacaktır.
Bütün bunları hatırlamamın nedeni; 1990 yılının ekim ayında doğusu ve batısı ile Almanya’nın tekrar birleşmesine neden olan Berlin Duvarı’nın çöküşünün 30. Yıldönümünün yaklaşması ile bu konuda yapılan haberlerin dikkatimi çekmesidir. Yaşlılığın etkilerinin başlamış olmasına rağmen 1989 yılının ekim ayındaki o sonbahar günü televizyon ekranlarından izlediğimiz görüntülerin hala canlı bir şekilde hafızamdadır.
Doğu ve batı Berlin’den binlerce Alman vatandaşı dünyanın her yerinden milyonlarca kişi onları izleyip duyarken yaşadıklarına inanamaz bir şekilde kendisini yıkmak için duvara koşuyor, üstüne çıkarak seviniyor, dans ediyor ve bağırıyordu. Herkes duvarı devrilmesine ve yıkımına katılmak istiyordu. Çünkü bu duvar büyük bir milletin bedeninden, belleğinden ve tarihinden silinmek istenen bir acı ve utanç gibiydi.
Bana göre beklenmeyen hatta küçümsenmesi gereken şey; bazı Alman şirketleri ile müzayede evlerinin mecazen değil gerçekten de var olduğu yıllar içerisinde insanların kanına bulanan duvarın bazı parçalarını satışa sunarak yaklaşmakta olan bu kutlamalardan ticari olarak faydalanma çabalarıdır.
Bu şirket ve müzayede evleri duvardan bir parça satın almak isteyecek çokça zengin alıcıdan oluşan küresel bir pazarın var olduğunu düşünerek bundan faydalanmaya çalışmaktadırlar.
Oysa bu duvar ayrıca var olduğu süre boyunca bir milletin acı bir şekilde bölünmesinin, birçok ad, çeşitli politik ve ideolojik gerekçeler altında bir halkın küçük düşürülmesinin bir simgesi olmuştur. Sona erip tarihin çöplüğünde yerini aldığı için de hiç kimse üzgün değildir. 
Berlin Duvarı’nın var olduğu dönemde yaşamış ve yıkılma kutlamalarına katılmış bir Alman vatandaşının bu duvardan küçük bir parça elde etmek için çabalaması, aile fertleri ile kendisinin o günleri unutmaması ve çocuklarına bir ders ve ibret olması için evinde muhafaza etmek istemesi ile serevt sahibi yabancı birinin müzayede evlerinin satışa sunacağı büyük parçalardan birini yatırım amaçlı satın alması arasında fark vardır.
Bu zenginler; kan ve aile bağlarını koparan, insanları zor şartlar altında yaşatan ve kendisine Utanç Duvarı denilmesini hak eden betorname duvarın bir parçasından ibaret olan bu parçaları sadece gelecekte sanki ender bir tarihi eser ya da büyük bir ressama ait bir tabloymuş gibi gelecekte karlı bir fiyata satabilmek için satın almaktadır.
Bazı ülkelerin komşuları ile aralarına duvarlar ördüğü bir zamanda teknolojinin; bu duvarları aştığını ve onları bir anlamı olmayan sanal duvarlara çevirdiğini, bu ülkelerin günün birinde okul, hastane ya da halkalarına faydası dokunacak bir şey inşa etmek için ihtiyaç duyabilecekleri finansal bir kaynağı kaybetmelerinden başka bir işe yaramaz hale getirdiğini görürüz.