Şemsan bin Abdullah Menai
TT

Suudi Arabistan’ın rolü parlamaya devam ediyor

Bilge bir kişi, “Çalışma gücü olanlar çalışır, çalışma gücü olmayanlar bakar” diyor. Bu gerçek ister siyasi partiler ister kişiler olsun kendilerini “ilerlemeci Araplar” olarak adlandıranlardan geriye kalanlara uymaktadır. Onların ihtiyaç anında başvurdukları cafcaflı sloganları var. İşte onlar bugün Arap kamuoyunda kendilerini “Biz, ümmetin kaygılarını taşıyoruz” şeklinde göstermek için Filistin’e timsah gözyaşlarını akıtıyor. Aynı zamanda başta İran rejimi olmak üzere Arapların en azılı düşmanlarıyla dost olmalarına da hiçbir şey engel değil.
Son zamanlarda Suudi Arabistan’a karşı yürütülen medya kampanyası kapsamında bu durum meydana geldi. Varşova Konferansı’na katılan bazı Arap ülkelerine İsrail’le normalleşme suçlamasında bulunmak için İran’ın finanse ettiği bazı medya platformları ortaya çıktı. Bilindiği üzere İsrail dâhil konferansa katılan ülkelerin sayısı 62’ye ulaştı. Bu suçlama, ihtiyaç duydukça başvurdukları bozuk bir senfonidir. Onlar, hangi devletin İsrail’le ilişkisi olduğunu biliyor.
Diğer yandan İsrail’le açık bir şekilde ilişki kuran devleti görmezden geliyorlar. Katar devleti, Gazze’deki Filistinlilerin maaşlarını ödeme bahanesiyle müttefiki İhvan yanlısı Hamas Hareketi’yle iş birliği yaparak İsraillilere fon sağlıyor. Ayrıca Katar, İsrail karşıtı sloganların ve söylemlerin arkasına gizlenmesini ve Arap ülkeleri üzerindeki hegemonyasını haklı göstermesini sağlayan ideolojik eğilimin hükmettiği İran’la sağlam ilişkilere sahip.
Buna karşılık İsrail, İran’ın düşmanca açıklamalarına göz yumuyor.  İran, bölgedeki çatışmaları şiddetlendirerek etnik naraları körüklüyor. Söz konusu çatışmalar karşısında bu durum, Arap-İsrail çatışmasını kenara itiyor ve Arapları ana meselelerinden, yani Filistin ve diğer meselelerden uzaklaştırıyor.
Bu konuda Arapların tutumu açık ve nettir. Araplar, Filistin meselesi konusunda Suudi girişiminin etrafında birleşmeye devam ediyor. Merhum Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz, bu girişimi 2002’nin mart ayı sonunda Beyrut’ta düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nde sundu. Kral Abdullah zirvede Filistin-İsrail çatışmasını bitirmek için bir barış girişimi başlattı. Bu girişim, 1967 sınırlarına göre başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin kurulmasını ve Filistinli mülteciler meselesinin adil bir şekilde çözülmesini hedefliyor. Ayrıca bu girişime göre İsrail’in işgal ettiği Golan Tepeleri’nden çekilmesi gerekiyor.
Tarih, Suudi Arabistan’ın Filistin meselesine yönelik rolüne en güzel şahittir. Tarih, Filistin meselesinin Suudi krallar için ana mesele olduğunu parlak bir mürekkeple kaydediyor. Zira krallar, Filistin meselesini destekleyerek farklı aşamalarda politik, ekonomik ve sosyal alanlarda bu meseleye katkıda bulundu. Krallar, Filistin meselesini görüşmek için yuvarlak masa konferansı olarak bilinen 1935 yılındaki Londra Konferansı’ndan Kral Selman bin Abdülaziz dönemine kadar Filistin meselesini Suudi Arabistan’ın dış politikasının ve uluslararası ilişkilerinin merkezine yerleştirdi.
Bilindiği üzere Suudi Arabistan, Filistin’e ve diğer Arap meselelerine yönelik tutumlarında müzayedeye girmiyor. Suudi Arabistan, sessiz bir şekilde çalışıyor. Bu, Suudi Arabistan’ın dış politikada izlediği yöntemdir. Suudi Arabistan, Filistin meselesi dışında pek çok Arap sorununun çözümüne katkıda bulundu. Taif Konferansı’nda Lübnan meselesine çözüm bulan da Suudi Arabistan’dır. Zira Suudi Arabistan, istisnasız tüm Lübnanlı oluşumları konferansa davet etti. Eritre ve Etiyopya arasında uzlaşma yapmaya çalışan da Suudi Arabistan’dır. Suudi Arabistan, iyilik dışında başka bir yolda ilerlemiyor.
İşte bugün Suudi Arabistan, stratejik bir bölgede ümmeti savunarak Yemen’i Husilerden kurtarmak ve İran’ın genişlemesini durdurmak için Arap Koalisyonu’na öncülük ediyor.