Atilla Gagavuz
TT

Göbeklitepe

Urfa’ya yirmi kilometre kadar uzaktaki köyde sabanıyla toprağı süren bir çiftçinin gözleri, yer altından yüzeye çıkan bir taş parçasına takılır. Pulluğun bıçağına takılan bu taş parçası insan eliyle işlenmiştir. Bir heykeli andırmaktadır. Köylü değerli bir şey olabileceğini düşünerek taşı alıp şehre gider. Şehir Müzesini bulur. Müze müdürüne çıkar. Durumu anlatır, taş parçasını gösterir. Müze Müdürü;
-“Bu taşın tarihi bir değeri yok” der. Ama nedense taş parçası yine de müzenin hurda malzemelerinin koyulduğu ambara atılır.
Aradan dört seneye yakın bir zaman geçer. Bir Alman Arkeolog müzenin ambarına atılmış bu taş parçasını görünce -ihtimal ki hayret, şaşkınlık, sevinç ve umut gibi karmaşık duygular içinde- hemen taşı bulan köylüyle irtibata geçer, taşın bulunduğu yere gidip inceleme ve araştırma çalışmalarına başlar.
İzinler alınır, kazı çalışmaları başlatılır. Kısa zamanda yüzeyden çok da derin olmayan bir yerde büyük bir kalıntı ortaya çıkar. “T” şeklinde tonlarca ağırlığı olan sütunlar vardır. Sütunlarda muhtelif hayvan figürleri resmedilmiştir. Figürler biçimleri deforme edilmiş olmasına rağmen hangi hayvanı resmettikleri çok açık bir şekilde belirgindir.
Kazıldıkça çok büyük bir yapıya ait kalıntı ile karşılaşılmıştır. Bu yapının bir mabet olacağı düşünülür. Sonradan bu yapının mabet olduğu kesinleşir. Sonra kalıntının yaşının tespitine sıra gelir. İşte o zaman yer yerinden oynar. Göbeklitepe’de yapılan kazı sonucunda ortaya çıkanlar on iki bin beş yüz yıl öncesine dayanmaktadır. İnsan eliyle yapıldığı düşünülen en eski nesne İskoçya’daki üç dikili taşın beş bin yıl öncesinden olduğu ve bunların en eski kalıntı olduğu kabul edildiğine bakılınca insanlık tarihinin yeniden yazılmasının gerekliği ortaya çıkmış olur.
Bir taraftan Göbeklitepe’de bulunanlarla insanlık tarihinin yeniden yazılma zarureti, diğer taraftan buluntuların ne anlama geleceğine dair yorum ve analizler bir diğer taraftan bu bütün dünya için önemli keşfin tanıtımı için kollar sıvanır. Bu iş için canına dişine takmış insanlar vardır. Kendi ceplerinden harcadıkları paralarla, binlerce mil seyahat ederler, doküman toplar, bunların çevirisini yapar, benzer kalıntılar için neler yapıldığını örneklemek için öğrenmeye çalışır, sponsor arar, bulur, kazı heyetinin bakanlıktan daha yetkili olduğuna muttali olur.
Sonuç gerçekten önemlidir. Öncelikle çok kısa zamanda “Dünya Mirası” listesine girer. Bir tarihi kalıntının dünya mirası listesine girmesi demek ulusal sınırlar için mülkiyet hakkının iptali demek olmakla beraber çok güzel bir şeydir. Tarih kıyımına meyyal Vandalizm sabıkası oldukça kabarık bir coğrafyada yaşamakta oluşumuz meselenin önemini bir nebze hissettirebilir. İkinci adım olarak 2019 yılı Göbeklitepe yılı olarak ilan edilir. Devletin resmi töreniyle açılış yapılır.
Bu kısacık özetle hikâye edilmeye çalışılan konunun bizce en önemsiz tarafı turizm açısından bir değer kazanılmış olmasıdır. Çünkü toplumsal hayatımızın yüz yıllık geçmişi bile koyu bir karanlık perdesi ile örtülüyken bin değil, beş bin değil, on bin yıl, hatta on iki bin beş yüz yıl öncesinden bugüne intikal etmiş somut bir nesneye dokunmak, üç beş kuruşluk turizm gelirinden de dünyanın muhtelif yerlerince bilinir olmaktan da önemlidir. Buluntulara bakılarak yapılan analizlerin neredeyse hepsinin birbiriyle çelişik olması işin içine biraz mizahi unsur katmakla beraber bahsi geçen önemi azaltmamaktadır. Mesela buğday toplanan birimlerin bira yapımına uygun olduğu görüşü böyle bir yorumdur. Keza mabetlerin avcı toplayıcı topluma dönüşmekteki rolü, bu mabedin çok tanrılı bir dine ait olduğu da böyledir.
Yorumların ve analizlerin daha uzun yıllar devam edeceği hem de az buz değil biri diğerini nakzederek sürüp gideceği için mizahi oluşu ne kadar cazip olursa olsun şimdilik bir kenarda tutmakta fayda var. Ancak âcizane merak ettiğimiz, cevabı için sağa sola bakındığımız birkaç sorumuzun olduğunu itiraf etmekte beis görülmemeli.
Birincisi kazı heyetlerinin Kültür Bakanlığı’ndan daha yetkili olması tuhaf değil midir? Kazı iznini vermeye yetkili olan makam nasıl olur da izin ile beraber bir yetki devrini kabul eder.
İkincisi Göbeklitepe’yi ilk bulunduğu andan itibaren tanıtımı için kendini parçalayan insanlar an itibariyle işin neresindedirler?
Üçüncüsü; “bu taşın tarihi değeri yok diyen” müze yetkilisi kimdir? Nerededir? Şu anda ne işle meşguldür? Uhdesine verilen görevi bihakkın ifa edememekten dolayı bir işleme tabi tutulmuş mudur?
Dördüncüsü; insanlık tarihini neolitik dönem, avcı toplayıcı topluma geçiş, tarım devrimi, taş devri, cilalı taş devri gibi muhtelif etiketlerle tarif edenler, ilkokul sınıflarında duvarı boydan boya tarih şeridi ile kaplayanlar niçin susuyor? Tarihi düz bir çizgi halinde anlayıp öyle anlaşılması için buyurgan, hatta oldukça kibirli bir eda ile dayatanlar bizden hiç özür dilmeyecekler mi?
Evet, bazı hadiselerin büyüklüğü, o büyüklüğü meydana getiren küçük ayrıntıları önemsiz –hatta değersiz- hâle getirir. Böyle büyük bir hadise karşısında, bu denli önemsiz soruların bir kıymeti harbiyesi olmaz.
Olmaz da merak işte... İnsan sormadan edemiyor.