Dilaver Demirağ
Araştırmacı-Yazar ve doğa korumacı aktivist
TT

​Küreyi kimler ne için ısıtıyor (1)

Bilim dünyası Küresel Isınmayı 1.5 derecede tutabilmek için radikal değişiklikler talep ediyor ama bu mümkün görünmüyor.
Ülkemizin seçim sonrası girdiği seçim tartışmaları esnasında yurt dışında doğa korumacılık açısından önemli bir aksiyon başlatıldı. Ağırlıklı olarak lise düzeyindeki öğrenciler hâlihazırda çokça konuşulan küresel ısınmayı protesto etmek, özellikle de politikacıların bilim çevrelerinden yapılan tavsiyeleri dikkate almaları için eylem yaptılar.
Bu konuda BM nezdinde kurulan ve dünyadaki belli başlı iklim araştırma merkezleri ile dünya çapında en çok bilinen, alanında haklı olarak üne kavuşmuş iklim bilimcilerin bir biçimde katkıda bulunduğu BM Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change-IPCC) tarafından son raporda yapılması istenenler belli.[1] Dahası bu konuda Paris Anlaşması adıyla yapılmış bir anlaşma var. Bu anlaşmaya ve IPCC’nin tavsiyelerine göre önümüzdeki birkaç yıl içinde Küresel Isınmayı 1.5 derece ile sınırlamak zorunlu. Bu başarılamaz ise iklimsel devrilme noktası denilen olay gerçekleşecek ve belki de 100 yıla kalmadan gezegen çapında felaketler birbirini takip edecek.
Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor. Bunu anlamak için işe önce kavramlardan başlamak gerekiyor. Küresel Isınma ya da diğer adıyla sera etkisi, dünyaya gelen güneş ışınlarının geri atmosfere yansıyamayışı nedeni ile dünyanın bir sera gibi ısıyı içerde tutmasına neden olmasına verilen isim. Bu da ortalama ısısı 15 santigrat derece olan yeryüzü ısısının bu miktarın üstüne çıkması anlamına geliyor.
Yeryüzündeki hayat insan da dâhil dünya yüzeyindeki bu ısı düzeyine göre yapılanmış halde. Dahası iklim sistemi de bu ısıyı artı eksi belli sınırları aşmayacak bir denge içinde oluşmuş. Ancak doğada dengeden söz ederken bunun kolay değişmeyen sabit bir durum olmadığını sürekli göz önüne almak gerekli. Bu durum yeryüzü ısısı için de geçerli, yeryüzünün ısısı hiçbir zaman sürekli belli bir derecede olmadı. Gezegen şimdikinden çok daha yüksek miktarda ısı düzeylerine de maruz kaldı, tam tersine buzul çağları olarak bilinen çok soğuk dönemlere de. Son buzul çağının sonundan itibaren yani aşağı yukarı M.Ö 12 bin yıllarından itibaren ise yeryüzü ısısı adım adım yükseldi. Ve şimdiki gibi ortalama bir derecelik ısı artışının yaşandığı zamanımızdan önce de yukarıda sözünü ettiğim ortalama +15 diyeceğimiz sıcaklığa ulaştı. İnsanın yeryüzünde güçlü bir biçimde etken bir canlı olmasını sağlayan koşullar da bu ısının ürünü.
Ancak sanayi çağından itibaren bu göreli denge bozulmaya başladı. Bilim insanları bunun nedeninin sanayi uygarlığının fosil yakıt denen yani canlı katmanların uzun vadeli dönemde sertleşerek petrol, kömür, doğal gaz gibi yanabilir maddelere dönüşmesinden oluşan yakıtların yoğun kullanımının sonucu olduğu kanısındalar. Sera etkisi dediğimiz olayı şiddetlendiren etkenin bu yakıtların yanması sonucu atmosfere-aslında her yanma olayında bir miktar karbon atmosfere salınır, bu söz konusu katmanlaşmış maddelerin ya da odun, tezek vb. canlı varlıkların bünyesindeki karbonun yanma esnasında açığa çıkması nedeni iledir- yoğun miktarda karbon gazı salınır.  Sera etkisinden söz ederken bunun güneş ışınlarının atmosfere geri yansıyamamasından kaynaklanan bir olay olduğunu belirtmiştim. Bu olayda yansıyan ışınlar başta karbondioksit, metan ve su buharı olmak üzere atmosferde bulunan gazlar tarafından tutulur, böylece dünya ısınır. Işınların bu gazlar tarafından tutulmasına da sera etkisi denir. Bundan kaynaklanan ısınma etkisine de küresel ısınma diyoruz.
Peki, Küresel Isınma ne tür felaketlere yol açacak
İşte bugün Küresel Isınma olayından söz ederken bilim dünyasında küçük bir azınlığın genel geçer teze ters düşmesinin nedeni de bu. Bugün bilim dünyasının çok büyük bir bölümü sanayi çağından sonrası atmosfere salınan yoğun karbon gazının söz konusu ısı artışına yol açtığı kanısında. Bundan dolayı bilim dünyasında Küresel Isınmadan söz edilirken kullanılan kavram İnsan Kaynaklı Küresel Isınma kavramıdır.
Buna mukabil bu görüşe itiraz edenler ise salt karbonla yeryüzünden ısı artışının gerçekleşmesinin mümkün olamayacağını belirterek modelleme hatasından söz ediyorlar. Yani onlara göre insanların ekonomik etkinlikleri neticesi açığa çıkan karbon gazı üzerine kurulu “Küresel Isınma vardır ve nedeni de budur” biçimindeki bir tespit hatalı bir tespit. Bu tartışmayı burada bırakıp bir başka yazıda/ yazılarda ayrıntıları ele alalım deyip şu an süregelen Küresel Isınma olgusunun ne tür olumsuz sonuçlara neden olacağını ve bunların önüne geçilip geçilemeyeceğini ele alalım.
Küresel Isınma dediğimiz şey yeryüzünün ikliminde olumsuz değişimlere neden oldu. İklimdeki değişiklerin ise neden olduğu birçok olumsuz sonuçları vardır. Bunları buzulların erimesi, yağmur miktarındaki sağanak şeklinde yağışlarda artış ve sel baskınlarına neden olması, denizlerin su düzeyinde yükselme, fırtına ve sel hasarlarının artması, tundraların erimesi, buharlaşma miktarında artış, kuraklık ve çölleşme olarak sıralamak mümkündür. Bunun yanında insan sağlığına da olumsuz etkileri söz konusu.  2011 Ocak ayı içerisinde yayımlanan bir çalışma, küresel ısınmanın bitkilerde polen dönemini uzattığını ortaya koydu. Bu da polen alerjisi dediğimiz durumu şiddetlendiriyor.
Fransa'nın başkenti Paris'te açıklanan raporda küresel sıcaklık artışının olası etkileri şu şekilde sıralanıyor. +2 °C: Su sıkıntısı başlayacak. Kuzey Amerika'da kum fırtınaları tarımı yok edecek. Deniz seviyeleri yükselecek. Peru'da 10 milyon kişi su sıkıntısı çekecek. Mercan kayalıkları yok olacak. Gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30'u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. + 5 °C: Denizler 5 m. Yükselecek Deniz seviyesi ortalaması 70 metre olacak. Dünya'nın yiyecek stokları tükenecek. + 6 °C: Göçler başlayacak, yüz milyonlarca insan uygun iklim koşullarında yaşamak umuduyla göç yollarına düşecek.
Tabi bütün bu öngörüler belirli sürelere göre yapılıyor. Ancak gezegenin iklim sisteminin birbiri ile içiçe birçok unsurdan oluştuğu göz önüne alındığında devrilme noktası kavramı ile izah edilen durum belki de tahminlerden çok daha kısa bir sürede gerçekleşebilir ki şimdiden bu öngörülerden bazıları gerçekleşti bile. Bu arada devrilme noktası kavramı iklim değişiminde artık geri dönüşsüz bir noktaya ulaşılarak zincirleme reaksiyonla gezegenin iklim sisteminin deyim yerinde ise çıldırmasını ifade ediyor.
İklim Değişimi önlenebilir mi?
Özetlersek Küresel Isınma denilen hadise nedeni gezegenin olduğu kadar yaşamı ona bağlı olan biz insanların da başı derde girmiş durumda. İşte bu nedenle İnsan Kaynaklı Küresel Isınma hipotezi gereği çare şok tedavisi denecek sert önlemlere bağlı. Madem ısınmanın nedeni karbon salımı o zaman yapılacak olan karbon salımını en minimum seviyeye çekmek sorunun çözümü olarak görülüyor. Ama bu küresel ısınma denen olayı durdurmuyor. Bu ısınmayı daha fazla ısınmaya yol açmayacak yani iklim sisteminin iyice raydan çıkmasını önlemek için.
İşte Paris Anlaşması uyarınca İklim Değişimini 1.5 derece ile sınırlandırabilmek için öncelikle karbon salımının %70’ler, hatta %80’ler düzeyinde geri çekmek gerek. Hakeza enerji gereksiniminin rüzgâr, güneş, biyogaz vb. yenilenebilir kaynaklardan temin etmek bunun içinde de bu kaynakların enerji teminindeki payını %75’lere kadar çıkartmak gerekiyor; şu anda çok büyük yatırımlarla bu seviye %25’lere çıkarılabilmiş durumda.
Tabi bunlar yanında başka taleplerde var mesela İklim Değişimini engellemek için biyoyakıt üretiminin (yani mısır, kanola vb. yağlı bitkilerden elde edilen otomobil yakıtı) teşvik edilmesi, yanı sıra İklim Mühendisliği Çalışmalarının teşvik edilmesini içeriyor. Ki bunlar da mesela daha çok karbon emmesi için denizlere demir atılması, dünyaya gelen güneş ışınlarının bir kısmını geri yansıtacak aynalar yapılması vb. çalışmaları kapsıyor.
İklim Mühendisliği bambaşka bir konu onu da bir başka yazıda ayrıntıları ile anlatacağım ve bunların hayatımız için nasıl bir tehdit olduğunu da. Kısacası konunun birçok açılımı var ve bunların hepsini ayrı ayrı ele alacağım. Şimdi biz yukarıdaki iki maddeyi ele alacağım yani talep edilen iki şey bir salınan karbon miktarını minimize etmek, yenilenebilir enerji kaynaklarının miktarını en maksimum seviyeye çıkartmak. Bunlar gezegen ekonomisinde çok radikal bir dönüşüm yaşanması anlamına geliyor.
Karbon salımının %75, % 80 oranında dönüşmesi demek gerek otomobillerden gerekse de sanayi tesislerinde fosil yakıtların kullanımını ortadan kaldırılması, kentlerde ısınmada doğal gazın payının azaltılıp kentlerin farklı şekillerde ısınması demek. Bu en büyük karbon gazı salımı yapan Amerikalı ve Avrupalı sanayi kuruluşlarının enerji ihtiyacını diğer kaynaklardan sağlaması demek. Bu şu an için imkânsız görünüyor.
Kaldı ki bu denli bir radikal dönüşümle elektrik üretiminin doğal gaz, kömür vb. leri olmadan yapılabilmesi de öyle kolay değil. Ki zaten enerji kaynaklarının %70-80’ler oranında azaltılması ile karbon salımının aynı miktarda düşürülmesi birbirini kapsıyor. Yani elektrik enerjisinin yenilenebilir kaynaklardan temin edilmesi ile karbon salımı da aynı miktarda düşecek. Diyelim ki bu mümkün oldu ve sanayileşmiş zengin ülkeler enerji talebini bu şekilde karşıladılar. Bu durumda başta Çin, Hindistan, Güney Afrika, Meksika vb. yeni sanayileşmiş ekonomilerin de bu hedefi tutturması gerek. Dahası kalkınma yarışına dâhil olma çabasındaki ülkelerde bunu yapabilmeli. Paris anlaşmasında buna da değinilmiş ve gelişmekte olan ülkelere yılda 100 milyon dolar yardım yapılması kararlaştırılmış. Ama şu ana kadar kasada biriken para ise 10 milyon dolar.
Hâsılı ekonomik büyümenin belli bir oranda düşürülmesi ve tüm enerji yatırımlarının yenilenebilir enerji kaynaklarına ayrılmasıyla yenilenebilir enerjinin ekonomik gelişmede başat hale gelmesi ŞU AN İÇİN İMKÂNSIZ DÜZEYİNDE. Yani tıpkı bir doktorun yoksulluktan verem olan bir hastaya zengin beslenmelisin demesine benziyor. Bunun olması ise veremin tam da yoksulluğun yol açtığı sorunlardan kaynaklanması nedeni ile imkânsızdır.
Gezegen ekonomisinin bilimsel bakımdan soyut düzeyde doğru olan bir yaklaşımla bu denli radikal bir dönüşüm olabilmesi tam da bu ekonomiyi oluşturan şartlardan dolayı imkânsız. Bunun neden böyle olduğunu ise bir dahaki yazı da ayrıntıları ile anlatacağım. Dahası diyelim ki bu imkânsız görünen oldu o zamanda bunun yine gezegene nasıl olumsuz bir etkide bulunacağını da mümkün olursa gelecek yazı da, olmaz ise bir sonraki yazı da ele alacağım.