Atilla Gagavuz
TT

İki Abidin

İkinci Abidin: 1913 yılında İstanbul'da doğdu. Rasih Efendinin en küçük oğluydu. Ağabeyi Arif ile aralarında yirmi yaş vardı. Ablası Leyla, diğer ağabeyi Ahmet çocukluk yıllarında onun üzerinde anne-babasından daha derin izler bırakmıştı. Çocukluğu Cenevre ve Paris'te geçti. Ailesinin doğduğu yılda Neden Avrupa'ya taşındığından pek bahis geçmez. Baba Rasih Efendi bir paşazadedir. Çok zengin bir ailedir. Hayatlarını Paris'te veya İstanbul'da geçirmelerinde maddi bakımdan pek bir fark olmayacaktır. Aşçıları, hizmetçileri, Rodos adasından beri yanlarında olan Rum Dadısı ve daha birçok mensubuyla kalabalık aile Paris'in zengin muhitlerinde arzı endam ederler. Büyük evlerinde muhtelif sebeplerden Avrupa'ya göç etmiş üst sınıf aileler, Kafkas kökenliler ve Avrupalı komşularını ağırladıkları çocukluk günlerinde üç dili birden öğrenmiştir. Daha sonra bu dillere başka diller ilave olacaktır. Savaştan sonra yeni kurulan Cumhuriyet Hükümetiyle -yine üst düzey- ilişkiler kurar. Türkiye'ye gelir. Resim ve Heykel sanatıyla uğraşmaktadır. Sinemacılığı öğrenmek için Rusya'ya gider. Bir kaç yıl seçkin Rus sinema ustalarıyla beraber olur. Nazım Hikmetle ömür boyu sürecek bir dostluk başlar aralarında. Türkiye'ye döndüğünde Dünya Kupasını konu alan "Gol" adındaki belgeselini tamamlamıştır. Bir taraftan resim çalışmalarını sürdürmektedir. "D" grubu adını verdiği bir ressamlar birliği oluşturur, ortaklaşa açtıkları resim sergisi çok ses getirir. Resimlerindeki baskın figür el desenleridir. Eller iç dünyasında ayrı bir öneme haizdir. Annesini bile hatıralarında "elleri çok güzel bir kadın" olarak anar. Adana'ya sürgün edilir. Adana sürgün yıllarında hayatının tek aşkı Güzin Hanım ile evlenir. Hayatının sonuna kadar Güzin Hanıma olan aşkı devam eder. Tekrar Avrupa'ya döndüğünde Paris'in sanatçı çevrelerinde bulur kendini. Birçok sergiler açar. Resimleri beğeni ve ilgi toplar. Aynı zamanda seçkin sanatçılarla yakın dostluklar kurar. Bunlardan biri Picasso'dur. Anılarında Picasso'nun "senin ve benim kadar elleri güzel çizen yok" dediğini nakleder. Yine anılarından kendini anti-faşist ve sosyalist olarak konumlandırdığını öğreniriz. İçinden geldiği kültüre dair hemen hemen hiç bir iz bulamadığımız İkinci Abidin için kaynaklar yine de "Türk ressam, karikatürist, yazar, film yönetmeni. Çok yönlü bir kültür adamı, çağdaş Türk resminin öncülerinden" şeklinde tarifler yapar. Resim için "çizgiler kelimelerden önceydi, bu yüzden benim resmim temel olarak çizgileri alır" demişti. Eserlerinde çok belirsiz bir şekilde hat sanatından esintiler olduğu söylenebilir. Abidin Dino, 7 Aralık 1993 yılında Paris'te ölmüştür.
Birinci Abidin
5 Nisan 1843 tarihinde Preveze şehrinde dünyaya gelir. Başta Türkçe, Arnavutça ve Yunanca olmak üzere birçok dil; Arapça, Farsça, Latince, Fransızca ve İtalyanca da bilmektedir. Yunancayı bu dilde şiir yazacak kadar iyi bilmektedir. Şiirleri İstanbul, Atina ve Paris’te yayınlanmış; Paris’teki bazı kuruluşlarca beğenilmiş, övülmüştür. Babası Ahmet Efendi, Arnavutluk'ta Dino sülalesine mensup bir zat idi. Tepedelenli Ali Paşa'nın devlet tarafından yok edilmesinden sonra topraklarının büyük bir kısmı bu zata verilmişti. Konya'da bir salgın hastalık sonucu ölen Ahmet Efendi İki oğlunu da Abidin ve Veysel paşaları devlet hizmetine vermişti. Oğullarından biri olan Birinci Abidin, mülkiye sınıfının hemen her kademesinde görevler alır ve başarılı hizmetler verir. Mutasarrıf muavinliği, kaymakamlık, Temyiz Meclisi ikinci başkanlığı, Borsa komiserliği, valilik, Vezir rütbesiyle Hariciye Nezareti, (Dışişleri bakanlığı) Akdeniz Adaları Genel Valiliği nihayet kısa süreli sadrazamlık görevlerinde bulunur. Selanik, Sivas, Adana ve Ankara valiliği esnasında çok önemli hizmetlere imza atar. Yeniden şehirleşme, yollar, saat kuleleri, zabıta ve polis teşkilatının yeniden yapılanması gibi eserleri bugün dahi anılmaktadır.
Birçok Doğu ve Batı diline vakıf olan Abidin Paşa bu dillerin edebiyatlarına da hâkimdi. Başarılı bir devlet adamı olmanın ötesinde başarılı bir kalem ehlidir, önemli yazılı eserler bırakmıştır:

  • Tercüme ve şerh-i Mesnevî-i Şerîf. Abidin Paşa’nın şöhretini borçlu olduğu bu eser. Hz. Mevlâna’nın Mesnevisinin ilk cildinin tercümesi ve şerhidir. Mesnevi tercümeleri arasında önemli bir yeri olan eser altı cilttir. Birkaç kere basılmıştır.   
  • Tercüme ve Şerh-i Kasîde-i Bürde. İmam Bûsirî’nin meşhur kasidesinin tercüme ve şerhidir
  • Âlem-i İslâmiyeti Müdafaa. Kırk sayfalık bu küçük eser; Mısır’da bir papaz tarafından neşredilen bir risaleye reddiyedir
  • Meâlî-i İslâmiye. İslamiyet’in üstünlüklerini anlatan bu kitap, ‘hikmet’ başlıklı küçük pasajlardan meydana gelmiştir.
  • Saâdet-i Dünya. İnsanın dünya saadetini nasıl elde edebileceğini anlatan “Ahlâk-ı Hamide ve Mebahis-i Hikemiye” kitabı. Bu eser İslam anlayışında önemli bir yer tutan "terki dünya" meselesine farklı bir pencere açan önemli bir eserdir.
  • Türkçe Nahv-ı Arabî. Arapça Dilbilgisi Kitabı
  • Konsolid İstikrâzât Abidin Paşa’nın Borsa Komiserliği esnasında yazdığı, borsa işlemleri nizamnamesi. 

Abidin Paşa ehl-i tarik olup, Merkez Efendi postnişini Şeyh Nurettin efendiye bağlı idi. Kabri Fatih Camii haziresinde, Gazi Osman Paşa türbesinin bitişiğindedir. Mütevazı, etrafı açık bir türbede kardeşi Veysel Paşa ile yan yana yatmaktadır.
Anlaşılacağı üzere ikinci Abidin Birinci Abidin'in torunudur. Dede ve torun arasındaki bu uçurum nasıl ortaya çıkmıştır? Uçurumdan daha ziyade obruk demek daha doğru olur mu? Hani yer altı sularının artezyen sularıyla çekilmesi sonucu ortaya çıkan büyük çukurlar vardır ya. Bir sabah aniden korkutucu ve ürkütücü bir şekilde ortaya çıkıverir. Yıkılan bir medeniyetin ardından sanki aniden olmuş gibi görünen fakat aslında kendi sebep ve sonucunu yine kendi içinde taşıyan sürüce ne denmelidir. "Tahavvül" kavramı uygun gibi görünüyor. "Tebeddül" veya "tedenni" gibi kavramlar da çok aykırı düşmez galiba...