Eldar Hasanoğlu
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi
TT

​İslamiyet’te Kudüs

Kudüs şehri, İslam’da özel bir konuma sahiptir. Müslümanlar, hicretin 16. ayına kadar bu şehre dönerek namazlarını kılmış, burası ilk kıble olmuştur. Ayrıca, şehir İsra ve Miraç mucizesine şahit olmuştur. Süleyman Mabedi’nin zemininde inşa edildiğine inanılan Mescid-i Aksa ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) İsra sırasında yükselirken ayağını bastığı taşın üzerinde inşa edilen Kubbetü’s-Sahra Mescidi’nin yer aldığı etrafı surlarla çevrili kısım, Harem-i Şerif olarak bilinir. İslam Tarihi boyunca Kudüs önemli ilim ve maneviyat merkezi olmuştur. Pek çok ulema Kudüs’te ders okutmuş, talebe yetiştirmişlerdir. Râbiatü’l-Adeviyye, Bişr-i Hafi vs. gibi devrin kutupları bu şehirde ikamet etmiş ve burayı ihya etmişlerdir. Önemine binaen, Kudüs 52 defa saldırıya uğramış, 23 defa kuşatılmış, 44 defa da elden ele geçmiştir.
Kudüs’ün faziletleri
Kuran-i Kerim’de Kudüs şehri ismen geçmemektedir. Ancak işaret yoluyla 10’dan fazla ayette Kudüs’ten bahsedilir. İlaveten, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) pek çok hadisinde de Kudüs konu edinilmiştir. Hem ayetlerde hem hadislerde Kudüs’ün kutsallığının, bu şehirdeki mabetten kaynaklandığı görülmektedir.
Kuran-ı Kerim’de Kudüs’e işaret bağlamında en başta gelen ayet, “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu el-Mescidü’l-Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız el-Mescidü’l-Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra, 1) ayetidir. Bu ayette geçen mescidin Harem-i Şerif bölgesindeki Mescid-i Aksa olduğu ifade edilmiştir.
Mescid-i Aksa’nın fazileti ve önemi hakkında pek çok hadis bulunmaktadır. Mescid-i Aksa özellikle Miraç ve İsra olayından dolayı bu ehemmiyeti barındırmaktadır. Hz. Peygamber’in Miraç’a çıkarken ziyaret ettiği mekânın bu Beytü’l-Makdis olduğu müfessirler tarafından ifade edilmiştir.
İsra hadisinde Hz. Peygamber (s.a.v.) “Burak’a bindim, Kudüs’teki Beytü’l-Makdis’e vardım…” diye söz etmektedir. İlgili hadislerdeki ifadelerden Hz. Peygamber’in (s.a.v.) burada peygamberler topluluğuna namaz kıldırdığı ve sonra Arş-ı Â’lâ’ya yükseltildiği anlaşılmaktadır.
Yeryüzünde ilk mescidin Kabe, ikinci mescidin ise Mescid-i Aksa olduğunu buyuran Hz. Peygamber (s.a.v.), ibadet niyetiyle ziyaretin sadece üç mescide olabileceğini buyurarak bu üçünün Kabe, Mecsid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa olduğunu belirtmiştir. Başka bir hadisinde namazdan elde edilecek sevap sıralamasında ilk yerde Kabe’de kılınan namazın, onun ardından ise Mecsid-i Nebi ve Mescid-i Aksa’da kılınan namazın olduğunu buyurmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Müslümanları Mescid-i Aksa’yı ziyaret edip içinde namaz kılmaya teşvik etmiş, gidemeyenlerin ise kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı göndermelerini tavsiye etmiştir.
Kudüs’ün Müslümanlar tarafından fethi
Kudüs Hz. Ömer zamanında fethedilmiştir. Filistin bölgesi o sırada Bizans’ın elinde idi. Kudüs, Ebu Ubeyde ibn el-Cerrah tarafından kuşatılmış, fakat şehrin surlarla korunması nedeniyle fetih gerçekleşmemiştir. Şehrin kutsallığının bilincinde olan Ebu Ubeyde saldırıp kan dökmeyi tercih etmemiş, şehir halkı Hıristiyanlar bitkin düşünceye dek Kudüs'ü kuşatma altında tutmuş, kuşatmanın getirdiği sıkıntılarla baş etmekte zorlanan halk şehri teslim etmekten başka çarelerinin kalmadığını görünce anlaşma teklif etmişlerdir.
Şehrin patriği rahip Sophronius şehri bizzat halifeye teslim etmek şartını ileri sürmüşlerdir. Bunun üzerine komutan Ebu Ubeyde durumu halife Hz. Ömer’e iletmiş, onu Kudüs’e davet etmiştir. Yapılan istişarelerden sonra Hz. Ömer, Kudüs’e doğru yola koyulmuş, vardığında şehrin anahtarlarını Sophronius’tan teslim alarak anlaşmayı imzalamıştır.
Dolayısıyla Müslümanların Kudüs’ü kan dökmeden fethetmişlerdir. Şehir halkının can, mal, kilise ve diğer kurumlarının güven altında olduğuna dair halka amanname verilmiştir. Bu vesika İslam tarihinde Hz. Ömer Amannamesi adıyla ünlenmiştir.
Fethin gerçekleşme tarihi olarak hicri takvimle 16, 17 ve 18 yılları gösterilirse de kuvvetli ihtimale göre kesin tarih 17’nin sonu 18’in başlarıdır. Hz. Ömer’in Kudüs’e girmesi miladi takvimle 638 yılıdır. Fetih zamanında şehrin adı Aelia Capitolina idi. Fakat bu isim Hz. Ömer tarafından değiştirilerek şehre Kudüs adı verilmiştir. Ubade bin Samit şehrin kadısı ve valisi olarak tayin edilmiştir.
İslam Tarihi’nde Kudüs
Hz. Ömer tarafından fethedildikten sonra Kudüs yaklaşık 1200 yıl kadar Müslümanların elinde olmuştur. 661-750 yılları arasında Kudüs Emeviler’in elinde olmuştur. Emevi halife Muaviye hilafet merkezini Medine’den Şam’a taşıması üzerine, mesafe yakınlığı sebebiyle Kudüs daha çok öne çıkmış, Emeviler mimarisiyle döneme damgasını vurmuştur. Harem-i Şerif bölgesindeki Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahra bu dönemde yapılmıştır.
750-878 yılları arasında Kudüs’e Abbasiler hâkim olmuşlardır. Abbasi halifesi Ebu Cafer el-Mansur’un Kudüs’ü iki defa ziyaret etmesi, şehrin Abbasiler için ehemmiyeti hakkında fikir vermektedir. Abbasiler döneminde hem halifeler ve aileleri hem eşraf Kudüs’te pek çok yapı inşa ettirmiş, bunlar sayesinde Kudüs 8. yüzyılda önemli bir ilim merkezi haline gelmiştir.
IX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Kudüs’te yönetim sık sık değişmeye başlamıştır. Şehir 878-905’te Tolunoğulları’nın, 905-935’te Abbasiler’in, 935-969’te İhşidiler’in, 969-1071’te Fatimiler’in, 1071-1098’te Selçuklular’ın, 1098-1099’da yine Fatımiler’in hâkimiyetinde olmuştur.
Haçlılar 1099’da Kudüs’ü işgal etmiş ve burada 88 yıl devam edecek Kudüs Haçlı Krallığı kurmuşlardır. Şehirdeki pek çok mimari abideler bu sırada imha ve tahribe maruz kalmış, Haçlılar ibadet yerlerine bile saygısızlıkta bulunmuşlardır.
1187’de Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü Haçlıların elinden geri almayı başarmıştır. Miraç Kandili’nde şehre giren Selahaddin Eyyubi, Tapınak Şövalyeleri’nin yaptığı değişiklikleri ortadan kaldırmış, Kubbetü’s-Sahra’nın üstündeki haç işaretini kaldırtmış, şehrin mimari açıdan yenilenmesine çok önem vermiş, Haçlılar tarafından saray olarak kullanılan Mescid-i Aksa’yı yeniden camiye çevirmiş ve Nureddin Zengi’nin hazırlamış olduğu minberi Suriye’den getirterek Mescidi Aksa’ya yerleştirmiştir. (21 Ağustos 1969’da Dennis Michael Rohan isimli Avusturyalı bir fanatik Yahudi tarafından yakılmaya kalkışılan bu minberin aynısı, 38 yıl sonra Amman’da dört yılı aşkın bir çabanın ürünü olarak yaptırılıp yerine yerleştirilmiştir.)
1187-1253 yılları arasında Kudüs Eyyubiler’in elinde olmuştur. Sadece 1229’da Selahattin Eyyubi’nin vefatından sonra Fransızlar, Kral Federik zamanında Kudüs’ü tekrar ele geçirmişlerse de yaklaşık 15 yıl sonra 1244 yılında şehir Necmettin Eyüp tarafından tekrar geri alınmış ve 1253 yılına kadar yine Eyyubiler’in elinde kalmıştır. 1253 yılında Moğollar saldırarak şehri ele geçirmiş, fakat Memlukler 1259’da onları yenerek şehri kendi hâkimiyetlerine katmışlardır. Kudüs 1517 yılına kadar yaklaşık 250 yılını Memluklerin hâkimiyetinde geçirmiştir.
Osmanlılar Kudüs’e 28 Aralık 1516’da Mısır seferi sırasında Sinan Paşa önderliğinde girmişlerdir. Yavuz Sultan Selim, 31 Aralık 1516’da burayı ziyaret etmiş ve ilk namazını Mescid-i Aksa’da kılmıştır. O, şehrin ismini Kudüs-ü Şerif olarak değiştirmiştir.
Osmanlı için Kudüs her zaman büyük önem taşımış ve sultanlar bu şehir için pek çok hizmette bulunmuşlardır. Bunlar arasında en çok bilineni, Kanuni Sultan Süleyman’dır. Özellikle Yahudi kaynaklarında Kanuni’nin bu yüzden yüceltildiği görülmektedir. Kanuni zamanında pek çok mabet onarılmış, şehir yeniden surlarına kavuşmuştur. 1536-1541 yılları arasında bitirilen ve uzunluğu dört kilometreye yaklaşan, yüksekliği 12 metreyi aşan surların üzerinde 34 kule ve 7 kapı inşa edilmiştir.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Kudüs’ün yönetimi Osmanlı idaresinden çıkarak İngilizlerin eline geçmiş, şehirdeki Osmanlıların hâkimiyeti, 09 Aralık 1917’de Kudüs’ün İngilizlerin eline geçmesiyle sona ermiştir. Osmanlı dönemindeki 400 yıl boyunca Kudüs Sancağı 1516-1831’de Şam Eyaleti’ne, 1841-1865’te Sayda Eyaleti’ne, 1865-1872’de Suriye Vilayeti’ne bağlı olmuş, 1872-1917 arasında ise müstakil mutasarrıflık statüsüyle doğrudan merkeze bağlanmıştır.