Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

‘Libya’nın İçişleri’ efsanesi

Dünyanın ve ilişkilerin değiştiği, küçük büyük olsun kavram ve imgelemlerin de değişime uğradığı düşüncesini kabullenmek aynı zamanda teorik olarak doğru görünse de artık gerçekçi olmayan bazı fikirlerin gözden geçirilmesini de gerektirir.
Bu sözlerimizden; gerçekçiliği kör bir şekilde savunduğumuz ya da onlarla tartışan güç geriledi diye bazı ilkesel düşüncelerden vazgeçilmesi çağrısında bulunduğumuz anlaşılmamalıdır.
Bilakis değişikliklerin ve şeylerin mantıksal olarak anlaşılması ile bağlantılı bir meseleyi gündeme getiriyoruz. Değişim sadece başıboş bir düşünceyi kapsamaz ve eğer kendisi; bugün yaşadığımız genel insani sosyal yapının ve dünyanın özüne dokunuyorsa otomatik olarak mutlaka dünyanın bütün bileşenlerini de kapsayacaktır.
Bugün dünyanın küçük bir köye dönüştüğü düşüncesi çok güçlü bir düşüncedir. Ancak anlamını dikkatlice ele alanlar; geleneksel anlamda devlet egemenliği kavramının yok  ettiği, dünyanın birbirine açılmasının ve ulaşım ile iletişim araçlarının sağladığı yakınlık ve uzaklığın yeni bir imge olan küçük köy imgesinin üretilmesine yol açtığı anlamına geldiği için aynı zamanda çok tehlikeli olduğunu anlayacaktır.
O halde yazımızın ana fikri; bugün muhalif tarafların iç işlerle ilgili tartışmalarının ve yetkili tarafları içişlerin kutsallığına leke sürmekle suçlamasının güvenirliğini kaybeden bir tartışmaya dönüştüğü ve daha çok rakipleri zayıflatma amacını taşır bir hale geldiğidir. Bundan ne eksik ne de fazladır.
Elbette her ülkenin kendi içişleri vardır. Ancak içişlerin sınırları ülkenin istikrarı ve istikrarsızlığına göre genişler ya da daralır. Yani bir ülke siyasi ve ekonomik olarak ne kadar istikrarlı ise iç işlerinin alanı da o kadar büyük olur. Bu da ülkelerin merkezi olarak iç işlerini kontrol edebilmesinin; bu ülkelerin güçlü ve dizginlerinin kendi elinde olduğu, diğer ülkelere, uluslararası kurumlara ve bankalara daha az ihtiyacı olan ülkeler oldukları anlamına gelmektedir. Hatta güçlü ülkeler, dünya ekonomisindeki güçleri ve baskınlıkları sayesinde iç işlerini kontrol ederler diyebiliriz. Dolayısıyla uluslararası ilişkilerde de baskın olmalarını sağlayan bu güç sayesinde başka ülkelerin de işlerine karışırlar.
İstikrarsızlık, kaos, savaş, çatışma ve gerilimlerin yaşandığı ülkeler ise fiilen iç işleri olmayan ülkelerdir. Çünkü içinde bulundukları savaş ve istikrarsızlık durumu; hayati ilişkilerle bağlı oldukları diğer komşu ülkelerin sınırları içerisinde yaşanalar ile ilgilenmesine ve iç işlerine müdahale etmesine neden olur. Çünkü onların istikrarsızlığı coğrafi olarak kendilerini çevreleyen, projeler ya da enerji kaynakları açısından olsun ekonomik olarak bağlantılı oldukları ülkeleri de etkileyecektir.
Bu açıdan içişleri düşüncesi etrafında dönen ve ona kutsallık atfeden söylemler; insanları ve gerçeği yanıltan söylemlerdir. Mantık ve delillerden uzak olsa da rakiplerini zayıflatmaktan başka amacı olmayan söylemlerdir.
Bu söylemin özellikle de kriz ve gerilimlere maruz kalan Arap ülkelerinde daha sık bir şekilde görülmeye başlandığı dikkatimizden kaçmamaktadır. Buna birden fazla örnek verebiliriz: Tunus’ta muhalefet; ekonomik seçeneklere karşı çıkma hakkına tam, koşulsuz, sert bir şekilde sıkı sıkıya tutunarak ülkemiz IMF’den kredi almış ve buna karşılık taahütler imzalamış olmasına rağmen IMF’nin müdahalelerini şiddetle eleştirmektedir. Mantıksal olarak; ekonominizi kurtarmak için size kredi veren hiçbir kurumun bu kredinin faizleri ile birlikte  geri ödeneceğine dair bir güvence  almadan size kredi vermeyeceği açıktır. Bütün finansal kurumların bu konuda kendi özel vizyon ve tasarımları vardır.
Dolayısıyla bu kurumların; başarısız bir kalkınma politikası izlendiğini ve etkili, faydalı bir yatırımın olmadığını ortaya koyacak şekilde ülkeyi dışarıdan borç almaya iten ekonomik tasarımların yararlığından şüphe duydukları için telkinlerde ve müdahalelerde bulunmaları doğaldır.
Bu dönemde ayrıca; özellikle Trablus savaşında kaybeden tarafta yer alanların Libya’nın içişlerine müdahaleden bahsetmeye başladıkları ve Libya Ulusal Ordusu’na yapılan yardımları eleştirdikleri de dikkatimizi çekmektedir.
Kaddafi rejiminin yıkılmasından bu yana Libya, silahlı grupların sığınağına dönüşmüşken Libya’da yaşananlar sadece Libya’nın iç işleri olarak görülebilir mi?
Genişlemeci ve kanser gibi yayılmacı bir olgu olarak terör, tek başına iç işler efsanesini bitirmeye yeter. Terörden muzdarip olan bir ülkenin destek ve yardıma ihtiyacı vardır.
Elbette bu destek karşılıksız olmayacaktır. Aynı şekilde; son yıllarda iyice yayılan milis güçlerin ve terör örgütlerinin Libya’da daha çok güç elde etmesi komşu ülkelerin de çıkarlarına aykırıdır.
Terörün yanında Libya’nın petrol ve doğal kaynaklar yönünden zengin olduğunu, Libya’da petrol arayan farklı uyruklardan şirketlerin olduğunu, orada bir küresel ihtiyaç, Libya enerjisi ile bağlantılı çıkarlar olduğunu da unutmamalıyız. Libya’da ilişkiler ve çıkarlar, iç işleri meselesi gerçekten de saydam bir hale gelecek kadar birbirine girmiştir.
Bu nedenle; bugün Libya’da en güçlü olan taraf, terör ve teröristlere karşı niteliksel başarılar kazanan ve petrol varlığını güvence altına alan taraftır. Taraflar ancak bu şekilde zafere ulaşabilirler. Başarılı olan taraf da kendi siyasi uzlaşma maddelerini dayatabilir, siyasi çözümü kendi çıkarlarına göre şekillendirebilir.
Yazımızda açıklamaya çalıştığmız ana düşünce; genel olarak mevcut dünyada, gerilim ortamında yaşayan ve terörden muzdarip olan ülkelerde iç işler ile ilgili konuşmaların güvenirlikten yoksun içi boş konuşmalar olduğudur. Çünkü hayati çıkarların birbirine geçtiği bir dünya, içişleri küreselleştirir.