2007'deki küresel ekonomik krizden bu yana, G20 zirveleri şu dört soruya cevap vermeye çalıştı.
Birincisi, ABD, düşüşünü ve uluslararası nüfuzunun zayıflamasını durdurma konusunda başarılı olabilecek mi ve bu düşüşü durdurma ve statüsünü geri kazanmak için neler yapabilir?
İkinci soru, Çin'in yükselişiyle ilgilidir. Bu yükseliş kademeli olarak mı devam edecek? Öyle ki; özellikle Batı, genel olarak da dünya, bu yükselişin meyvelerine ve sorunlarına sakince ve hüküm süren uluslararası kurum ve normların çalışmalarında ciddi dalgalanmalar olmadan adapte edilebilir mi?
Üçüncü soru, birinci ve ikinci sorularla ilgili; Avrupa, bir yandan ABD'nin düşüşü, diğer yandan Çin’in yükselişi ile karşı karşıya kalacağı bir dönemde Birlik projesini geliştirmek için çabalarını hangi hızda kullanacak? Ayrıca bu alandaki başarıları ve başarısızlıkları neler olacak?
Dördüncü soru, Rusya'nın şu anki aşamada oynayabileceği rol nedir? Zira bu aşamada “uluslararası düzene yeni bir tanım getirilmeye” çalışılıyor. Başka bir deyişle “kurulmakla olan yeni uluslararası düzen tanımlanırken” Rusya'nın bu sistemdeki pozisyonu ne olacak?
Şunu da vurgulamak gerekir ki Rusya, Çin ve ABD'ye rakip bir kutbu temsil edemeyebilir. Bence Vladimir Putin bu olasılığı fark etti ve şimdi ona göre çalışıyor.
Osaka Zirvesi'ni takibim, Putin'in Financial Times’a verdiği röportajı okuyarak başladı. Röportaj, akademisyenler ve düşünürler tarafından sıklıkla dile getirilen ancak daha geniş düşünce çevrelerine ulaşamamış pek çok görüşün açık ve özlü kavramlarla kamuoyuna aktarılmış olması göz önüne alındığında farkındalık yaratacak nitelikteydi. Benim için, Putin'in röportajındaki en önemli şey, liberalizmin geçerliliğini yitirdiğini, işlevinin sona erdiğini vurgulamasıydı. "Geçtiğimiz 70 yıl boyunca egemen olan küresel liberal düzen artık yetersiz kalmıştır, dolayısıyla artık etkili değildir, onu başka bir rejimle değiştirmek zorundayız” dedi.
Rusya'da, Japonya'dan döndükten hemen sonra, Putin Dünya Parlamenterleri Konferansı'nda bir konuşma yaptı. Uzun bir konuşmaydı, ancak önemli gördüğüm kısımları dört başlık altında toplayabilirim:
İlki, çok kutuplu bir dünyada yaşadığımızı vurguladı. Rusya’nın bu kutuplardan biri olduğunu vurgulaması gözümden kaçmadı. Silah kriteri hariç, Rusya'nın gelecek zamanın kriterleri bağlamında kutuplardan bir kutup olacağını söylemesi abartı olmuştur.
İkincisi, “içinde yaşadığımız bu dünya, özellikle uluslararası hukuka ve genel olarak hukuka saygı göstermiyor” dedi. Bu başlık altında söylediklerini, liberalizmin yönetimde ve toplumda geçerliliğini yitirdiği, işlevinin sona erdiği yönünde Financial Times'a verdiği röportajla uyumlu buldum.
Üçüncüsü teknoloji ile ilgiliydi. Putin, teknolojinin yakın gelecekte dış politikanın inşa edilmesinde önemli bir rol oynayacağına inanıyor.
Belki de burada, Çin ve ABD’nin önümüzdeki onlarca yıl boyunca teknolojik alanda Rusya’dan daha üstün olacağını itiraf etmiş oluyor. Rusya’nın teknolojik alanda Çin’e yaklaşabileceğini ya da en azından tek bir blokta yer almalarından dolayı bu üstünlükten bir şekilde yararlanabileceğini düşünüyor.
Dördüncüsü, Putin parlamenterlere demokrasinin korunmasının önemini vurguladı.
Rus lider, misafirlerini demokrasinin çeşitli tatlar ve renkler içerdiği konusunda ikna etmek ister gibiydi…
‘Liberalizmin olmayışı -yerel kavramlarına göre- hiçbir şekilde demokrasinin korunamaması anlamına gelmez” dedi.
Osaka buluşmaları sırasında, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin Çin Devlet Başkanına yakınlaşma hatta yakınlaşmanın da ötesinde sıcak ilişkiler kurma arzusu dikkatlerimizden kaçmadı.
Modi'nin elini Çin’in yeni İpek Yolu olarak nitelendirilen “Bir Kuşak, Bir Yol” projesinin tam bir ortağıymış gibi uzattığını anlıyoruz.
Ayrıca Hindistan liderinin aynı eli Rusya devlet başkanına uzattığını ve Avrasya Bloğuna katılma niyetini ifade ettiğini duyduk.
İki ay önce Hindistan’da yapılan genel seçimlerin tamamlanmasından sonra duymuş olduğumuz söylem ve anlayışlara Osaka’daki görüşmelerde de şahit olduk.
Seçim sonuçları aslında bir mesaj vermişti; Hindistan ulusunun çoğunluğu Modi'ye, Hindistan'ı bağımsızlıktan beri karakterize eden liberal ve demokratik ilkelere itaat etmeyebileceği mesajını iletmişti.
Başka bir deyişle, bu el Asya ya da Avrasya bloğuna uzandı ise, halkın bu görevi ona vermiş olmasındandır. Burada, Pakistan’ın Şangay Zirvesi’ndeki taraflara, Hindistan’ın üye olma ihtimali olan Avrasya bloğuna çok yakında katılma kararı alacaklarını ilettiğini belirtmemiz gerekir.
Haber ajansları Başkan Şi Cinping ve Putin'in iki ayda altıdan fazla kez bir araya geldiğini bildirdi.
İki başkanın Rusya'nın “Bir Kuşak, Bir Yol” Girişimi faaliyetlerine katılma isteğini tartıştıkları bildirildi. Zira bu girişimin, Rusya'nın yakın çevresindeki geniş alanları kapsadığı açıkça ortaya çıkmış durumda.
Ayrıca, Ortadoğu ve Orta Asya'daki güvenlik sorunlarını tartıştılar. Putin’in Başkan Şi’ye Rusya’nın, Kafkasya’daki terörle mücadele deneyimini aktardığını tahmin ediyorum.
Çin’in Ortadoğu’da alabileceği rolü de aktarmış olabilir, zira Başkan Putin Ortadoğu’da ana oyuncu haline gelmiştir. Hatta neredeyse bu bölgeyi hegemonyası altına aldığı dahi söylenebilir.
En azından Başkan Putin’in, Suriye'deki oyunculara rollerin dağıtılması konusunda uzmanlaştığını söyleyebiliriz. İki liderin, Avrasya ekonomi kurumlarının, dolar üzerinden ticaretin uluslararası ticaretten uzaklaştırılması çalışmasının yanı sıra “Asyalılar arasında ticarete” odaklanma konusunda oynayabilecekleri önemli rolü tartıştıklarını da duyduk.
Bu konuyla ilgili tartışmanın, Yeni Dünya sisteminin oturaklı ve ayrıntılı bir versiyonuna ulaşmak amacıyla Rus ve Çinli politikacılar arasında sürmekte olan uzun ve derin tartışmanın bir parçası olduğunu düşünüyorum. Zira sona eren küresel sistem olarak isimlendirdikleri liberal sistemden uzak kalmak istiyorlar.
Putin'in mevcut uluslararası düzenin sona ermesine ilişkin açıklamasına ilgi duyan Batı medyasının, Avrasya'nın yeni güvenlik yapısı hakkında Hindistan Başbakanı ve Çin Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşme sonrasındaki açıklamalarını yeterince umursamaması tuhaftır.
Putin, yeni güvenlik yapısına üç ülkenin, yani Rusya, Çin ve Hindistan'ın katılmasının gerekliliğine vurgu yapmıştı.
Tüm bunlar ve daha fazlası Osaka zirvesinde yaşandı, Başkan Donald Trump'ın bu zirvedeki ve diğer zirvelerdeki faaliyetlerini karakterize eden heyecan ve gerilimden uzak nakledebileceklerimiz bu kadar…
Büyük güçlerin hesap yapma zamanı, biz Arapların ise düşünme zamanı gelmiştir.
TT
Osaka sonrası farklı bir dünyaya hazırlanma vakti
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة