Abdulaziz Hamad Uveyşik
Körfez İşbirliği Konseyi Siyasi İşler ve Müzakereler Yardımcı Genel Sekreteri
TT

Almanya, Körfez bölgesindeki hesaplarını yeniden yapıyor

Almanya'nın başkenti Berlin bugünlerde bir dizi sürpriz gelişmeye tanıklık ediyor.
İran'la yıllardır süren sonuçsuz yakınlaşmanın ardından, Almanya’nın Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ile ilişkilerinde yeni bir ivme kazandırmayı hedefleyen etkinlikler hız kesmeden devam ediyor.
Etkinlikler, Federal Güvenlik Politikası Akademisi, Savunma Bakanlığı gibi Alman resmi organlarının yanı sıra Arap-Alman Dostluk Derneği gibi özel kuruluşlar tarafından organize ediliyor.
Bertelsmann, Konrad Adenauer ve Berghoff gibi Almanya'daki en önemli kar amacı gütmeyen kuruluşların yanı sıra ticaret ve sanayi odaları da bu etkinliklere büyük katkı sağladı.
KİK ülkelerinin Berlin’deki elçileri, bu ivmeyi yeniden yakalamada, Almanya’nın bölge ülkelerindeki elçileri gibi önemli bir rol oynadılar, İran nükleer dosyası ve Yemen’deki savaşla ilgili görüş farklılıkları nedeniyle son yıllarda genişlemekte olan mesafeyi kapatmaya çalıştılar.
Diplomatların, Almanya ile KİK arasında yeni bir yakınlaşma sağlamadaki rolleri inkâr edilemez, ancak diğer ekonomik ve politik faktörler bu olumlu gelişmeyi tetikliyor.
Birincisi, nükleer anlaşmayı imzaladıktan sonra Avrupa, İran’ın bölgedeki politikalarından dolayı hayal kırıklığına uğradı. Avrupa, İran’ın bu anlaşmayı uluslararası düzeyde kabullenmesinin, uluslararası hukuka ve BM Tüzüğüne daha fazla bağlı kalarak bölgesel eylemlerini değiştirmesine neden olacağını umuyordu. Ancak aksi oldu, İran Devrim Muhafızları, nükleer anlaşmayı bölgedeki faaliyetlerini ve uzantılarını arttırmaya yönelik bir ruhsat olarak yorumladı ve İran, nükleer anlaşmadan elde ettiği finansal kaynakların bir kısmını bunun için kullandı. Bununla da yetinmedi ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarına yanıt olarak bölgedeki petrol ihracatını durdurmak, Hürmüz ve Babu’l-Mendeb boğazlarını kapatmak gibi bir dizi sürekli tekrar eden tehditkâr faaliyetlere girişti. Bu tehditleri, Suudi Arabistan içindeki petrol tankerlerine ve petrol tesislerine tekrar tekrar yapılan saldırıların yanı sıra, Krallıktaki sivil hedeflere yönelik balistik füze saldırıları ve insansız hava araç saldırıları takip etti. Almanya, ABD’nin İran’a yaptırımlarının yeniden dayatılmasını eleştirmesine rağmen, bu yaptırımlara nasıl cevap verileceği konusunda İran’la aynı fikirde değil.
Almanların hayal kırıklığına uğramasının ikinci bir nedeni de Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın gerginliği sakinleşmeye yönelik gayretlerinin başarısızlığı. Almanya, İran'ın ABD ile olan karşı karşıya gelme tutumundan geri adım atmayacak bir konumda olduğunu keşfetti ve İran nükleer anlaşmayı bozduğunda bu hayal kırıklığı daha da keskinleşti.
Popülerlik düzeyinde ise, İran’ın popülaritesi, özellikle de Avrupa’daki göçmen ve mülteci krizini tetikleyen Suriye’deki olumsuz rolünün ardından, bölgedeki kışkırtıcı eylemleri nedeniyle düşmüştür. Zira Almanya mültecilere kucak açmada en büyük orana sahip bir ülke… Bu arada“Hizbullah”ın Almanya'daki faaliyetleri de ortaya çıkarıldı.
Şu an sağlıklı işleyen bu sürecin tek istisnası, Nazi’nin İran ve Almanya arasında ortak bir kültürel miras olduğuna dair ifadelerine dayanan bazı aşırı sağcı grupların saflarında yaşanıyor olabilir. Nazi Almanyası bu teoriyi Rusya ve İngiltere'ye karşı İran'ın sadakatini kazanmanın bir yolu olarak gördü. 1939'da Almanya İran’a, İranlıların Almanya ile güçlü bağları olduğu konusunda İran’ı ikna etmek için 7.500'den fazla kitaptan oluşan bir "bilimsel kütüphaneyi" hibe etti. Onlarca yıl Almanya İran'ın ana destekçisi ve ilk ticaret ortağı olmuştur. Son yıllarda, İran kökenli bazı Almanlar, eski Nazi kavramlarından yola çıkarak göçmenler ve mültecilere yönelik aşırı sağ saldırılara katkıda bulunmuştur.
Bu günlerde, nükleer anlaşmadan sonra İran ile ticaretini geliştirmek isteyen Alman şirketleri arasında hayal kırıklığı yaşanıyor. Zira yaklaşık 400 milyar dolarlık gayri safi yurtiçi hâsılaya sahip İran pazarını yetersiz büyüklükte buldular, ancak son zamanlarda bu rakam daha da küçülmeye başladı ve devletin -özellikle de Devrim Muhafızlarının- ekonominin mekanizmaları üzerindeki kontrolü nedeniyle ticari fırsatı yakalamanın daha da zorlaştığını gördüler.
Nükleer anlaşmadan sonra Almanya ile İran arasında başlayan sınırlı ticaret, ABD yaptırımları nedeniyle yakın zamanda çöktü ve AB tarafından bu yaptırımların üstesinden gelmek için kullanılan araçlar bu çökmeyi önleme konusunda başarısız oldu.
Alman Ticaret Odası tarafından yayınlanan bilgilere göre, Almanya'nın İran’a ihracatı, 2018’deki aynı döneme göre yüzde 49’luk bir düşüşle Ocak ve Nisan 2019 arasında 525 milyon dolar olarak gerçekleşti. İran'ın 92 milyon doları aşmayan Almanya'ya olan ihracatını zikretmek dahi anlamsız.
Bu nedenle, İran'da yalnızca 60 Alman firması faaliyet göstermektedir ve bunların çoğu oradaki faaliyetlerini azaltmıştır. İran pazarında bulunan Alman şirketleri büyük hayal kırıklıklarına uğradıktan sonra şu anda büyüklüğü 1.8 trilyon dolara ulaşan geleneksel körfez pazar paylarını yeniden kazanmayı hedefliyorlar. Bu rakam İran pazarının dört katından daha fazlasını ifade ediyor. Almanya’nın KİK ülkelerine ihracatı 23 milyar dolar, bu rakam İran'a olan ihracatın 50 katı.
Şimdi ortaya çıkan şey şu ki, sahadaki gerçekler Almanya’yı bölgedeki hesaplarını yeniden kurmaya itiyor. Almanya'nın Başkan Trump'ın İran'a yönelik stratejisi konusundaki çekincelerine rağmen İran’a yönelik hayal kırıklığı özellikle bütün cephelerde İran'ın yarattığı gerginliklerden sonra katbekat arttı.
İran’ın kışkırtmaları bölgede yeni bir savaşa yol açabilir, bu da Almanya'nın çıkarlarını tehdit edebilir ve bölgeden Avrupa'ya gelen mülteci ve göçmenler krizini daha da şiddetlendirebilir.
Almanya’daki politik iktidar dengesini değiştiren bir krizden bahsediyoruz, iktidarda olan geleneksel partiler, aşırı ve marjinal partiler karşısındaki güçlerini büyük oranda bu nedenle kaybettiler.
Son bir faktör, Almanların, İran’ın komşuları ve ABD ile yaşadığı krizde arabulucu rolünü oynama isteğidir. Bu rolü oynayabilmek için İran’a taraf olmaması, yani tarafsız görünmesi gerekiyor.
Bu nedenlerden dolayı, Berlin’deki birçok taraf, Almanya’nın dış politikasındaki dengesini yeniden sağlamak ve Körfez-Almanya ilişkilerindeki her olumlu gelişmenin önünü açmak için KİK ile her konuda stratejik diyalog kurma çağrısında bulunuyor. KİK bu çağrıya cevap verdi ve Alman tarafına bunun gerçekleşmesi adına ayrıntılı bir teklif sundu.