Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Aristo, Yeni nesil ve fakihlerimiz

Aristo, kozmik düzen ve tabiat kanunları hakkında nispeten ayrıntılı bir bakış açısı sundu.
Bunu da Aristo’nun mensup olduğu felsefe okulunun lideri Sokrates tarafından benimsenen bakış açısından yola çıkarak yaptı.
Başlangıçtan itibaren Yunan felsefesi kozmik düzenin rasyonalitesine, hareketi ile amaçları arasında göz kamaştırıcı ve muhteşem bağlantılar olduğuna inanmıştır.
Bu kanaate dayanarak, ilk öğretmen (Muallim-i Evvel) olarak adlandırılan Aristo, tabiat kanunlarından esinlenerek ‘İnsan toplumunun yaşamı için ortak düzen’ olarak nitelendirilebilecek bir teori ortaya koymaya çalıştı.
Aristo, kozmik düzenin parçaları ile çeşitli birimleri arasındaki etkileşimli ilişkinin, özellikle barış, mutluluk ve mükemmellik gibi büyük hedeflerine ulaşmak için insan toplumları için bir model teşkil ettiğine inanıyordu.
Çağdaş felsefenin Aristo’nun görüşlerini aştığını biliyoruz. Ancak onun görüşlerini kendi ilgi alanlarına yakın bulan nispeten büyük bir muhafazakâr okuyucu kesim arasında hala beğeni topluyor. Bu takdir, farklı dinlerin muhafazakârlarını ve hatta seküler kesimlerini bir araya getiriyor gibi görünüyor.
Bu noktada, Aristo’nun teorisinde, çeşitli muhafazakâr akımlar arasında bir uyum unsuru teşkil eden iki noktaya işaret etmek istiyorum:
Birincisi, toplumsal yaşamı düzenleyen ölçülerin ve ahlaki değerlerin değiştirilemeyen objektif gerçekler olduğuna dair sözüdür. Yani bunlar insan yapımı değillerdir, dolayısıyla insanların onları değiştirmeye ve düzeltmeye hakları yoktur.
İkincisi, tabiatın toplumun hiyerarşik bir temelde örgütlenmesini istediği, bilgeliğin ve bilim insanlarının bu hiyerarşinin tepesinde yer aldığı, çünkü bilginin diğerleri üzerinde kendine has bir güce sahip olduğu inancıdır.
Buna göre irfan sahibi ve bilge insanların oynadığı rol, toplumu eğitmek ve yönlendirmek, yaşamın gerçeklerini yorumlamak, bireylerin ilişkilerini ve bir bütün olarak toplumun hareketlerini düzenleyen etik değerleri ve ölçüleri tatbik etmektir.
Bu bakış açısı, neredeyse aynı ayrıntıda muhafazakâr İslami akımların ahlaki düşünce yapılarında ve genel olarak geleneksel eğilime sahip kimselerde tartışmasız bir gerçek olarak bulunur.
Bu kesim de aynı hiyerarşik düzeni savunuyor, din adamlarına sosyal hareket alanında irşat ve rehberlik konumu veriyorlar. Ayrıca, bunlar da dini akıl yürütmeye ve bazen sadece referanslara veya belki de dini gerekçelere dayalı olarak etik değerlerin ve ölçülerin devamlılığını üzerinde sürekli olarak duruyorlar.
Çağdaş felsefenin, Aristo’nun özellikle sosyal örgütlenme, etik değerler ve hukuk konusundaki görüşlerini aştığına dikkat çekmiştim. Sosyal örgütlenme ve eşdeğerlik bakımından hiyerarşik düzen de değişti.
Bu, sosyal sınıfların ve seviyelerin varlığının bir gerçeklik olduğu anlamına gelir, ancak tüm insanların değer ve haklar bakımından eşit olduğu gerçeğini değiştirmez.
Yeni bakış açısı aynı zamanda etik değerler, ölçüler ve hukukun insanlar tarafından yaşamlarını tanzim etme aracı olarak yapıldığına inanma eğilimindedir.
Örf veya kamusal çıkar onları değiştirmeyi gerektiriyorsa yavaş ve kademeli olarak değişir. Hatta çoğu insan bu değişimi ancak yıllar sonra ve geçmişe dönüp günümüzle karşılaştırdıklarında fark edebilir.
Mevcut nesiller arasında hâkim olan kanaat, dine dayalı olanlar da dâhil olmak üzere, etik değerler ve yaşamı düzenleyen sistemlerin, adalet ve yeni rasyonalite ölçülerini karşılaması gerektiğidir. Yani halkın genelinin görünür çıkarlarına hizmet etmeli ve bilge insanların bakış açısına uyumlu olmalıdır, ancak bu şekilde olursa düşünebilen herhangi bir kişi tarafından anlaşılıp analiz edilebilir.
Yeni nesil Müslümanların fıkıhçılara en belirgin itirazlarının, dini düşünceyi, adil ve makul yani çağın ölçülerine vurulduğunda anlaşılır olduğunu düşündüklerinden farklı bir yere oturtmalarından kaynaklandığını düşünüyorum.