Davud Ferhan
Iraklı yazar
TT

Vahşi dünyada bir insanlık deneyimi

Pek çok kişi Japonya’nın bu dünyadan farklı bambaşka bir gezegen olduğunu söyler. 30 yıldan fazla bir süre önce Uzakdoğu’da bulunan bu ülkeyi ziyaret ettiğimde kendisi hakkındaki bilgilerim, ABD uçaklarının Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine attığı 2 atom bombası nedeniyle İkinci Dünya Savaşı’nı kaybeden bir ülke olduğunun ötesine geçmiyordu. Bu 2 bombanın ardından, Japon İmparatoru Hirohito, 2 Eylül 1945 tarihinde işgalci ABD kuvvetleri önünde ülkesinin teslim olduğunu deklare etmek zorunda kalmıştı.
Yetmişli ve seksenli yıllarda Japon arabaları aralarında Irak’ın da olduğu Arap ülkelerinin caddelerini doldurmaya başlamıştı. Bu arabalar, eskiden üzerinde “Japonya’da üretilmiştir” mallarının sahip olduğu o kötü ünü yok etmeyi başarmışlardı. O zamana kadar hangi ülkede üretilmiş olursa olsun bütün kötü mallara Japon malı derdik.
Aynı şekilde o dönemlerde, geleneksel Japon güreşi Sumo, kimonalar ve Samuraylar ile tanışmış, Su Kıyıları adında yol kesiciler ve doğan güneşin ülkesi Japonya’da kabileler arasındaki irade savaşları ile ilgili hikâyeler anlatan ilk Japon dizimizi izlemiştik. Özel ritüelleri ve yazısı, yaşlı nüfusun oranının arttığı toplumu ile bu ülkedeki yaşam hakkında akıllarımızda çeşit çeşit tablolar çizmiştik.
Anlatılanlara göre, İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra ABD’li askerler, İşgal Güçleri Yüksek Komutanı Douglas MacArthur’a kahvaltı hazırlamak için her yerde yumurta aramışlar ama bir tane bile bulamamışlardı. Savaştan sonra kıtlık ve açlık bütün ülkeye hakim olmuştu ama çok geçmeden Japonya, feodal, tarıma dayalı askeri bir devletten küçüklerin evde, sokakta, işyerleri ve metrolarda büyüklere karşı saygılı olmasına dayanan köklü sosyal ilişkileri ile örnek gösterilen  barışçıl modern bir devlete dönüştü. Bu nedenle Japonya, mükemmellik derecesinde başarılı ve bu vahşi dünyada çok iyi anlaşılmayı hak eden bir deneyimdir.
İşte size Japonca bir ders; Japon şirketlerinin çoğunda, çalışanların her hafta onun ışığında çalışacakları “Toplu çaba ile daha fazla üretim” veya “Şirketimizin itibarı hepimizi ilgilendirir” gibi belirli sloganlar seçilmesi adettendir. Nitekim Japonya’nın gurur duyduğu endüstriyel başarısının sırrı da bu tür güçlü grupsal bağlılıkların arkasında saklıdır.
Japon müdür ya da şirket yöneticilerinin sahip oldukları özelliklerden biri de; politikaları şirketin başarısız olmasına ya da kaybetmesine neden olduğunda veya mali, kişisel bir skandal sebebiyle şirketin zarara uğraması halinde, şirket çalışanları karşısına geçip hatalarını ve ihmalkârlığını açıkça itiraf etmesini sağlayacak yeterli cesarete sahip olmalarıdır. Bunu yaparken de, affedilmeyi veya geçmişin unutulmasını istemez, başarısızlığını haklı çıkarmak için gerekçeler aramaz, bir günah keçisi bulmaya çalışmaz, koşullar, beklenmedik gelişmeler, şöyle ve böyle oldu gibi müphem ve her yöne çekilebilecek ifadeler kullanmazlar. Hem kendisine hem de başkalarına saygı duyarak bütün sorumluluğu üstlenip istifasını sunarlar. Hatta bazen intihar ederler.
Japonlar başarısız müdür ya da yöneticilere karşı davranışlarında da diğer toplumlara benzemezler. Örneğin; her yerde bir müdür, yönetici başarısız olduğunda, hakkındaki skandallar arttığında, davranışları ve yetkilerini kötüye kullandığı, “yüksekleri isteyenler gece uykusuz kalmalıdırlar” sloganı gereğince sabahlara kadar partilere katıldığı ile ilgili tartışmalar, dedikodular arttığında işten kovulur. Ama Japonya’da şaşkınlıkla görürüz ki kovulmak yerine bakan yardımcılığı ya da başka bir dairede genel müdür yardımcısı makamına atanarak terfi eder. Sadece bu kadar da değil, zarara, üretimin gerilemesine, memur ve insanların şikayet etmesine ve yolsuzluğun yayılmasına neden olan büyük hizmetleri için yüklü bir ikramiye ile de ödüllendirilir.
Japonya’da müdürler, perdenin arkasında kalan ya da kâbuslara neden olan türden müdürler değillerdir. Onlar şirketin ya da kurumun kararlaştırılmış faaliyetlerinin bir parçasıdır. Örneğin; bir araba fabrikasının müdürü olan Tomaya Bey, gününe gece vardiyası sorumlusunun, kalite kontrolde yaşanan sorun ile ilgili hazırlamış olduğu idari ve teknik raporu okumakla başlar. Ardından raporları görüşmek ve çözümler önermek için kontrol ekbinden yardımcıları ile bir toplantı düzenler. Bu tür toplantılar; gerçek bir demokrasi, ifade özgürlüğü, fikirlere saygı çerçevesinde geçer ve katılımcılara hiçbir baskı uygulamadan itiraz etme hakkı tanınır. Tomaya Bey, iş gününün büyük bir bölümünü ofisinde değil fabrikanın içerisinde çalışanları ile birlikte geçirir. İşleri takip edip gözlemler. Çalışanlarına yol gösterir, sorular sorup teşekkür eder. Gülümsemenin insanın kendine duyduğu güvenin bir kanıtı ve güldüğünde dünyanın da kendisine güleceğine inandığı için gün boyu gülümser. Nitekim hayatın, işin, zamanın değerini iyi bildikleri için dünya da Japonların yüzüne hep gülmektedir. Keşke onlar gibi dünya bize de böyle gülse.
Tomaya, çalışanları için sadece bir müdür değil, aynı zamanda dosttur. Onların babaları ya da büyük kardeşleri gibidir. İşyerinde rehberliğine ihtiyaç duydukları gibi kişisel meseleleri ve duygusal ilişkilerinde de onun tavsiyelerine ihtiyaç duyarlar. Tomaya, fabrika içinden ya da dışından dostlarının evlenmesini sağlamak için aracı olmaya her zaman hazırdır. O, her düğünün şeref konuğu ve balayı bitip de evli çiftler arasında bir sorun ya da tartışma yaşndığında ilk duyan ve başvurulan kişidir. Fabrikada öğle yemeği vakti anons edildiğinde Tomaya müdürlere özel salon yerine büyük salona yönelir. Orada çalışanları ile yan yana oturur, onlar ne yiyorsa ondan yer. Bir yabancının Japonya’yı ziyaret ettiğinde Japon çocukların Japonca okuyup yazabildiklerini gördüğünde çok şaşırdığı gibi birbirlerine anlattıkları fıkralara onlarla birlikte güler. Oysa Japonya dışındaki ülkelerde çalışanlar çalışanlar, müdürler de müdürler ile birlikte oturur ve onlarla yerler. Bu kişisel ilişki, işten sonra gidilen saki meyhaneleri ve geleneksel restoranlarda hatta Tomaya’nın evinde devam eder. Pirinç, balık, deniz ürünleri çorbası gibi yemeklerin öne çıktığı geleneksel Japon masasında, en modern kalite kontrol araçları tartışılır.
Japonlar için her bireyin topluluk ile ilişkisinin özel ve aile hayatında büyük bir önemi vardır. Bu, gelişmiş teknolojileri ile Japonların geleneksel toplumsal adetlerinin birbirleri ile harmanlanmasından oluşmuş harika bir karışımdır. Eşsiz bir deneyim olan, araştırılmayı ve kendisinden dersler çıkarılmayı hak eden modern Japonya’nın temelinde bu karışım vardır. Kuşkusuz Japon deneyimi; bazılarına kargalar gibi yürümeyi öğreten, ne sanayi ne de tarım, ne kapitalist ne de sosyalist, ne petrol üreticisi ne de hurma üreticisi, ne efendi ne de köylü, ne hamburgerci ne de kokoreççi, ne genç ne de yaşlı, ne maxi ne mini, ne orada ne de burada olmayı başaramayıp iki arada bir derede kalan toplum ve ülkelerin ortaya çıkmasına neden olan Batılı deneyimlerden çok uzaktır.