Memun Fendi
TT

Yalanın hüküm sürdüğü bir çağda basın nedir?

ABD Başkanı Donald Trump, dünyamızı ‘yalan haberler dünyası’ olarak tanımladı.
Fransız düşünür Jean Baudrillard ise onlarca yıl önce yalan söylemenin gerçeklerden daha çekici, daha parlak ve daha ikna edici göründüğüne dikkati çektiği *‘Simülakrlar ve Simülasyon’  (Simulacra and Simulation) adlı bir kitap kaleme almıştı.  
Buradaki soru; ‘yanıltıcı ses, görüntü ve metinlerle dolu büyük sahte bilgi okyanuslarına benzeyen internet dünyasında basın ve gazetecinin rolü ne olmalı?’ sorusudur.
Gazeteci, ‘Facebook’ ve ‘Twitter’ gibi sosyal medya araçlarındaki takipçilerin sayısını artırmak için sahtekârlık ve yalancılık dünyasının bir parçası haline mi geliyor?
Yoksa aklını hakem olarak kullanıp okuyucunun aldatıcı ve yanıltıcı haberler ile dürüst ve doğru haberleri ayırt etmesine yardımcı mı oluyor?
Gazetecinin güvenilirliği ve geçmişi ile çalıştığı gazetenin tarihi, güveni inşa etmenin bir parçası olabilir mi?
Birçok dilde medyayı takip ederken toplumların bilincini çarpıtmak için yalanın doğrunun yerine konduğu sistematik görünen bir süreç yaşandığını fark ettim.
Yalanlar nasıl oluyor da gerçeklerden daha makul görünüyor? Toplumlarımızın sorması gereken asıl soru bu.
Ne yazık ki, sosyoloji ve antropoloji alanında yalan söylemekle ilgili sınırlı sayıda çalışma yapıldı. Ancak özellikle sosyoloji alanında yapılmış bazı gizli çalışmalar da bulunuyor. Arap dünyasında ise bu konu, Oxford Üniversitesi’nde antropoloji profesörü olan Michael Gilsenan tarafından ‘Lübnan’da yalan’ konusundaki çalışmalarında ele alındı.
Öncelikle doğru ve yalan ile ilgili şunları söylemeliyim; her ne kadar ikisi de toplumsal değerler olsalar da, üretim süreçleri bir topluluktan diğerine değişiyor.
Mesela Mısır’da söylenen yalan Japonya, Almanya veya ABD'de söylenenden farklı. Tıpkı köyde söylenen yalanla şehirde söylenen yalanın farklı olması gibi. 
Bunun nedeni bulunulan yerin, yalan söyleme ve gerçekmiş gibi ifade etme kabiliyetinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamasıdır. Köyler, insanların birbirini yakından tanıdığı küçük yerlerdir. Köydeki insanlar,  birbirlerinin aile geçmişlerini en başından beri bilirler. Yani köydeki yalan, genellikle köksüz ve üstün körüdür. Kozmik köydeki yalan ise sosyal medya üzerinden yayılır, sağlam ve köklüdür.
Günümüzde ciddi gazeteciliğin görevi, yalandan gerçeği, gerçekten yalanı ve doğru haberleri sahtelerinden ayırmaktır.
Maalesef Arap dünyasında, doğruyu yalandan ayırması gerekirken sosyal medya olarak bilinen ‘sahtekarlık denizinden’ haber alan birçok gazete ve televizyon kanalı bulunuyor. Bununla birlikte BBC gibi kanalların, haberlerde yalanı doğrudan ayırmak için doğrulayıcı bir ekibe (verifying team) sahip olduklarından şüphe yok.
Batı medyası, kendini doğru ve yalan bilgilerin aynı anda dolaşımda olduğu bir ortamda doğruyu yalandan ayırma çıkmazında bulurken ve gazeteciler güvenilir bir araç olmaya çalışırken bizim gazetecilerimiz ve basın kuruluşlarımız, Twitter veya Facebook'taki takipçilerin sayısını arttıracak şöhretin peşinden koşuyorlar.
Gazetecimiz, yalanın cazibesine direnmek yerine sahte dünyaya tutunuyor. Ciddi bir gazeteci, sosyal medya fenomenlerine bakmamalıdır. Çünkü eğer bilgileri yanlış değilse bile en iyi ihtimalle karışıktır.
İyi bir basın, sosyal medya fenomenlerini dikkate almayı reddeder. Çünkü fenomenler yalan dünyasının sarhoşluğu içerisindedir.
Gazete güvenilir bir referans olmalı, zira okuyucunun aklı karıştığında, bilgilerin doğruluğunu kontrol etmek için tekrar göz atar. Ancak şu ana kadar bizim gazetelerimiz bilgileri doğrulayacak birime çok da önem vermiş değil. Daha çok dilbilgisi kurallarını gözden geçiren birimleri vardır. Bu durum yalan dünyasında gazeteciliğin karşılaştığı bir zorluktur. Bugün şu soruların cevaplarını bulmalıyız; Sahte ve yalanın hüküm sürdüğü bir çağda basın nedir ve gazeteci kimdir?
Gazetecilik mücadelesi, yalnızca dijital habercilik ile basılı habercilik arasındaki rekabetle sınırlı değil, aynı zamanda doğruyu yalandan ayırabilmektir.
*Simülakrlar ve Simülasyon- Doğu Batı Yayınları