Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Çağın meydan okumalarıyla baş etmenin anlamına dair

Bazıları, İslam’ın yeni çağın meydan okumalarıyla baş edebilme gücüne güvenmiyor. Bunun için onlar, “İslam, bu meydan okumaların üstesinden gelebilir mi?” şeklinde soru soruyor. Başkaları ise İslam’ın bu meydan okumalarla baş edebileceğini ya da baş etme gücüne sahip olması gerektiğini düşünüyor. Bunun için onlar da “İslam, bu meydan okumalarla nasıl başa çıkabilir?” şeklinde soru soruyor.
Bana göre her iki soru da mantıklıdır. Hatta gerekli de olabilir. Her düşünce, insanları kendisini takip etmeye çağırıyor. İnsanlar, söz konusu düşünceyi takip etmeden önce ve sonra o düşünceyi sorgulama, o düşünceden şüphelenme ya da o düşüncenin doğruluğuna dair delil isteme hakkına sahiptir. Diğer yandan amaçlarını gerçekleştirebilmek için herhangi bir düşünce veya hukuk sistemi, zaman zaman incelenmeye ihtiyaç duyar. 
Dinin her bir parçasının ulaşmak istediği bir görevi ya da amacı olduğunu biliyoruz.
İman ve kulluktan bahsettiğimizde bu ikisinin amacının insanın rabbiyle olan bağını güçlendirmek olduğunu söyleyebiliriz. Şeriattan (kanun) bahsettiğimizde bunun amacının insanların yaşam düzeyini iyileştirmek olduğunu söyleyebiliriz. Kur'an-ı Kerim’den bahsettiğimizde amacının zihinleri harekete geçirmek ve yaratılanlar, görünen ve görünmeyen (gayb), bunların anlamları, bunları keşfetme yolları, bunları düzenleyen yasalar ile parçaları ve unsurlar arasındaki mevcut ilişkiler hakkında düşünmeye teşvik etmek olduğunu söyleyebiliriz.
Bazen, söz konusu parçalardan birisinin etkisi ortadan kaybolup konuyla ilişkisi kesilebilir. Bu durumda biz, bu parçanın zamanın gerisinde kaldığını söyleriz. Farklı gerekçelere göre kısas ya da ceza olarak uygulanan ölüm cezasını ele alalım. Ölüm cezasının amacının “yaşamı korumak” olduğu söylendi.  Bazı müfessirler ve fakihler, ölüm cezasının amacının suçluyu tekrar öldürme suçunu işlememesi konusunda caydırmak olduğunu ifade etti. Öyle anlaşılıyor ki caydırmak, birçok cezanın temel amacıdır.
Güzel… Peki, bu ceza caydırıcı olmadığı zaman ne olacak? Ya da öldürme dışında aynı amacı gerçekleştirecek başka cezalara ulaşırsak ne olacak?  O zaman “Hükümler, maksatlarına ve illetlerine tabidir. Dolayısıyla ölüm cezasını durdurabiliriz” diyebilir miyiz?
Konuyla ilgili bu örneği verdim. Çünkü Batı Avrupa ülkelerindeki araştırmalar, dikkat çekici sonuçlara ulaştı. Kısacası idam cezasını kaldıran bu ülkeler, 20-40 yıl arasında öldürme suçlarında önemli bir artışa şahit olmadı. Bu da tahmin ettiğimiz gibi aynı cezanın caydırıcı olmadığı anlamına geliyor. “İdam cezası, suçların azalmasına yardım etti” diyen başka ülkeler var. Bu da başka faktörlerin işin içine girdiğini gösteriyor ve bir yerde idam cezasını faydalı hale getirirken başka bir yerde faydasız hale getiriyor.
Zekât dâhil mali işlemler konusunda da başka örneklere sahibiz. Modern anlamda insan haklarıyla özellikle de eşitlik, inanç ve ifade özgürlüğüyle ilgili hükümler var. Bunlarla ilgili birçok hüküm, ayet ve hadislerle destekleniyor. Fakat bu hükümlerin içeriği, konunun genel çerçevesinin değişmesinden dolayı değişime uğradı. Burada kastedilen genel çerçeve; kültür, ekonomi, değerler sistemi, yaşam tarzı ve iletişim araçları dâhil sosyal yapıdır.
Kendi tecrübelerimizden ve başkalarının tecrübelerinden çıkardığımız ders şudur: Biz, akıl sahibi insanlar olarak, hayatımızda güzellik arıyoruz. Hayatımızda uyguladığımız hükmün ya da kanunun hayatımızı daha da güzelleştiren ve olgunlaştıran bir araç olması iyi bir şeydir. Kanunun bu görevi yerine getirmediği anlaşıldığı zaman “Miras aldığımız metinlerde bu kanunu bulduk ve maksadına ya da gerçek faydasına bakmadan da onu uyguladık” diyebilir miyiz?