Vahdettin İnce
Yazar
TT

Dengeli bir toplum muyuz?

Sinirlenip kavga ettiği zaman insanın imkanı olsa da aynaya baksa. Göreceği şey çirkin bir surattan ibarettir. İnsanın en çirkin göründüğü zaman sinirlendiği zamandır çünkü. Allah’tan insan nadiren sinirlenir yoksa her zaman kan çanağına dönmüş gözlerle, kazma gibi öne fırlamış dişlerle, küçük dilini gösterecek kadar karanlık bir mağara ağzını andıran bir ağızla etrafına dehşet saçacaktır. Yine de sinirlenmek insani bir duygudur. İnsanın kendisine yönelen zararları savması için ruhsal yapısına yerleştirilmiş bir özelliktir. Kuvve-i dafie de denir. Savma gücü. Sorun bu halin süreklilik kazanmasıdır. Bu hale biz cinnet diyoruz. Zaman zaman baş göstermesi bile yeterince olumsuz iken süreklilik kazanması durumunda artık adına cünun, yani delilik diyoruz.
Bunun karşıtı neş’e diyeceğimiz haldir. Bu da öfke gibi insanın ruhsal yapısına yerleştirilmiş bir özelliktir. İnsanın yararına olan şeyleri çekme amacına yöneliktir. Kuvve-i cazibe yani. Neşenin öfke gibi nadir olması gerekmez. Yine de bazı standartları vardır. Herkesin öfkeli ya da üzgün olduğu bir ortamda durmadan gülüp etrafına neşe saçan bir insan bir tür cünun halini yaşıyordur. Öfkenin kalıcılık kazanması gibi neşenin de kalıcı olması insanın delirmesi anlamına gelir. Bununla beraber insanın gücü kuvveti pazusunda, bileğinde potansiyel olarak dururken yüzüne yansıyacak neşesini etrafına göstermesi gerekir, varoluşsal, tabii denge içinde.
Medeniyetler de öyledir. Öfkeli medeniyetler en çirkin medeniyetlerdir. Aynı şekilde durmadan zevkusefa pompalayan medeniyetler de artık ölçüyü kaçırmış bir tür delilik halini yaşıyorlardır.
Hem birey olarak insan hem de medeniyet olarak toplum için bu iki gücün dengede olması güzellik kavramını sergilemiş olur. İslam medeniyeti bu dengeyi hem teoride hem de pratikte en sağlam şekilde kurmuştur. İslam medeniyetinin gücünü oluşturan şeriat toplumsal düzen işlevini görürken, onun neşesini temsil eden irfan bir vitrin mesabesinde cazibe işlevini görüyordu.
Birinci Dünya Savaşında alınan ağır hezimetten sonra İslam medeniyetinin dengesi bozulmaya başladı diyebiliriz. Alınan yenilginin etkisiyle Müslümanlar kuvve-i dafieyi yani savunma gücünü ön plana çıkardılar. O şartlarda son derece normaldi. Çünkü bir tehlike vardı ve bu tehlikeye karşı kendini savunmak inkar edilemez bir haktı.
Ancak belli bir süre bu özellik kendi içine de dönecek şekilde kalıcılık kazandı. Her şeye öfke penceresinden bakılır oldu. Bugün artık İslam medeniyeti denildiği zaman akla her zaman öfkeli, gözleri kan bürümüş, dişleri kazma gibi fırlamış, sakalları fırça telleri gibi kabarmış bir tipoloji akla geliyor. Bu hiç kuşkusuz bir medeniyet için en çirkin haldir ve toplumsal olarak cinneti aşıp cünun haline evrilmektir.
Buna bağlı olarak ülkemizde de öfke ve neşe güçleri arasındaki denge bozuldu. Önce, bizi mağlup eden medeniyete öykünmekle kurutulabileceğimiz esas alındı. Bu yüzden öykündüğümüz medeniyete karşı ağzı kulaklarında bir neşe hali hakim kılındı. Buna karşılık içeriye yönelik çatık kaş politikasıyla öfke hali egemen kılındı. Yaklaşık doksan yıllık bu ters yüz edilmiş denge hali devam etti.
Sonra Türkiye’de bir politika değişikliği oldu ve bir insan için olduğu kadar bir toplum için de hayati öneme sahip bu kuvvetler olması gerekene yakın bir denge eksenine girdi. Ancak genel anlamda İslam medeniyetinin dengesini bozan Birinci Dünya Savaşı gibi 15 Temmuz darbe girişimi bu kısa süreli denge halini sarsmış görünüyor. 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde toplumsal öfkemizi devreye sokup varlığımızı korumamız en tabii hakkımızdı. Ancak bu öfke halinin kalıcı olması seksen senelik Kemalist sistemin konumuna getirir bizi. Sürekli öfke hali yani.  
Kuvve-i cazibe bir toplum için çekici bir vitrindir. Kuvve-i dafie de pek belli edilmeyen ama potansiyel olarak var olan bir savunma gücüdür. Bu yüzden dengeli toplumlar çekici özelliklerini görünür kılarlar. Bugün batı kendi dışındaki dünyaya hep cazip taraflarını gösterir, demokrasi, insan hakları, eşitlik, refah, kalkınma, sanat, edebiyat gibi.
Buna karşılık öfke gücünü temsil eden askeri anlamda çok güçlü olduklarını hepimiz bilmemize rağmen bu taraflarını hiçbir zaman öne çıkarmazlar. Askeri olarak bir yere müdahale ettiklerinde de mutlaka cazip taraflarından bir paravan kullanırlar. Buna karşılık özellikle İslam ülkelerinin bireysel şiddetin kıskacında tükenişe sürüklenişleri bir yana toplumsal anlamda da hep askeri taraflarını ön planda tutuyorlar.
İki binli yıllardan itibaren doğal dengeyi tutturan Türkiye’nin 15 Temmuz’un sebep olduğu haklı öfkesini yutkunup medeniyetimizin cazip yönlerini öne çıkarmasının vakti gelmiş de geçiyor bile. Öfkeli insanlar, toplumlar gibi devletler de dışarıdan bakınca çirkin görünür.