Irak’tan gelen görüntüler küçümsenecek gibi değil. Acı verici. Sorumluluğunu 16 yıl önce devrilen Saddam Hüseyin rejimine yüklemenin artık mümkün olmaması zorluklarını daha da arttırıyor. Üstelik Bağdat, Necef ve Nasıriye’de harekete geçen gençlerin “Büyük Şeytan”ın ya da herhangi bir bölgesel gücün direktiflerini yerine getirmek için harekete geçtiklerine inanmak da zor. Iraklıların mevcut anayasanın kabulünden sonra 4 kez sandık başına gittikleri hesaba katılmalıdır. Yani mevcut hükümetin meşruiyeti sorgulanmıyor. Çünkü her ne kadar bu zorlu doğum ruhunda ve bedeninde izlerini bırakmış olsa da kendisi seçim sonuçları temelinde doğmuş bir hükümet.
Kanlı protesto gösterilerinin kaderini, Başbakan Adil Abdulmehdi ve hükümetinin kaderini sorgulamakla sınırlarsak aceleci davranmış oluruz. Sorun bundan çok daha derin ve ileri düzeyde. Abdulmehdi’nin, aralarında İran’ın başkentinin de olduğu çeşitli dünya başkentlerine dağılmış Saddam karşıtı muhalefet ve Baas rejimi sonrası Irak’ın zengin ve maliyetli deneyimlerini kapsayan Irak’ın hikayesinde eski ve deneyimli bir oyuncu olduğuna da işaret etmeliyiz. Irak’taki mevcut rejimin örneğin Lübnan’da olduğu gibi çok başlı olduğunu söylemek de hatalı olur. Çünkü anayasaya göre ülke yönetiminde temel rol Başbakan’ındır.
Baasçılık, Marksizm ve Humeynicilik gibi eğilimleri deneyimleyen ve bir süreliğine Paris’te yaşayan Abdulmehdi’nin Irak haritasının zayıf noktalarını ve korkularını, mevcut rejimde var olan gedikleri ve bu gediklerden içeri sızan rüzgarların doğasını çok iyi bildiğine şüphe yok. Dolayısıyla son protesto gösterilerinin anlamı mutlaka dikkatini çekmiştir. Sokaklara dökülen gençlerin Saddam rejiminin devrilmesinden sonra ya da bundan birkaç yıl önce doğmuş oldukları apaçık ortada. Yani onları Saddamcı veya Baasçı eğilimli olmakla suçlamak mümkün değil. Aynı şekilde bu gençler, düzenlenen seçimlerde büyük Şii partilere ve akımlara oy veren Şii kalelerinden gelen gençler. Abdulmehdi tecrübelerine dayanarak ABD’nin Irak’taki nüfuzunun önemli ölçüde azaldığını ve artık İran nüfuzunu dengeleyici ya da engelleyici olmaktan çıktığını iyi biliyor. Bunun yanında DEAŞ örgütünün ortaya çıkışının neden olduğu felaketler ile örgütün yenilmesi ve geri çekilmesinin sonuçlarının ağırlığı altında yaşayan Sünni kalelerden halen protestolara aktif bir katılım yok. Dolayısıyla DAEŞ veya selefileri de son protesto gösterilerinin arkasında durmakla suçlamanın mümkün değil.
Abdulmehdi, protestoların zorlu yaşam koşullarından kaynaklanan krizin derinliği nedeniyle yayılan bir halk öfkesi olduğunu anlıyor. Bastırmak için gerçek kurşunların kullanılması ve meçhul keskin nişancılar hikayesi ile bir tepkiye dönüştüğünü de biliyor. Bu protestolar yalnızca elektrik, su, yolsuzlukla mücadele, işsizlik ve yoksulluk sorunlarının çözümlenmesini talep ediyor. Bu gençler kendilerini bir çıkmazda hissetikleri ve ardı ardına gelen hükümetlerin vaatlerini yerine getirmemelerinden dolayı hükümete olan güvenlerini kaybettikleri için kurşunlara karşı göğüslerini geriyorlar.
Sorunun Abdulmehdi ve görevinde kalması ile ilgili olan kısmı ise protestolarda İran karşıtı sloganların yükselmesi ve protestocuların Irak’taki İran nüfuzuna son verilmesi talepleridir. Başbakan, son yıllarda Bağdat’ın neredeyse Tahran’dan yönetildiğine dair duygu artmamış olsaydı bu tür sloganların yükselmeyeceğini biliyor. Çünkü protestoların düzenlendiği yerler mezhepçi aidiyeti nedeniyle Tahran karşıtı bölgeler tasnifi içerisinde yer almıyor. Iraklı yorumcular da İran’ın mevcut rejimde karar alma mekanizmalarına, ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısına sızdığını açıkça belirtiyorlar. Buna örnek olarak da İran’ın ABD’ye endişe verici mesajlar göndermek ya da yaptırımları delmek için Irak sahasını kullanmasını gösteriyorlar.
Irak siyasi sınıfı, protesto hareketinin gönderdiği gönderdiği mesajları aldı mı? Yoksul ailelere yardım, orduya gönüllü olarak katılma kapısını açmak gibi geleneksel tedaviler yeterli olacak mı? Her şey olduğu gibi kalırken yalnızca adları değiştirmek gibi eski tedavi yöntemleri tekrarlanacak mı yani Abdulmehdi’yi devirmek için harekete geçilecek mi?
Sorun bundan çok daha önemli ve ileri düzeyde. Bu sıradan Irak vatandaşının özellikle de istisnai bir zenginliğe sahip bir ülkede kendilerine yoksullulk ve ötekileştirilmekten başka bir şey sunulmadığını düşünen gençlerin güvenini yeniden kazanma savaşıdır. Iraklı bir gencin Saddam Hüseyin sonrası dönemde ülkesinin kamu maliyesinde yüz milyarlarca doların yok olduğunu ya da israf edildiğini okuması hiç de kolay bir şey değildir. Buna bir de Musul’un DAEŞ’in eline geçmesine ve şehirde uzun bir kanlı sürecin başlamasına neden olan ordu birliklerinin dağılışı ile açıkça ortaya çıkan ve “uzaylılar” adı verilen on binlerce hayali askerin varlığı skandalını da ekleyelim. Uzaylılar ile evlerinde oturmaları karşılığında maaşlarını birliklerinden uzun süre uzak kalmalarına göz yuman kendilerinden sorumlu subaylarla paylaşan askerler kastediliyor.
Son olaylar bana ABD’nin ülkesinden çekilmesinin ardından Iraklı politikacı Ahmet Çelebi’nin söylediklerini hatırlattı. Çelebi şöyle demişti: “Sen gazetecisin. Eğer önemli ve oldukça ilgi çekici bir konu istiyorsan bir anda buhar olup uçan milyarlarca doların başına neler geldiğini araştırmak için bir ekip kur. Irak’ın maruz kaldığı yağma ve soygun kesinlikle Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından yaşanan yağmayı kat kat aşıyor. ABD’nin zenginliklerini ele geçirmek için Irak’ı istila etmeyi planladıklarını çok okudum. Doğrusu bizler muhalefet olarak Saddam Hüseyin’i devirmeyi başaramadığımız için ABD’yi buna ikna etmek için büyük bir çaba harcadık. Çünkü Irak’ın daha uzun süre onun ya da çocuklarının gölgesinde yönetilmesinden korktuk. Bugün ABD, Irak’tan çekildi ama şimdi de Iraklıların istikrarlı ve gelişmiş bir Irak inşa etme fırsatını kaçırmalarından korkuyorum.”
Ona bu korkularının nedenini sorduğumda bana şu yanıtı vermişti: “ İlk olarak, gerçek anlamı ile devlet düşüncesinin ne toplumumuzda ne de temel siyasi güçlerde derin köklere sahip olmadığını düşünüyorum. Yalnızca seçimler düzenlemek yetmez kurumlar inşa etme düşüncesine de sahip olmalıyız. Ayrıca siyasi güçlerin çoğu dünyanın ve ekonominin değiştiğini bilmeden ekonomiden bahsediyorlar.Tekeline almak, kişisel ve hizipsel kazanımlar elde etmek için kıyasıya bir yarış var. Ekonomi milis güçlerin ve grupların zihniyeti ile yönetilemez. Iraklıların fırsatı kaçırmalarından ve ülkelerinin bölgenin de bedelini ödeyeceği uzun bir kargaşa döneminin esiri olarak kalmasından korkuyorum.”
Iraklıların çıkarları, demokratik, istikrarlı ve müreffeh bir Irak’ta yatıyor. Böyle bir Irak Arapların da çıkarınadır. Ancak Saddam sonrası olayların seyrine yönelik sakin bir okuma insanı endişeye sevkediyor ve şu önemli soruyu soruyu gündeme getiriyor: Acaba Iraklılar fırsatı kaçırdılar mı?
TT
Iraklılar fırsatı kaçırdılar mı?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة