Bu yazıyla birlikte “adalet” kavramını farklı boyutlarıyla gündeme taşıyacak bir dizi yazı yazmayı planlıyorum. Bu yazı, planın ilk yazısı olarak siz kıymetli okurlara sunulmuştur. İnşallah dualarınızla diğer yazıları da sizlere sunabilme imkânımız olur.
Adâlet, “davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak (Allah hakkında kullanıldığında ‘şirk koşmak’)” gibi manalara gelen bir masdar-isimdir. Yine aynı kökten bir masdar-isim olan ve “orta yol, istikamet, eş, benzer, misil, bir şeyin karşılığı” gibi manalara gelen adl kelimesi, sıfat olarak kullanıldığında âdil ile eş anlamlı olup aynı zamanda Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ)dan biridir. Adâlet, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde genellikle “düzen, denge, denklik, ahenk, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvâya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık” gibi anlamlarda kullanılmıştır. (DİA)
Kur’an’ı Kerim’de adalet kavramıyla anlam yakınlığı olan kelimelerden birisi de “قسط/kıst”tır. Sözlükte “hisse, ölçü, insaflı olma, adalet, adaletli pay” gibi anlamlar ifade eden kıst, masdar olarak kullanıldığında karşıt anlamlı kelimelerden (ezdâd) olup hem “adaletli olma, birine hakkını ve payını âdil bir şekilde verme” hem de “adaletsizlik yapma, birine hak ettiği payı vermeme”, isim olarak kullanıldığında ise “adalet” manasına gelir. (DİA)
Adalet ve kıst kelimelerinin anlam yakınlığı olduğu hatta bazen “kıst”ın adalet anlamında kullanıldığı da olmaktadır. Fakat buna rağmen “adalet” ve “kıst” arasında bazı faklar bulunmaktadır. Kıst, kişinin “karşı tarafa” iyilik ve fedakârlıkla muamele etmesidir. Fakat adalet kişinin “karşı iki taraf” arasındaki hakkaniyetli muamelesidir.
“Adâlet” ve “kıst” kelimelerinin geldiği manaları ve tanımlarını ifade ettikten sonra Kur’an muhtevasındaki yerlerine de bakmakta fayda vardır. İlgili ayetlere imkan dâhilinde nüzul sıralamasını dikkate alarak değinmeye gayret edeceğiz. Bunu yaparken amacımız “adalet ve kıst” kelimelerinin nüzul kronolojisi ve Hz. Peygamberin siretindeki seyrini görebilmektir. Böylelikle vahyin bu kelimeleri nüzul sürecinin hangi aşamasında gündeme aldığını kısmen de olsa öğrenebilme imkânımız olacaktır.
Öncelikle adalet ve kıst kelimelerinin Kur’an’da kullanımlarıyla ilgili kısaca teknik bilgileri verelim sonra da bu iki kavramın nüzul süreci içerisinde nasıl kullanıldıklarına değineceğiz.
‘Adâlet (عدالة) kavramının türetildiği ‘a‐d‐l (عدل) fiili, isim ve fiil formunda Kur’ân’da 24 âyette 28 defa geçmektedir. Kıst kelimesi de türevleriyle beraber 24 ayette 27 kez zikredilmektedir. Ayet ve tekrar sayılarının birbirine yakınlığı dikkat çekicidir. Dikkat çekici bir husus da her iki kelimenin ilk olarak A’raf son olarak Maide surelerinde geçmeleridir. A’raf suresi -en çok kabul gören- nüzul sıralamasına göre 39’uncu, Maide suresi ise 112. suredir.
“Adalet” türevleriyle 11 faklı surede dillendirilirken “Kıst” 16 farklı surede gündeme getirilir. “Adalet”in zikredildiği surelerin altısı Mekke’de inmişken beşi Medine’de inmiştir. “Kıst”ın yer aldığı 16 surenin yarısı Mekke’de diğer yarısı da Medine’de nazil olmuştur.
Mekki ayetlerde “adalet” denk tutmak, şirk koşmak[1] dengeli ve ölçülü yapmak,[2] adâletle hükmetmek, ‘adâleti sağlamak, âdil ve eşit davranmak,[3] Tevhîd,[4] gibi anlamlarıyla ön plana çıkmaktadır. Medeni ayetlerde ise “adalet” hayatın içerisinde yer alan muamelelerde,[5] hüküm vermede ve yönetimde[6] nasıl davranılması gerektiğini ifade eder hale gelmektedir. Bu ayetlerde öfkenin ve düşmanlığın adaletli davranmaya mani olmaması gerektiği[7] ortaya konmaktadır.
Şimdi bu teknik bilgileri bir okumaya tabi tutacak olursak şunları ifade etmek mümkündür:
A’raf suresinin Mekke döneminin son yıllarına doğru nazil olduğunu düşündüğümüzde –ki tefsirlerde yer alan bazı bilgiler bi’setin 8-9. yıllarını işaret ediyor- vahiy, uzun bir süre “adalet ve kıst” kavramlarını gündemine almamıştır.
Medine’de nazil olan surelerde bu kavramlara daha geniş bir şekilde yer verilmiştir.
Belirli bir süre bu kavramların gündeme getirilmemesinin nedeni, onlara önem verilmemesi değildir elbette. Kanaatimce Kur’an öncelikle imani alt yapıyı inşa etmek istedi. Zira imani alt yapı oluşturulmadan bu kavramların hayatta yeterince uygulama alanı bulması zordur.
Dillendirdiğim kanaate şu şekilde bir itiraz gelebilir. Adaletli olmak için iman şart mı, inanmayan bir kişi adaletli olamaz mı? Haklı bir itiraz gibi görünebilir. Lakin gerek tarihi verilerden gerekse vahyin anlatımından –istisnalar olsa da- durumun böyle olduğu anlaşılmaktadır. Yani tevhit ve ahiret inancına sahip olmayanların adaletle davranma olasılığı daha azdır. Zira kendilerini ve evrendeki var olan her şeyin yaratıcısı Allah’ın hakkı olan ilahlık payesini başka varlıklara verenlerin diğer hususlarda hakkı olana hakkını vermesi zayıf bir ihtimaldir.
Bugün dünyadaki toplam gelirin hangi güçler tarafından nasıl bir anlayışla paylaşıldığını ve bunu paylaşanların tevhid ve ahiret inancı karşısındaki tutumlarını düşünecek olursak ne demek istediğimin daha kolay bir şekilde anlaşılacağını sanıyorum…
Bir sonraki yazımızda “Kitap, Mizan ve Adalet/kıst” ilişkisi üzerinde durmaya gayret edeceğiz.
[1] En’am 6:1,150; Neml 27:60
[2] İnfitar 82:7
[3] A’raf 7:181; Nahl 16:76
[4] Nahl 16:90
[5] Bakara 2: 282; Nisa 4:3,129,135; Maide 5:95,106; Talak 65:2
[6] Nisa 4:58; Hucurat 49:9
[7] Maide 5:8.