Charles R. Lister
Ortadoğu Enstitüsü Terörle Mücadele Bölümü Başkanı
TT

Bağdadi'den sonra terörle mücadele stratejisi

DEAŞ liderinin öldürülmesi, yıllarca sürece kovalamacaya ve onlarca ülkenin istikrarlı mücadele çabalarına bir son verdi. Şimdi dünya, modern tarihin en şiddetli eylemlerinin arkasında yer alan kişiden kurtuldu. Bu, 21’inci asırda terörle mücadelede kaydedilen en önemli başarılardan biridir. Şu an birçokları için kutlama zamanı. Sadece Suriye ve Irak’ta değil, aynı zamanda küresel olarak da DEAŞ’ın vahşetinin kurbanı olanlar açısından bakıldığında bu durum, adalet ve barışa dair küçük bir gösterge gibi görünüyor. Ancak bu başarı, gerçek için bir zafer değil. Çünkü bürokratik bir örgüt olarak DEAŞ, liderinin ölümü beklentisiyle onun yerine geçebilecek bir hilafet silsilesine sahiptir. Bu hilafet, bugün gerçekten de devam ediyor olabilir.
Diğer yandan örgüt, merkezileşmeye doğru giden bir çözülme döneminden geçiyor. Bu, iki yıl önce Suriye ve Irak’ta Bağdadi tarafından başlatıldı. DEAŞ’ın önceki grubu, Irak’taki yarı geleneksel orduyu dağıttı ve gerilla savaşına katılmaya hazırlanan yarı özerk bir hücre ağına dönüştürdü. Grup uzun vadede etnik, politik ve mezhep bölünmesinin tohumlarını ekmeyi, ayrıca rakip yerel ve ulusal yönetimlere duyulan güveni baltalamayı amaçlıyordu. Örgütün başında Bağdadi olsun veya olmasın, bu gerilla savaşı devam edecek.
Bundan daha önemli olan ise ABD Başkanı Donald Trump’ın birkaç hafta önce kuzeydoğu Suriye’de askeri bir operasyon için Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yeşil ışık yakmasıdır. Nitekim bu durum, DEAŞ’ın yeniden sahneye dönmesi için elverişli koşulların oluşmasına katkıda bulunabilir. ABD ve müttefikleri, hakiki bir meydan okuma kapsamında örgütün kalıntılarıyla mücadele etmek konusunda pek istekli görünmüyorlar.
Şayet Başkan Trump danışmanlarını dinlerse dünya şu anda örgüt üzerindeki baskıyı güçlendirmek için paha biçilmez bir fırsata sahip olabilir. Şu anda lider değişikliği döneminden geçen örgüt, olabileceği en zayıf durumda bulunuyor. Bunun yerine ABD, Suriye'nin doğusundaki yeniden konuşlandırma meselesi ile ilgili olarak enerjisini heba ediyor. Bu arada başlıca ve güvenilir ortağımız olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Türkiye, Rusya ve Suriye rejimi tarafından maruz kaldığı varoluşsal tehdit dolayısıyla dağılma tehlikesiyle karşı karşıya.
DEAŞ’a sahneye yeniden çıkma fırsatını sağlayacak olan tüm unsurlar halen burada bulunuyor. Bununla birlikte özellikle kuzeydoğu Suriye'deki Türk operasyonu gibi yaşanan son gelişmeler, durumu daha da kötüleştirdi. Bu elverişli koşullardan yararlanmaya hazır görünen örgüt, bu şekilde önceden hazırlanmış bir planı devreye koyacak ve herhangi bir fırsattan yararlanmaya çalışacaktır. Halihazırda DEAŞ’a etkili bir şekilde karşı koymak, kolluk kuvvetleri ve istihbarat toplanmasından çok daha fazlasını gerektiriyor. Yani örgüte karşı koymak, kaynak hacmi oldukça geniş ve yüksek odaklı terörle mücadele bileşenlerinin mevcudiyetini gerektiriyor.
Bu bağlamda Irak'ta devam eden istikrarsızlık ve parlamento saflarının birliğini çevreleyen belirsizlik endişe vericidir. Bununla birlikte komşu ülke olan Suriye’de SDG’nin dikkati dağıldı ve geniş bir alanda konuşlanmak zorunda kaldı. Suriye rejimi ise örgüte karşı koyacak kaynaklara ve kapasiteye sahip değil. Genel hatlarıyla meseleye baktığımızda durumun hiç de iyiye gitmediğini görüyoruz.
Örgütün bir zamanlar Irak ve Suriye'de geniş bir alanı kontrolü altına aldığı gerçeği inkâr edilemez. Bu fikir, gelecek nesillerden aşırılık yanlısı kimselerin akıllarının bir köşesinde kalacak. Bu kişiler, bu fikri bir kez daha dayatmaya çalışacaklar ve intikam almak için bahane bulacaklar. Her ne kadar şu an için bir hayal olarak görülse de “mevhum halifelik” fikri, yer aldığımız küresel fikirler mücadelesinde güçlü bir araç ve büyük bir zorluk olarak kalacaktır.
DEAŞ’ın 2014 ve 2016 yılları arasında Irak ile Suriye'de kazandığı başarılar, örgütün isminin küresel çapta yayılmasını sağladı. Örgütün yenilgisi ve Bağdadi’nin öldürülmesi bu yayılmanın önünü alamaz. Daha endişe verici olan bir diğer durum ise el-Kaide ve DEAŞ tarafından yapılan küresel propagandanın yerel çatışma ortamlarında destek bulmasıdır. Bu yerelleşme özellikle Afrika'da belirgin bir şekilde görülüyor. Nitekim el-Kaide, mevcut yerel çatışmalara daha akıllıca adapte olmaya çalıştı. DEAŞ ise hevesli birçok yeni takipçi buldu. Bir süre daha devam edecek gibi görünen bu eğilim, uluslararası toplumu karmaşık bir dizi zorlukla karşı karşıya bırakıyor. Şu an çatışmaların temel nedenleriyle ilgilenmek daha önemli hale geldi.
Dolayısıyla Bağdadi’nin ölümü, sahneyi bütünüyle değiştirebilecek bir olay olarak değerlendirilmek zorunda değil. Ancak bu genel çerçeve, uluslararası toplum için bir uyanık olma çağrısı olarak görülmelidir. Geri adım atmanın zamanı değil. Şu an çabaları iki katına çıkarmanın, ortak stratejimizi daha kapsayıcı hale getirmek için değişiklikleri yapmanın ve yerel çözümler sunmanın zamanıdır.