Ömer Özkaya
Yazar
TT

​Strateji ve s-trajedi

Asistanı küresel ölçekteki işadamı/filozofun odasına girdi, "Efendim, 39.996'ncı kitabı az önce kaydedip tanzim ettim. Bana 'bu rakama ulaşınca mutlaka haber et' demiştiniz" dedi.
İşadamı/filozof, 6 kere 6.666 rakamının sonucu olan 39.996'ya bakıp dev kitaplığının yolunu tuttu, "Müslümanların kutsal kitabındaki ayet sayısı kadar kitap" dedi. Aynı işlemi daha önce Eski Ahit ve İncil için de yapmış, insanlığın öyküsünü kutsal kitaplar şifresi üzerinden algılamaya çalışmıştı.
“Strateji ve s-trajedi” kavramları döküldü ağzından. "Trajedi; soyluların, zenginlerin, güçlülerin ve ‘tanrı’ların acıklı öykülerinin halka anlatılışı" dedi. "Bir tür, 'sakın ekâbir olmayın, güçlü, zengin, soylu ya da 'tanrı' olmayın, halinize razı olun' propagandası bu, gerçekten iyi strateji" dedi. Asistanı, "Efendim bu şekilde düşünmeniz biraz tuhaf olmadı mı" dedi.
İşadamı/filozof, "İşte s-trajedi de bu. Seni, benim gibi güçlü olmaktan, benim gibi zengin ve iktidar sahibi olmaktan alıkoyacak bir sanata aykırı baktım ve senin beynini ifşa ettiğim için negatif bir trajedi ile karşı karşıyayım. Sen kendine oynanan oyunun karşısında infial göstermeyip benim aykırı yorumumu mahkûm ediyorsun" dedi.
39.996 kitabın hepsine bakmış, incelemiş, notlar düşmüş ve tam da küresel gündeme Ortadoğu ve İslam ağırlığını koyunca, karşısına Kuran-ı Kerim'in 6.666 ayetinin 6 ile çarpımının toplamı çıkmıştı.
Fazlullah Esterabadi ile ilgili bir kitabı aldı eline, Horasan Erenleri ile Esterabadi arasındaki ilişkileri tekrar anımsadı. “İslam’a, kuzeyden gelen gizemci bir akım, İran’la ilgili şifre mi koydu acaba” diye düşünmeden edemedi.
Asistan tekrar bir azarı göze alarak, “Efendim Tevrat ile ilgili olarak da ‘zahirî anlamından çok ezoterik (batıni) okunuşu görkemli’ demiştiniz. Ezoterik bir algılama ve anlayış çizginizi istikrarlı hale getiriyorsunuz” dedi.
İşadamı/filozof yine asistanına döndü, “Senin öykünün kökenine hem zahirî hem de ezoterik okuma ile ulaşmaya çalışıyorum. Fakat nedense sen ve senin gibiler, hikâyenizin ortaya çıkmasına karşı sürekli bir tedirginlik içindesiniz” dedi.
“Musa’ya ulaşan ve Musa ile konuşan Tanrı ve çarmıha gerilerek Tanrı’ya ulaşan İsa… Acaba insanlar her gün okudukları bu kutsal metinleri anlamamakta direndikçe, Tanrı'nın stratejisi, insanlık Tanrı’yı anlamamakta direnince, insanlığın s-trajedisine mi dönüşüyor” diye konuştu.
Birden Müslümanların peygamberinin “Veda Hutbesi” adlı, “olağanüstü” diye nitelediği anıtsal hutbeyi hatırladı. “Bugün küresel olarak böyle bir kesin mizan yapabilecek çapta devlet ve siyaset adamı var mı acaba?” diye düşündü.
Asistan, “Efendim ayrıca burada 555 bin dolar var. Bu rakama ulaşınca yine mutlaka sizi uyarmamı istemiştiniz” dedi.
“Samos’lu Pisagor, Fazlullah Esterabadi gibi, rakamlarla dünyayı etkileyen farklı bir kulvar açtı” diye asistana anlattı.
Bu dev kitaplığı ezoterik bir mabede çeviren işadamını filozof yapan da farklı bir okuma yapabilmesi ve farklı bir akla sahip olmasıydı.
“Ben ezoterik değilim, yalnızca ezoterik uygulamalardan yararlanarak dünyayı algılamaya çalışıyorum” diyerek asistanının senaryo yazmasını engellemek yolunu da gerekli gördü.
Birden gözü Karl Polanyi'nin “Büyük Dönüşüm” adlı kitabına takıldı. Oradan ekonomik, finansal ve siyasal simya literatürüne bir yolculuk yaptı. Kendisini dönüştüren ve ekonomik-finansal bir simyager yapan kitapları düşündü. “Acaba kaç büyük işadamı, kitapları okuyarak dev servetlere ulaşmıştır” diye bir soru yazdırdı asistanına. Bu sorunun yanıtını çok iyi biliyordu.
Hem işadamı hem de filozof olmasını sağlayan kitaplar işte buradaydı. Asistan “Efendim, Çin, Hint ve Japon kutsal metinleri bölümünde de şu anda 10.555 kitaba ve 55.550 makale ve incelemeye ulaşıldı” dedi. Yine tek tek elden geçirdiği bu bölümde, gözleri ışıl ışıl, Doğu kaynaklarını keşfettiği günleri düşündü.
Çok önemli bir arkeolog kendisini, M.Ö 55 bin yıllık olduğunu belirttiği bir antik kente götürmüş ve “Bundan daha kadimi yok” demişti. O da “Şu ayak bastığımız yer, bu antik kentten daha kadim değil mi?” diye sormuştu. Arkeolog “Ama bu sizin bahsettiğiniz sadece bir toprak, bir kalıntı ya da bir eser yok” deyince “Antik kentte insanın yaklaşık 55 bin yıllık aklını görüyoruz, bu önemli. Fakat doğada, Tanrı'nın aklını görüyoruz. Ayağımızın altındaki bu topraktan yaratıldığımız yazılıyor kutsal kitaplarda ki bu doğanın yaşını bilmiyoruz henüz. Tamam insan aklının kadim tarihini bilelim, fakat Tanrı’nın aklının ve biliminin de kadim tarihini bilmek gerekmez mi?” cevabını verdi.
Doğadan elde ettiği fikirlerle kazandığı serveti düşündü. Bakmasını bilene, doğa, ciddi ticaret ve strateji yolları gösteriyordu.
Arkeolog bu diyalogdan sonra onunla iletişimi ki kesmişti. “İsabetli oldu” diye hak verdi.
“Kadim tarihe bakınca insan aklı neredeyse yok gibidir. Fakat Tanrı’nın aklı tüm evrende öncesiz olarak insanın gözlerinin önünde durur. Fakat insanlar bu aklı bir türlü okuyamazlar” diye geçirdi aklından.
Birden Meksika’ya ilişti gözü dünya haritasında. Acaba Çin, Meksika’nın ABD sınırına sıfır noktasında Batı ve Doğu Meksika’da ciddi miktarda toprak satın alsa veya kiralasa ne olurdu? Ve aynı Çin, Belarus veya Polonya’da yine toprak alıp, Avrupa'da farklı şekilde bulunsa ne olurdu? Ya da ABD, Alaska’yı Kanada’ya kiralasa acaba ne değişirdi? Ortadoğu haritasına geldi. Stratejinin sık sık s-trajediye dönüştüğü bu kadim topraklar, politikacıları işadamı, işadamlarını politikacı yapmaktaydı.
İslâm dünyasının aforizmaları kısmına geçti dev kitaplıkta, işte burası gerçekten petrolden değerli idi. Silikon Vadisi’nin neden ABD’de, petrolün neden Ortadoğu’da olduğunu, İslâm dünyasının aforizmalarından daha iyi anlayabiliyordu.
“Osmanlı'nın en ciddi askeri genişlemesi Venedikliler’e karşı olmuştur” diyen tarih kitaplarını özenle işaretlemişti. Cenevizliler, Venedikliler, Araplar, Yahudiler ve şimdi tekrar Çin… “Tanrı’ya şükür, Çin’in hegemonik bir vizyonu yok, ya da oluşması on yıllar alacak” diye bir saptama daha yaptı. Nixon da önce Çin’e gittiği için talihliydi. Osmanlı gerilemeye başlayınca ataları Beyrut ve Kahire’de bürolar açmıştı. “Vizyon bu işte” dedi gururla.
Sonra yine kendisi için çok önemli olan Rönesans dönemi kitaplarının olduğu bölüme geldi. Sanki tarihe telefon ederek istediği ile görüşebilecekmiş izlenimi edindiği bu bölümde, her zaman daha yaratıcı idi zihni. Yunan bilginlerini Araplardan öğrenen Batı, dün bilgi için geldiği topraklara bugün petrol için tekrar geliyordu. Tekrar İslam dünyasının aforizmalarını aklına getirdi. Sonra da Yahudi ve Hristiyan aforizmalarını…
Asistanına, “Bana şu bilim adamlarını acilen bul ve burada olmalarını sağla” dedi
Biran Kristof Kolomb’a bile fark attığını ve Silikon Vadisi'nin birikimini en etkin ve verimli şekilde kullanabileceğinin ayırdında olduğunu gördü.
Hacer-ül Esved’i anlatan kitap dikkatini Kâbeye çevirdi. Tibet'te ölülerin son yolculuğa uğurlanışı ile Suudi Arabistan’da ölülerin definini kıyasladı.
Evreni hızlı döndüren ve akla ivme veren enerjiyi yani bilgiyi bulmak… Bu değil miydi onu işadamı/filozof yapan! Ve bu değil miydi atalarının servetlerini üç yüz yıldır sürekli artıran ve geliştirip koruyan!
Asistanına baktı. Masada uyuyakalmıştı. “Saat sabahın 5’i” dedi. 39.996 kitaplık bu bilgi mabedine girince günlerce uykusuz çalışabilecek bir enerji ile doluyordu. Sonra uyuduğu halde aklının çalışabildiğini ve bunun tekniğini öğrenmekle en büyük dönüşümü yaşadığını bir kez daha teslim etti. Bunu yapabilen isimlere bir baktı. Gözü saatine ilişti, 5: 55’ti. Pisagor’u yadetti. Kitaplığındaki en önemli kitap, Pisagor’un her gün saat 05’te güne başladığını belirten Arapça bir yazma idi.