Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Riyad-Dubai arasında medya yarışı

Sorunlarını takip eden, tartışan, yıldan yıla kendisini gözlemleyen, çözüm ve öneriler sunan tek bir formu olan Arap medyasının, şu andan itibaren iki forumu olduğunu söyleyebiliriz. Bunların biri Riyad’ta diğeri ise Dubai Emirliği’nde düzenleniyor. Dubai’deki forumu düzenleyen kurum, genel müdürlüğünü Mona el- Marri’nin yaptığı Dubai Enformasyon Dairesi Genel Müdürlüğü’dür.
Dubai’deki forumun adı, Arap Medya Forumu ve üste üste 18 yıldır düzenleniyor. 19’uncu oturumunu, gelecek yılın mart ayında düzenleyecek olan forum, ondan sonraki yıl yani 2021 yılında yine aynı tarihte gerçekleştireceği oturum ile 20’inci yıldönümünü kutlayacak. Umarız daha da uzun yıllar devam eder. İkinci forum ise, içinde bulunduğumuz ayın başında Suudi Arabistan’ın başkentinde düzenlenen ve 2 gün süren Suudi Arabistan Medya Forumu’dur. Bu forum bu yıl ilk kez düzenlenmesine ve uzun bir yolda daha ilk adımını atmış olmasına rağmen dünyada geniş bir yankı uyandırdı.
Foruma katılmadan önce, Suudi Gazeteciler Derneği yöneticisi Halid el- Malik ile Riyad Forumu’nu düzenleyen ve ödüllerinden sorumlu olan Muhammed Fahad El-Harisi’nin yazılarından, forumunun sloganının 4 kelimeden oluştuğunu okumuştum. Bunlar: Medya Endüstrisi, Fırsatlar ve Zorluklar.
Bu slogan iki nedenden dolayı dikkatimi çekti. İlk olarak; Dubai Emiri Şeyh Muhammed bin Raşid Al Maktum’dan defalarca duyduğum bir ifadeyi hatırlattığı için. Dubai Emiri’ne göre, bütün zorluklar aslında bir dizi kesin fırsattan ibarettir. Bir zorluk ile karşı karşıya kaldığında önünde duran ve kendisini çağıran fırsatı göremeyen kişi, Allah’ın, kafasının içine koyduğu ve ona emanet ettiği aklı nasıl kullanacağını bilmeyen kişidir. 
Bu dört kelimeden oluşan sloganın dikkatimi çekmesini sağlayan ikinci neden; medya kelimesinin endüstri ile birlikte kullanılmış olmasıydı. Bu da insanı, bu yıl ilk kez düzenlenen forumun geleceği hakkında iyimser olmaya itiyor. Kuşkusuz bugünlerde medyayı sadece bir sorun olarak ele alıp uyulması gereken gelenekleri ve kuralları olan bir endüstri haline geldiğini dikkate almayanlar, ne kadar büyük bir çaba harcamış olurlarsa olsunlar bir sonuca ulaşamayacaklardır.
Gelecek yılın başından itibaren, iki forum arasında doğal bir rekabetten doğan bir yarışa tanık olacağız. Forumların her birinden, medya alanında kurallarıyla endüstri kavramını destekleyecek çalışmalar sunmaları beklenecek. Bunların sonuçları da kesinlikle daha iyi bir medyayı hak eden Arap yığınlarının  yararına olacak. Elbette bu, her bir forumdan diğerine karşı sayı elde etmesi istendiği anlamına gelmiyor. Çünkü her birinin kaydedeceği sayı onların değil bizzat oyunun hanesine kaydedilecek. Oyundan kastımız, medya mesleği, endüstri, yazılı, görüntülü ve işitilebilir medyadır.
Riyad Forumu oturumları devam ederken, haber platformlarında, İran’ın bölgeye yayın yapacak ve elbette Araplar arasında belirli kesimlere hitap edecek 6 televizyon kanalı kuracağına dair bir haber dolaşıyordu. Bu haber, İranlıların kimi zaman aramızda ayrılığı yaymak, kimi zaman da söz konusu kesimlerin bilinçlerini bulandırmak için yönlendirilmiş medyayı kullandığı anlamına geliyordu. Forumda bu konuyu da ele almak, haddi zatında Arap medyasının sırtına iki kat bir sorumluluk yüklüyordu. Çünkü söz konusu 6 televizyon kanalının amacı, Araplar arasına ayrılık tohumları ekmektir. Dolayısıyla Arapların ortak bir noktada birleşmeleri, hem fikir olmaları onları mutlu etmeyecektir. Aynı şekilde İran, bölge ülkeleri arasında belirli bir bir ülkeyi hedef almaktan çok bütün Arap bölgesini hedef aldığı için bu görüş birliği, kendisini memnun etmeyecektir.
Ulaştığı her yerde Arapların arasında fitne ekecek olan söz konusu 6 İranlı televizyon kanalından bahsedip de Suudi Arabistan Enformasyon Bakanı Turki bin Abdullah eş- Şebane’nin katılımcılara yaptığı konuşmada dile getirdiği bir başka konudan bahsetmemek olmazdı. Enformasyon Bakanı eş-Şebane, Suudi Arabistan’ın görevinin, gerek içeride gerekse dışarıda kendisi için pazarlama yapmak olduğunu düşündüğü bir medyadan bahsetti. İlgili bakan, pazarlama ile mal ve eşya değil düşünceyi kastediyordu. Fitne ve ayrılık yaymayan, bahsi geçen İranlı kanallar gibi olmayan, insanları birbirlerine düşürmeyen bir pazarlamadan bahsediyordu. İçinden geçmekte olduğu dönemde Suudi Arabistan’ın gerçekleştirmek istediği bir dizi düşüncesi olduğundan ve bu fikirlerin kulakları açık herkesi kendisini dinlemeye çağırdığını söyleyen bir pazarlama demek istiyordu.
Enformasyon Bakanı, çoğu zaman unuttuğumuz bir şeyi de bizlere hatırlattı. O da Hadimul Haremeyn Şerifeyn Kral Selman bin Abdulaziz’in, “Medyacıların dostu” lakabına da sahip olduğu.
Hadimul Haremeyn Şerifeyn’i yakından tanıyan medya çalışanları bunu çok iyi bilir ve gerçekten de böyle olduğunu düşünürler. Çok erken bir dönemde daha Riyad Emiri olarak görev yaptığı zamanlarda sanki onlardan biriymiş gibi işlerini takip ettiğini, düzeltmeye ve tashih edilmeye ihtiyacı olduğunu düşündüğü şeyleri düzeltip tashih ettiğini bilirler. Bunu da mesleği sevdiğinden, toplumda yerine getirmekten başka bir seçeneği olmayan bir mesajı olduğuna dair güçlü inancından dolayı yapardı.
Kapsamlı anlamı ile politika neredeyse her şeyde bir taraf olduğu için, politikanın medyadaki bilinen rolüne değinilmeden forumun sona ermesi mümkün değildi. Bu bağlamda, foruma katılan dört büyükelçiye bir soru yöneltildi. Söz konusu büyükelçiler; diplomatik kariyeri boyunca medyadan uzak olmayan Suudi Arabistan'ın Kahire Büyükelçisi Usame Nakli, medyadan diplomatik alana geçen Türki Dahil, eski Suudi Arabistan Beyrut büyükelçisi Ali Asire ki bilindiği gibi Beyrut, medya ile nefes alan bir başkenttir. Son olarak medyanın kameralarını gece gündüz demeden kendisine yönlendirmiş olduğu Cenevre’de ülkesi Suudi Arabistan’a büyükelçi olarak hizmet eden Faysal bin Hasan Trad.
Büyükelçi Ali Asire, medyanın kesinlikle politikayı harekete geçiren bir güç olduğunu düşündüğünü, sözde Arap Baharı döneminde yaşananlarının bu düşüncesinin doğruluğunun en güçlü kanıtı olduğunu belirtti. Büyükelçi Dahil, bir gün onlara muhtaç olabilecekleri için diplomatlara medyacıların düşmanı değil dostu olma çağrısında bulundu. Büyükelçi Trad ise medyanın, İsviçre’nin ünlü başkentinde 18 uluslararası kurum tarafından yürütülen, diplomasi ve politika endüstrisinin bir ortağı olduğunu düşündüğünü ifade etti.
Fakat Büyükelçi Nakli, bu konuda farklı bir bakış açısına sahipti. Ona göre, diplomatlar politikayı üretmez, onun üretmiş olduklarını uygularlar. Politika üretir, diplomasi uygular, medya da yayınlar. Bu üçgenin kenarları arasındaki ilişki, karşılıklı, tamamlayıcı ve her iki yöndedir. Bunun yanısıra diplomatik etkinin yalnızca dışişleri bakanlığının görevi olmaması gerektiğini, başka ülkelerde diğer bakanlıkların da kendi yöntemleri ve ellerindeki araçlarla diplomatik bir rol oynadıklarını dile getirdi.
Forum sona erdiğinde verdiği mesaj şuydu: Bu çağda savaşmak için tanklara, füzelere ve birliklere gerek yok. Çünkü artık medyada bir savaş başlatıp, yine orada kendisini sonuçlandırmak mümkün. Kuşkusuz bu mesaj, gelecek yıl ikincisi düzenlenene kadar birçok kez dillendirilecektir.
Silahlara başvurmadan medya üzerinden savaşma imkanı; medyayı bir endüstriye, ekranları da  savaş meydanlarına dönüştüren, bu endüstrinin mutlaka uyulması gereken kuralları ve gelenekleri olduğunu bilenlerin zafere ulaşmasını sağlayan faktördür. Suudi Arabistan Medya Forumu’nun tek başarısının medya dünyasında endüstri kavramının yerini sağlamlaştırmak olduğunu farzetsek dahi  bana göre bu, ilk yılı için oldukça büyük bir başarıdır.