Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

​Başarısız düşmanlar

Bölgede kargaşa çıkartan ülkeler, hiçbir ülkenin istikrarlı olmasını ve kendisini inşa etmesini istemiyorlar. Aksine, bağımlı kalmasını, hor görülmesini ve en basit yaşam ihtiyaçlarından mahrum olmasını istiyorlar. Vatandaşların geçim kaynağını kesmek, ateş ve demirden bir yönetim dayatmak için  grup ve partilerden oluşan işbirlikçilerini bu ülkelere musallat ediyorlar. Bunun en açık ve net örneği de Irak, Lübnan, Yemen ve diğer ülkelerde olup bitenlerdir.
Geçmişte yaşananlar, bugün yaşanıyor ve gelecekte de yaşanacak. Birkaç ibret verici örneği ele alalım. Tarihi baş aşağı etmek isteyen, kendisini İslam ve İslam aleminin temsilcisi yapmak isteyen İran, devriminden 40 yıl sonra bugün büyük bir başarısızlık kaydetti. Saygın Şii azınlığı İslam dünyasının temsilcisi yapmak, Faslı düşünür Abdullah Laroui’nin ifadesiyle Şiileri asıl metin, Sünnileri dipnot haline getirmek girişiminde büyük bir fiyasko yaşandı.
Saldırgan Osmanlı hilafetini yeniden kurma hayalini gerçekleştimek adına asırlık tarihi geri getirmek için çaba harcayan Türkiye de aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Büyük ve köklü dengeleri değiştirmek için Malezya, Endonezya, Pakistan ve müttefiği İran’ın onun peşinden gelmelerini istiyor. Fakat, gün geçtikçe ve giriştiği her maceradan sonra bundan çok daha zayıf olduğunu keşfediyor. Suriye, Libya ve başka ülkelerde terörle ittfakında pratik olarak tekrarlanan başarısızlıklarına rağmen hala İslam dünyasının lideri olmaya çalışıyor.
Küçük Katar ise, başarısızlar ile ittifak kurmak dahil inşa ettiği bütün stratejilerinde, kurduğu tüm planlarda, yönettiği bütün dosyalarda, kendisini büyük bir bölgesel güç yapma konusunda tam anlamıyla başarısızlığa uğradı. Ancak yine de küçük ülkelerin küçük kalmaya mahkum olduğunu, kendisinden daha büyük bir oyuna giriştiğinde daha da küçüleceğini henüz anlamadı.
Büyükler harekete geçtiğinde küçüklerin kaderi ifşa olmak ve ve açığa çıkmaktır. Bu nedenle, Suudi Arabistan ve güçlü müttefikleri harekete geçtiğinde, bölgesel ve küresel rollerini geri kazanmaya başladıklarında küçükler kendilerine çıkış kapıları aramaya başladılar. Politik anlaşmazlıklarda çıtayı yükseltmeye çalıştılar. Boşu boşuna başarısızlığa mahkum seçeneklerini kurtarabilecek şeyleri aradılar. Ama sürekli başarısız olmalarına rağmen yine de gereken dersi almadılar.
Söz konusu ülkelerin uzantıları olan grup ve partilere gelince, gittikçe daha çok gerilemek zorunda kalıyor, gittikçe daha uysal ve işbirlikçi oluyorlar. Irak’ta İran’a bağlı gruplar, taraftarlarına ülkelerinden çok İran’a hizmet etmediklerini düşünme fırsatı vermiyorlar. Aksine -İranlı Süleymani’nin açıklamaları ile- kendilerini ifşa ediyor, yabancı ve nefret dolu Farslı işgalciye hizmet adına vatandaşlarını, ırkdaşlarını öldürüyor, onları itip kakıyorlar. Bu da, Irak’ı dünyanın eşi benzerini görmediği geniş çaplı bir kan gölüne çevirebilir.
Aynı şeyi Lübnan’da da yapıyorlar. Hizbullah ve Emel Hareketi, kan ve öldürmekten başka bir şey bilmedikleri için vatandaşlarını öldürüyor ve bütün muhaliflerini ortadan kaldırıyorlar. Herhangi bir yabancı işgalci gibi İran da kendi çıkarlarına, bölgedeki başarısız ve kanlı projelerine hizmet ettikçe Lübnan’ın yakılmasına, oradaki uzantılarının kendi vatandaşlarını öldürmelerine hiç itiraz etmiyor.
İran ile Müslüman Kardeşler arasındaki ittifak açık ve net. Bu köşede ve pek çok yerde bu ittifak birçok kez kanıtlandı. Aynı şekilde Türkiye ile Müslüman Kardeşler arasındaki ittifak da açık ve birçok kez açıklandı. Dolayısıyla, kaybetmeye başladıkları bir anda, bütün güçleriyle ve herhangi bir gerekçe altında uluslararası sahneyi değiştirmek için bütün bu tarafların bir araya gelmesinde şaşılacak bir şey yok. Yüzleştikleri sorunlara karşı koymak için yanan toprağın ateşten yardım istemesi gibi yeniden siyasal İslam’a dönen Malezya’dan yardım istemeleri garip değil.
Suudi Arabistan ve Arap, bölgesel ve küresel müttefikleri, içinde bulunduğu krizden ve daha sonra içine düştüğü krizlerden çıkması için Katar’a mümkün olan bütün seçenekleri sundu. Ama Katar bunların hepsini reddetti. Çünkü, elinden geldiğince desteklediği siyasal İslam gruplarına karşı saygınlığını korumak istiyor. Bu nedenle, devlet ve halk olarak kendisine hiçbir faydası olmasa da sadece sahnede kalmak için kendi bütçesinden ve birikimlerinden başkalarını ve projelerini finanse ediyor. Sorunları büyütmeye ve çıtayı yükseltmeye yöneliyor.
Tarih boyunca ve coğrafya genelinde her zaman küçüklerin bir rolü, işe yaramazların bir etkisi olmuştur. İnsanlık var oldukça ihanet ve sadakatsizlik de var olacaktır. Söz konusu ülkeler ne tarihin mantığını ne de coğrafyanın doğasını anlıyorlar. Kendilerini ve onları takip eden partiler ile akımları istenmeyen sonuçlara ve talihsizliklere düşürüyorlar.
Tarihte pek çok akılsız, hain, kendilerine yakışmayan roller oynamak isteyen küçükler geçip gitmiştir. Önemsiz maceracıların başarısızlıklarına tanık olunmuştur. Ama tarih ve gerçekler olduğu gibi kalırken bunlardan eser kalmamıştır.
Siyasal İslam sona ermedi ve yakın bir zamanda da sona ermeyecek. Yine terör de sona ermedi ve yakın bir zamanda sona ermeyecek. Dünya ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar, bazı ülkelere, oyunlarını oynama ve savlarını ileri sürme fırsatı veriyor. Özellikle de uluslararası düzeyde ortak bir görüşe ve bakış açısına ulaşılamadığı için kaos ve kargaşanın hakim olduğu Ortadoğu’da.
Türkiye, Ortadoğu’da ne yapıyor? Erdoğan, başka ülkelerin kısa bir zaman önce keşfedilen zenginliklerine saldırarak ne kazanıyor? Türkiye’nin asker göndermekle tehdit edecek kadar Libya’da ne çıkarları var? Neden Erdoğan, hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi görünüyor? Modern Türkiye tarihinde daha önce görülmemiş bir şekilde ülkesini karıştırıyor, kendisine muhalefet eden herkesi tutukluyor, hapse atıyor. Türkiye’nin bütün küresel ve bölgesel ittifaklarını yıkıyor. Eğer siyasal İslam ideolojisine ve sözde Osmanlı hilafeti rüyasına inanmıyorsa bütün bunları neden yapıyor?
ABD’nin Türkiye’ye yönelik yaptırımları azalmak bir yana artıyor. Öte yandan Erdoğan’ın Türkiye’deki ABD güçlerini kovma tehditleri de artıyor. Avrupa Birliği, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi birliğin tanınmış bazı üyelerine karşı Türkiye’nin saldırgan tutumları üzerine kendisine caydırıcı yaptırımlar uygulamaya yöneliyor. Bütün bunlar bir yana, Libya’daki Müslüman Kardeşleri korumak için es-Serrac hükümetiyle imzaladığı meşum anlaşma ile Türkiye  Akdeniz’in güvenliğini ve barışını tehdit ediyor.
Suudi Arabistan ve Arap müttefikleri,  hayalleri ve umutları, kalkınma, değişim ve gelişimle geleceği temsil ediyorlar. Bu düşmanlar ise aksini temsil ediyorlar. Bütün kanlılığı ve suçları ile geçmişi, en kötü görüntüleriyle mezhepçilik ve nefreti geri getirmek istiyorlar.
Başta İran ve Türkiye olmak üzere Arap ülkelerinin düşmanlarını, Arap olmayan bir başka ülke olan Malezya’da bir araya getiren bir İslam zirvesi düzenlenmesinin amacı nedir? Bu ülkeler, Suudi Arabistan’ın elinden İslam dünyasının liderliğini almak istiyorlar, peki yapabilirler mi? Kesinlikle hayır. Bu, politik bir kargaşa çıkarma çabasından ibarettir. Bu nedenle, Hadimul Haremeyn Şerifeyn Kral Selman bin Abdulaziz, Mahathir Muhammed ile yaptığı telefon görüşmesinde İslam dünyasının tek temsilcisinin İslam İşbirliği Teşkilatı (İTT) olduğunun altını çizdi.
Son olarak; Suudi Arabistan’ın başarıları, Arap ülkelerinin başarıları, bölgedeki ve dünyadaki düşmanlarının ise başarısızlıklarıdır.