Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Yeni yılda insanlıkla buluşmak

2019 yılını tamamlayıp 2020 yılına başlamış bulunuyoruz. Yeni bir yıla başladığımız bu ilk günde yeniden insanlığımızı tazelemenin ve yeniden hayata uyanmaya bunun yolunu bulmaya, düşünmeye ve konuşmaya ihtiyacımız vardır. Yeni yıl, yeni bir hayata ve insanlığa uyanış ve diriliş için paha biçilmez bir imkan durumundadır.
Yeni yıl, insanlıkta bir coşku ve umut hali meydana getirmektedir. Yeni yıl, insanlık kültüründe arketipsel bir imge olarak bulunmaktadır. Her kültür, yeni yılı kendisine özgü insani çeşitlilik ve coşkuyla karşılamaktadır. İnsanlığın farklı yılbaşı ve yeni yıl kutlamaları, hiçbir grubun tekelinde olmayacağı gibi, diğer grupların karşısında düşmanlık aracı olarak istismar dilemez.  
Herkes yılbaşını ve yeni yılını kendince karşılayabilir ve kutlayabilir. Yılbaşı kutlamaları ve yeni yıl kutlamaları üzerinden kültürel ve dinsel karşıtlıklar üretmek, insanlığımızı tazelemekten ziyade insanlığımızın kin, nefret, fanatizm ve çatışmayla anlamsızlaşmasına, sığlaşmasına ve yapaylaşmasına neden olmaktadır.
Yeni yılda birbirimizin insani farklılığına ve çeşitliliğine saygı duymamız gerekmektedir. İnsanların ve toplumların farklı olduğu gerçeğini idrak edip, hiç kimsenin bir diğerini kendisine benzetmek şeklinde ahlak, hukuk ve akıl dışı bir tutuma sapılmamalıdır.
Farklı kültürleri hazım kapasitemizi arttırmaya ve insani farklılıkları tanıma konusunda daha olgunlaşmaya gereksinim duyduğumuz konusunda bir farkındalık seviyesine ulaşmalıyız. Farklı kültürler karşısında duyduğumuz komplekslerimizi ve patolojilerimizi derinleştirmek için yılbaşını ve yeni yılı araçsallaştırma zavallılığına ve çocuksuluğuna düşmeme konusunda kendimizi olgunlaştırmalıyız.
Yılbaşına ve yeni yıla karşı din kullanılarak alternatif kurgular üretmeye gerek yoktur. Yılbaşına karşı Mekke’nin fethini alternatif olarak kurgulayıp İslam adına topluma tek bir din anlayışını dayatma girişimleri, dinin gereği olmadığı gibi,  böyle bir icat daha iyi insanlar olmamıza da hizmet etmemektedir. Yeni yıl ve yılbaşı, antropolojik gerçekliklerdir.
Antropolojik olarak anlaşılması gereken yeni yıl ve yılbaşı olgularını yapay bir şekilde çatışmacı bir teolojinin merkezi haline getirmek,  teolojinin ve antropolojinin aslında birlikte inkarı anlamına gelmektedir. Yeni yılı umutla ve coşkuyla karşılamak, insanları din dışına itmediği gibi,  yılbaşına gayrimüslimlere benzememek adına kutlamayanları da daha iyi Müslümanlar haline getirmemektedir.
İnsanları, daha iyi Müslüman insanlar haline getiren ölçü yılbaşını ve yeni yılı kutlamak değildir. Yeni yılda bizi daha iyi insanlar haline getirecek ölçü ahlak, akıl ve adalettir. Yılbaşı ve yeni yıl etrafında üretilen dinsel popülizme yakıt taşımak yerine, hayatımızda ahlakı, adaleti ve aklı nasıl işlevsel kılacağımız üzerinde durmaya ihtiyaç vardır.
Hayatı sevmek, hayatı sevinçle, coşkuyla ve ümitle yaşamak hepimizin görevidir. Hayata küsmek, insanlardan nefret etmek, yıkmayı, kırmayı ve çatışmayı hayatın kendisi haline getirerek bir nefret ve ölüm sarmalına teslim olmak, insani, akli, ahlaki ve adil bir yol değildir. Hayatı sevmek,  hayatın her yanını akılla, bilgiyle, ahlakla, adaletle, sevgiyle ve insanla doldurmak demektir. Hayat yerine ölümü yücelten bir nekrofil (ölüm sevici)  kültürün kölesi olmak, hayatlarımızı cehenneme çevirmektedir.
Hayatın temel modu biyosferik, yani her yönüyle canlı olmalıdır. Hayata tutkuyla bağlanmak için bütün bağımlılıklarımızdan kurtularak daha iyi, ümitli, umutlu ve coşkulu insanlar olmaya çalışmalıyız.  Hiçbir gelenek,  kanaat, ideoloji, değer ve inanç, hayatın üstünde değildir.
İnsanın insanlığına uygun ahlaki, akli ve adil bir hayat yaşaması için bütün değerler, gelenekler ve inançlar ona hizmet etmelidir. İnsanı canlı kılmayan, hayatı dolu dolu yaşamasına hizmet etmeyen bütün gelenekler, fikirler ve yollar hayata engel olmak için ölmelidirler. Hayat, ölülerin kitaplarıyla, ruhlarıyla, inançlarıyla, değerleriyle yaşanamaz. Biyosferik bir hayat, kişinin tecrübeleriyle, maceralarıyla,  dinamik oluşuyla inşa edilecek bir çabadır. Hayat,  biyofil ve biyosferik (canlı) yönelimli insanların işidir.
Yeni yıla uyandığımız bu anda nasıl bir hayata uyanmak istediğimizi iyi düşünmeliyiz.  Hayatımızı zehirleyen cinsiyetçilik, ırkçılık, fanatizm ve şiddet çılgınlıklarının her yere hakim olduğunu görüyoruz. Kadın ve erkek olarak birbirimizi eşit gördüğümüz, birinin lehine ötekine aleyhine olacak her türlü cinsiyetçiliği ve ayırımcılığı reddettiğimiz, bütün yaşam alanlarında birlikte eşit bir şekilde yaşadığımız bir dünyaya ve hayata ihtiyacımız vardır.
Milliyetçiliğin, ırkçılığın, fanatizmin ve şiddetperestliğin hayatımızı ve insanlığımızı çürüttüğü bir insanlık durumunun içindeyiz. 2019 Yılında dört yüzden fazla kadın cinayetinin işlendiği bir vahşetle karşı karşıyayız.
Coğrafyamızda savaşların ve şiddetin niçin bu kadar yaygın olduğu sorusu, çetin bir meydan okuma olarak önümüzdedir. Barışı, hukuku ve özgürlüğü hayatımıza ve coğrafyamıza niçin hakim kılmayı başaramadığımızı sahici bir şekilde sorgulamalıyız. Irkçılık, cinsiyetçilik, ayırımcılık, milliyetçilik, mezhepçilik, fanatizm gibi hep bizi çocuksuluğa mahkum eden yanılsamalardan kurtulmak için yeni yılda aklı, ahlakı, barışı, hukuku ve hürriyeti temel değerler haline getirmek için hayata daha coşkulu ve ümitli sarılmalıyız.
Yeni yılda düne ait olanı unutmak,  alışkanlıklarımızın ve kalıplarımızın dışına çıkıp akılla, bilgiyle, ahlakla, hukukla ve insanlıkla kendimizi yenilemeliyiz. Yeni yıl, mağaralarımızdan, kamplarımızdan ve hapishanelerimizden çıktığımız yeni bir olgunlaşma dönemi olmalıdır.  
Her şeyi eskisi gibi yaşadığımız, insanlığımızı yenilemediğimiz, insanlıkla buluşmadığımız ve bütünleşmediğimiz bir yeni yıl, aslında yeni olmadığı gibi, yılda değildir. Yeni yıl,  insanlığımızı yenilemek ve insanlıkla bütünleşmek için aslında büyük bir meydan okumadır.
Bilgiyle, sevgiyle, akılla, ahlakla, hürriyetle, barışla ve hukukla insanlığımızı yenilediğimiz ve hayatı tutkuyla yaşayacağımız yeni bir yıl diliyorum. Yeni yıla insanlığımızın büyük şairi Nazım Hikmet’in tek insanlığın ortaya çıkışına dair o muhteşem şiiriyle merhaba diyelim:
Yine iyimserlik üstüne
Sağlığımda açıldı kosmos yolu, 
Moskova'da açılış törenindeyim. 
Avucumda bir çocuğun sarışın eli, 
bir yılbaşı ağacı önündeyim.

Biliyordum, yaşına bile gelmeden, 
gözlerinde sırça toplar yanan çocuk, 
yolcu füzeleri güneşe doğru, yıldızların arasından, 
balıklar gibi sessiz sedasız akıp gidecek.

Ama füze yolcuları yola çıkabilecek mi pasaportsuz? 
Bilet olacak mı? Parayla mı alacaklar? 
Ve uzaklaşıp karpuzlaşır, elmalaşırken dünyamız, 
ıstıratosferde savaş füzelerine mi rastgelecekler?

Beni ilgilendiren bavullarının eşyası değil, 
yüreklerinin yükü. 
Korkuyorlarsa kimden, neden, niçin, nasıl? 
Ya ara hırsı? Emir verme merakı?

Yüzüne yılbaşı ağacının telli pullu 
aydınlığı vuran çocuk, 
belli, bilmiyorum neden, ama belli 
yaşayacak benden iki kere çok.

Kosmosa filan gidip gelecek. İş bunda değil. 
Yeryüzünde görecek mucizenin büyüğünü : 
tek insan milletini pırıl pırıl. 
Ben iyimserim, dostlar, akarsu gibi... 
 
                                                                                   7.1.1959, Moskova