Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Hayat ve konuşma

Hayat insanların birbirleriyle konuşmalarından ibarettir dense abartmış olmayız kanaatimce. Zira Albert Camus “karşılıklı konuşma olmayan yerde hayat yoktur” der. Gerçekten de Camus doğru söylüyordu. İnsanlar arasında konuşma yoksa orada gerçek anlamda hayat denilen şeyin emareleri de yok olmuş demektir.
Camus, bu güzel ifadeyi ilahi öğretilerden mi öğrendi bilinmez ama kendi ilahi öğretimize baktığımızda Sözün asıl Sahibinin “derler ki”, “diyorlar ki”, “dediler ki” ifadelerine karşılık “de ki” emrini sık sık kullanmasının hikmetini daha iyi anlayabilmek için meseleye bir de bu yönden bakmak gerekir sanırım.
Gümünüz insanlarının belki en büyük ihtiyacı olan şey birbiriyle konuşmalarıdır. Birilerinin nasıl konuşmuyoruz, en iyi yaptığımız şey konuşmak dediğini duyar gibiyim. Ben alelade konuşmalardan bahsetmiyorum.- hoş bu gün bunlar bile azaldı- Zira sanal dünya, insanları kendi modern hapishaneleri olan akıllı telefonlarına hapsetmiş durumdadır. Derde şifa gönle safa olacak olan birkaç kelamı birbirlerinden esirger duruma gelmişlerdir.
Bireyler, gruplar, cemaatler, partiler, uluslar ve hatta devletler bile hiç kimse istenilen anlamda birbiriyle konuşmamaktadır. Eğer istenilen düzeyde bir konuşma ortamı ve buna bağlı olarak sağlıklı bir iletişim olsaydı dünyada –bilişim ve iletişimin bu kadar hızlı olmasına rağmen- insanların birbirlerinden kopmaları, birbirlerine haksızlık, düşmanlık ve zulüm etmeleri, birbirlerine karşı kin, nefret duymaları, birbirlerinin gözyaşlarını ve kanlarını akıtmaları söz konusu olur muydu sizce?
Gücün sözünü değil de “Söz”ün gücünü, değerini ve önemini koruyabilseydik, belki bu gün insanlığın durumu çok daha farklı olabilirdi. Çünkü bizim ilahi öğretimize göre “kelam/konuşma” Yüce Allah’ın kendi kullarıyla paylaştığı bir sıfattır. Yani Allah kullarıyla konuşur: “…Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.”(Nisa 4/164) Kitabı Mukaddes de söze/konuşmaya dikkat çekilir ve “Başlangıçta Söz vardı” (Yuhanna: 1) ifadesi dillendirlir.
İnsanlar da –farklı yöntem ve şekillerle de olsa- Allah ile konuşurlar. Allah’ın insan ile konuşması sıradan ve bizim birbirimizle olan konuşma şeklimiz gibi değildir. Bu konuşmanın nasıl gerçekleştiğini bizzat Yüce Yaratıcı kendisi açıklamaktadır: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şura 42/51)
O halde söz kutsaldır. Zira kutsal olanı Yaratıcı belirler. Bu nedenle söz önemlidir. Önemli olanı terk etmemek gerekir. Yaratıcının söyleyip bizi kendisine çağırdığı söz/çağrı bize hayat verir. Enfal 8/24 te bu hakikat şu şekilde dillendirilir; “Siz ey imana erişenler! Her ne zaman sizi, size hayat verecek bir işe çağırırsa, Allah’ın ve Elçinin bu çağrısına icabet edin; ve bilin ki, Allah insanla kalbinin (meyilleri) arasına müdahale etmektedir; ve sonunda Onun katında bir araya getirileceksiniz.”  Öncelikle iman ettiğini iddia eden bizlerin ve daha sonra tüm insanlığın bu çağrıya kulak asıp kendi aralarında konuşup sorunlarını çözmelerinin, birbirilerini dinleyip anlamalarının ve onları bir araya getirecek temel değerlerin etrafında toplanmalarının ve bu değerleri hayata aktarmaları olmazsa olmaz bir durumdur.
Fertler başkalarını da ilgilendiren konularda kararlar alırken istişare etmekle yükümlüdürler. İstişare de konuşmadan yapılamaz. Bu nedenle Allah Teâlâ’nın emrettiği istişareyi yapabilmek için de konuşmak şarttır. İstişare sadece bireysel alanda değil, toplumsal ve yönetimsel alanda da yapılmalıdır. Zira mü’minlerin aralarındaki işleri yürütmelerinin yolu ve yöntemi budur: “Onlar, Rablerinin çağrısına kulak veren, namazı dosdoğru kılan, işlerini aralarında danışarak karara bağlayan ve kendilerine bahşettiğimiz nimetlerden harcayanlardır.” (Şura 42/38) Bugün gelinen noktada, özelde Müslümanların genel de bütün insanlığın konuşmaya ve istişareye ihtiyacı vardır.
İnsanların birbirleriyle konuşmaları elzem bir durumdur. Lakin bu konuşmalarda ne söyleyeceklerine ve nasıl söyleyeceklerine de dikkat etmek zorundadırlar. Zira karşıdakini aşağılayan, tehdit eden ve onu yok sayan veya yalan ve asılsız iddialarla dolu konuşmalar istenilen konuşma tarzı değildir. Allah katında da bir değeri olmayacaktır. Çünkü Allah’ın huzuruna çıktığımızda sadece söylediği sözlerden Allah’ın razı olacağı kişilerin sözleri bir değer ifade edecektir. [1]
Söz söylerken karşımızdaki kim olursa olsun öncelikle ona; leyyin/yumuşak, incitmekten uzak [2], maruf/meşru, örfe uyun, güzel [3], sedid/doğru [4], beliğ/anlaşılır, açık, etkileyici [5], kerim/güzel, iyi, yumuşak saygılı ve gönül alıcı [6] ve meysur/hoş, tatlı, yumuşak [7] sözler söylemekle yükümlüyüz.
Haddimizi bilerek hadsizce söylenilen azim/büyük [8], ğaliz/ağır, katı, kırıcı [9] sözlerden uzak durmak zorundayız.
Ve son olarak sözümüz, Allah’ın razı olmayacağı [10], insanları aldatıcı süslü püslü [11] çirkin ve yalan söz [12] olmamalıdır. Sözümüz, hep hakka, doğruya, adalete, güzel ve sağlam söz olan tevhide [13] yani Allah’a çağırmalıdır.  Elbette bu tür bir söz insanı ağır bir sorumluluk altına sokar. Bu sebepledir ki bu vahyin kendisi de insanı ağır bir sorumluluk altına soktuğu için “kavlen sakil (ağır söz) [14] olarak nitelenir.
O halde birbirimizle konuşup birbirimizi dinleyip sözün en güzeline uyarak [15]  hayat bulmaya var mısınız?
[1] Taha 20:109
[2] Taha 20:44
[3] Bakara 2:235; Nisa 4:5,8; Ahzab 33:32
[4] Nisa 4:9; Ahzab 33:70
[5] Nisa 4:63
[6] İsra  17:23
[7] İsra 17:28
[8] İsra 17:40
[9] İsra 17:23
[10] Nisa 4:108
[11] En’am  6:112
[12] Mucadel 58:2
[13] İbrahim 14:27; Hac 22:24
[14] Müzzemmil  73:5
[15] Zümer 39:18