Hüseyin Şubukşi
TT

Kudüs'e dair hatırlamalar

İsrail-Filistin çatışmasının sembolü olan kutsal Kudüs şehri tarih kadar eskidir.
4 bin 500 yıl öce Kenanlılar bu şehirde egemendi, daha sonra 200 yıl kadar Mısır’daki Firavunların yönetiminde kaldı. Ardından Hz. Davut ve Hz. Süleyman liderliğinde Beni İsrail 73 yıl kadar bu şehrin yönetiminde yer aldı. Hz. Süleyman’ın vefatının ardından, Babil Kralı 2. Nabukadnezar Kudüs’ü ele geçirdi.
Daha sonra sırasıyla Persliler, Yunanlılar ve Romalılar bu şehirde hüküm sürdü. Persliler şehri Romalılardan geri aldı ve daha sonra yine Romalılara karşı kaybederek şehirden çekildi. Halife Ömer bin Hattap 636 yılında bu şehri Müslümanların egemenliği altına aldı. Daha sonra Emeviler, Abbasiler, Fatımiler ve Selçuklular şehri yönetse de haçlı seferleriyle kent batılıların eline geçti.
Selahaddin Eyyubi liderliğindeki Müslümanlar bu şehri Hıttin savaşıyla tekrar ele geçirmeyi başardı. Daha sonra Eyyubiler bu şehri Sicilyalı Haçlı ordularının komutanı Kral Frederick’e terk etmek zorunda kaldılar. Frederick’in 13 yıl yönetiminin ardından Eyyubiler şehri yeniden ele geçirse de, Kudüs Moğolların karşısındaki hezimetle birlikte yine Müslümanların idaresi dışına çıktı. Moğolları yenen Memlükler şehirde bir süre egemen olduktan sonra, üç yüz yılı aşkın süre Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinde kaldı. Ardından İngilizler tarafından ele geçirildi ve bir süre sonra bölünme gerçekleşti ve İsrail devleti kuruldu.
Elli asırlık Kudüs tarihini incelersek şunu görürüz: Kudüs’ü ele geçiren herkes şehirde kalıcı olacağını düşünüyordu, ancak zaman içinde şehrin kalıcı olduğu ve yöneticilerin gelip geçici olduğu görüldü.
Kudüs'ün eski sokakları, bu şehrin herkesin olduğunu göstermektedir. Kimse bu şehrin üzerinde mutlak hak iddiasında bulunamaz. Tarih bir okuldur, dolayısıyla tarihten dersler çıkarmamız bir zorunluluktur. Yerdeki gerçekliği dikkate almadan, ilahi bir vaat ve tarihi hak iddiaları, halüsinasyona neden olan uyuşturucu maddeleri kullanmaya benzer.

Doğu Romalılar bir zamanlar şimdiki Türkiye ve Yunanistan’a, Balkanlara ve Avrupa’nın derinliklerine ve Ortadoğu’nun Bereketli Hilal topraklarına hâkimdi. O zamanlar Konstantinopolis kenti (günümüz İstanbul'u) Hristiyan dünyası için dünyanın en kutsal şehirlerinden biriydi. Aynı zamanda dünya medeniyetlerinin merkezi olarak kabul ediliyordu. Yönetimi Konstantin'in torunlarındaydı. Ancak tarihin doğası gereği işler ters gitmeye başladı ve Bizanslılar için gerileme çağı başladı.
Nihayet Konstantiniyye’yi Orta Asya’dan gelen Türklerin karşısında kaybettiler. Şehirdeki hava değişti, yeni diller, yeni dinler, farklı dokuları barındıran bir toplum gelişti. Doğu Roma’nın çöküşündeki en önemli etken Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasında yaşanan görüş ayrılıkları ve çatışmalardı.
Türkler İstanbul’da 6 yüz yıldır hüküm sürmekte, Bizanslıların ise artık şehri yeniden ele geçirme hayalleri yok. Geçmişte bu uğurda çok konuşmuş olsalar da eylemde bulunamamıştılar.
Günümüzdeki Filistin siyasi sahnesine gelecek olursak, Fetih ve Hamas arasında şiddetli bir bölünmenin yaşandığını görürüz.
Bu bölünme 15 yıldır devam etmekte, adeta işgalci düşmana karşı olduğundan daha sert tutumların sergilendiğine şahit olduk ve yakın gelecekte bir iç barış umudu yok. Direnişin dünyadaki imajı geçmişteki yanlış kararlarla zedelenmiştir.
Yolcu uçaklarının kaçırılması, olimpiyat oyuncularına saldırılması, çocuklara, kadınlara ve yaşlılara da zarar veren ‘canlı bomba’ eylemleri bu imajın zedelenmesine katkı sağlamıştır. Ürdün ve Lübnan’daki iç savaş sürecinde Fetih Hareketi’nin taraflardan biri olması Arap kamuoyundaki sempati ve güveni zayıflatmıştır.
Çok sayıda Mısırlı Hamas’ı düşmanlık ve ihanetle suçluyor. Onlara göre Hamas, Hizbullah ve Müslüman Kardeşler örgütleriyle işbirliği yaparak, Mısır’daki bazı teröristlerin hapisten kaçırılarak Gazze’de saklanmasından sorumludur.
Suriyeliler, ülkelerindeki Filistinli liderlerin rejime verdiği desteği unutacak gibi değildir.
Körfez ülkeleri ise,  Filistinlilerin Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgalini desteklediklerini hatırlamaktadır.
Hamas bugün, Irak, Lübnan, Suriye, Bahreyn, Yemen, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerine düşmanlık sergileyen İran’ın yanında durmaktadır.
Filistinliler geçmişteki uluslararası desteğin de ciddi bir kısmını kaybetmek üzeredir. Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkeler İsrail’in yanında yer alma eğilimi göstermektedir.
Afrika ülkeleri bile İsrail-Filistin meselesinde İsrail’e olumlu yaklaşmaktadır. Arap ulusçuları ve Filistinli liderler, halka 50 yıl içinde, büyük dava adına sadece küçük ticaretler sunabilmiştir.
Adil çözüm için BMGK’ya başvurmak gereklidir. Uluslararası meşru kararlar tek çözüm yoludur.