Vail Mehdi
TT

2035 ve Körfez ülkelerinin servetlerinin sonu

Ekonomi analistleri, bir felaket beklediklerinde bile sayılara özel bir önem verirler. Öngördükleri felaketin gerçekleşeceği tarih için her zaman yuvarlak sayılar seçerler.
Onlara göre petrol talebi 2030, 2035 veya 2040 yılında zirveye ulaşacaktır. Bu senaryolarda 2031 ya da 2037 gibi rakamlara rastlama ihtimaliniz çok düşüktür.
Uluslararası Para Fonu IMF’nin yayınladığı son rapora göre, Körfez ülkelerinin  finansal servetleri 2035’te yani 15 yıl sonra tükenme aşamasına gelecektir.
Bunun gerekçesi olarak da,  küresel petrol talebinin beklenenden önce düşmesi ve petrole dayalı ekonomileri olan bu ülkelerde kararlı ekonomik reformların gerçekleştirilmemesi gösterilmektedir.
Eğer kötümser biriyseniz ve dünyanın sonu senaryolarından hoşlanıyorsanız, geçen Çarşamba günü yayınlanan gazete başlıkları epey hoşunuza gidecektir.
Gazeteler İngiltere'nin 2035'te, yani planlanandan beş yıl önce benzin ve dizel ile çalışan otomobillerin satışını yasaklayacağını haber yaptı. Üstelik İngiltere yalnız değildir. İklim değişikliğiyle mücadele etme amacıyla bu tutumu sergileyeceğini deklarae eden birçok Avrupa ülkesi bulunmaktadır.
Peki bu haberleri okuyan Körfez ülkeleri vatandaşları ne hissetmektedir?
Körfez vatandaşları doğal olarak kaygılanmaktadır, ancak endişeleri abartılı değildir. Çünkü nihayetinde bu senaryolarda öngörülenlerin,  dramatik bir şekilde gerçekleşeceği kesin değildir.
İzin verin etrafımda söylenen şeylere ikna olmama gerekçelerimi açıklayayım.
Öncelikle: IMF raporu, 2041 yılında günlük 145 milyon varille zirveye ulaştıktan sonra petrole talebin azalacağını varsayan ekonomik teori ve denklemlere dayanmaktadır. Rapora göre talebin azalmasında, 2018’de %1.1 olan küresel nüfus artışının 2046 yılında %0.6’ya düşmesi de etkili olacaktır. Bunlara ek olarak, gelecek on yılda gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 3,2'den yüzde 1,8'e düşmesi beklenmektedir.
IMF’nin 55 sayfalık raporundaki petrolle ilgili tüm analizleri incelediğimizde, petrol konusunda uzman olmayan kişilerce hazırlandığını fark ederiz. Ancak tabi bu raporu tamamıyla reddettiğimiz anlamına gelmez. Şahsen bu senaryoları ciddiyetle değerlendirmenin gerekliliğinin farkında olsam da, bu rapor ya da başka senaryoların kaçınılmaz olarak gerçekleşeceğine bir türlü inanamıyorum.
Rapordaki tavsiyelere baktığımızda, IMF’nin yıllardır dünyadaki tüm ülkelere önerdiği bilindik çözüm paketinin tekrarlandığını görüyoruz.
Yapısal reformlara odaklanılması, ekonominin liberalleştirilmesi, harcamaların azaltılması ve gelirlerin (vergilerin) arttırılması, sosyal desteklerin düşürülmesi gibi tavsiyeler verilmiştir.
Tüm bu öneriler illa ki Körfez ülkeleri için geçerlidir diye bir şey söz konusu değildir.
Riskler devam edecektir, özellikle de büyük reformlar gerçekleştirmeyen ve önümüzdeki beş yılda da reform gerçekleştirme niyeti olmayan ülkeler için, bu önerilere rağmen riskler var olacaktır. Ancak şunu da belirtmekte fayda var Basra Körfezi’nde,  petrole dayalı olmayan bir ekonomiye geçiş hazırlıkları yapan ülkeler de vardır. Özellikle Suudi Arabistan’a atıf yapmak gerekir, Suudi yönetimi, sonuçları yıllar sonra görülecek olsa da, ciddi ve kararlı ekonomik reformlar gerçekleştirmiştir.
Ekonomik reformlarını henüz tamamlamamış olsa ve önünde uzun bir yol olsa da Suudi Arabistan’ın doğru yolda olduğuna inancım tamdır.
Nitekim ekonomik büyüme verileri iyileşme göstermekte, ticari hareketlilik de aşamalı olarak artmaktadır.
Her ne kadar son yıllarda petrol gelirlerinde düşüş yaşansa da devlet bütçesinin durumu fena değildir. Bütçe açığı azalmış, yolsuzlukla etkin mücadele meyvelerini vermeye başlamıştır.
Tüm bunlar büyük fedakârlıklara ve toplumda büyük bir değişime mal oldu. İyimserliğimizi arttıran şey, kamu sektöründeki çalışma mekanizmasının iyileştirilmesi ve hükümet performansının ölçülebilmesi için kriterlerin varlığıdır. Bununla birlikte krallığın hedeflerine ulaşma yolunda henüz kat etmesi gereken uzun bir yol olduğunu da kabul etmek gerekir.
Özellikle de, üretimi kısıtlayan muhafazakâr-yaşlı ekip reformları uygulamada yetersiz kalmaktadır. Ancak bu ekibin önümüzdeki 5-10 sene içinde, işgal ettikleri konumları, yurt dışında eğitim görmüş, ya da özel sektörden gelen gençler lehine terk edecek olmaları da bir gerçektir.
Bu gençler, Suudi ekonomi deneyimin başarısının teminatıdır. Buna ek olarak hükümetin olumlu politikalarını da düşünürsek, Suudi ekonomisinin geleceğinin parlak olduğu kanaatine varırız.
Suudi petrolünün geleceği ise, büyük ölçüde, petrolün çıkarılışı ve işlenişindeki teknolojik gelişime bağlıdır. Suudi Arabistan petrol şirketi ARAMCO,  petrol üretimini arttırmak için Ar-Ge çalışmalarına hız vermiş durumdadır. Aynı zamanda dünyadaki dev otomobil firmalarıyla ortak çalışmalar yapılmaktadır.
Basra Körfezi’ndeki diğer ülkelerin durumu ise benim için belirsizliğini koruyor. Birçok Körfez ülkesinde özel sektörde büyüme yaşanırken, kamu sektöründe petrol alanları dışında bir büyüme gözlenmiyor.
Üstelik gelecekteki ekonomik başarısızlığın tüm faktörleri de mevcuttur. Bu ülkelerin çok fazla çalışması ve IMF’nin tavsiyelerini dikkate almasında fayda var.
Körfez ülkeleri arasında petrol dışı projelerde büyük ortaklıklar bulunmamaktadır. Sanırım güçlü bir Körfez piyasası oluşturmak için bu hususa odaklanmamız gerekir.