Vahdettin İnce
Yazar
TT

​İcma-ı ümmete göre Müslümanın Müslümanla savaşması haramdır

Müslüman halklar idarecilerden hatta ulemadan daha bilinçli. Bu kesin. İslam’ın ilk dönemlerinden başlayarak bugüne kadar yaşanan gelişmelerde idarecilerin ve ulemanın aksine Müslüman halkların sergilediği tutuma bakınca bu gerçeklik daha bir net ortaya çıkıyor. Sorun şurada ki Müslüman halklar bu yüksek bilinç düzeylerini bu yüksekliğe uygun bir üslup ve kapsayıcılıkla ifade edemiyorlar. O yüzden idarecilerin gözünde güdülmesi gereken yığınlardan, ulemanın gözünde de cahiller güruhundan öte bir şey değildirler. Oysa halklar bilinçlerini tutumlarıyla gösterirler. Gerçek bir yönetici bu tutumdan üretken, adil bir siyaset çıkarırken (bütün bir İslam tarihi içinde bunların sayısı da üçü beşi geçmiyor ne yazık ki) gerçek bir alim de bundan ufuk açıcı, dünya durdukça duracak ilim disiplinlerini üretir (Kütüphaneler dolusu müktesebatımız içinde bunlardan kaç tane var ki).
O yüzden ben şahsen “icma-ı ammet” ifadesinden alimlerin görüş birliğinden (ki o da pek nadirattandır) ya da idarecilerin her hangi bir siyaset üzerinde birleşmelerinden (ki o da Süreyya yıldızı kadar uzak bir hayaldir) çok Müslüman halkların aralarındaki uzak mesafelere rağmen sergiledikleri ortak tutumu anlıyorum.
İslam dini kurumsallaşmış, bu yüzden insanlar için bir zulüm cenderesine dönmüş dinlere karşı Allah tarafından sunulmuş bir özgürlük manifestosudur. İlk Müslümanlar bunun farkındaydılar. Kadisiye Savaşı öncesinde Pers ordu komutanının huzuruna elçi olarak çıkan Müslümanın “Buralara niçin geldiniz?” sorusuna verdiği “İnsanları DİNLERİN zulmünden kurtarıp İslam’ın adaletine ulaştırmak için geldik” şeklindeki cevap bu icmaın çarpıcı bir ifadesidir.
Sonra tabi İslam’ın metni özgünlüğünü korurken pratiği bilinçsiz ulema ve ferasetsiz yöneticiler sayesinde sıradanlaştı ve Müslümanlık da dinlerden bir din haline geldi. O özgürlükçü, erdemi önceleyen, değerleri temsil eden din gitmiş, yerine diğer herhangi bir din gibi dünyevi amaçlar için kullanılan bir araç gelmiş.    
Yönetim ve ulema düzeyindeki bu çürümüşlüğe karşın halklar hala aynı bilince sahip. İnsanı umutlandıran, İslam’ın yeniden evrensel özgürlük manifestosu olarak sahne alacağı hususunda heyecan uyandıran şey de halkların özünde saklı olan bu icmadır.
Alın size bir örnek. İslam dininin (başta söylediğim gibi nassı özgünlüğünü korumasına rağmen) herhangi bir din haline gelmesinin en büyük sebebi önce yöneticiler ve onlara bakarak tutum alan alimler arasında yaşanan kanlı iç çekişmelerdir. İşte en eski tarihlerden bugün kadar yaşanan bu kanlı çekişmeler karşısında Müslüman halklar her zaman aynı tutumu sergilemişlerdir. İlgisiz kalmak. Halk ilgisiz kalmak suretiyle bu çekişmelerin doğru olmadığını ortaya koyan bir icma örneği sergilemiştir. Sahabe savaşlarında, Emevi, Abbasi, Safevi, Osmanlı… çekişmelerinde haklı haksız ayırımı yapmadan bundan rahatsız olduğunu hep göstermiştir. Buna karşın iç çekişmelerden uzak dışarıdaki bir hedefe yöneldiğinde de bu halklar istisnasız desteğini sunmuştur.
Bugün İslam aleminin doğusundan tutun batısına kadar yine ve yeniden Müslüman yöneticiler arasındaki kanlı çekişmelere şahit oluyoruz. Ama halklar eskiden olduğu gibi yine ve yeniden bu çekişmelere karşı ilgisiz kalma şeklindeki tavrını sürdürmektedir. Buna karşın Bosna, Çeçenistan, Keşmir, Filistin… gibi dışa yönelik çatışmalarda da blok halinde aynı cephede yer almaktadır.
İşte biz buna uyulması farz olan “icma-ı ümmet” diyoruz. Alimlerin ve yöneticilerin Müslüman halkların bu ferasetine bakıp ordularını kültürel de olsa Müslüman sayılan tarafların üzerine sürmemeleri gerekir.
Tarih boyunca büyüyen bütün Müslüman devletlerin ortak bir özellikleri vardır o da kendilerine hedef olarak yine Müslüman bir tarafı seçmemeleridir.
Anadolu’daki onca beylik arasında en küçükleri Osmanlı beyliğinin aradan sıyrılıp büyümesi de mi bir şey ifade etmiyor?