Ekrem Bunni
Suriyeli yazar
TT

​Suriye ve salgın… İnkâr ve komploculuk

Suriye rejiminin ‘korona salgınını da diğer krizleri ele aldığı gibi değerlendirmesinde garipsenecek bir husus yok. Suriye halk devriminin üzerinden dokuz yıl geçti. Rejim bu yıllar boyunca, açık gerçekleri inkâr yoluna gitti ve kabul etmek zorunda kaldığı ifşa olmuş meseleleri ise, iradesini ve ‘direnişçi tutumunu’ kırmak için pusuda bekleyen dış düşmanların komplosuna bağladı. Kabul etmek gerekir ki, toplumsal krizleri ele alışında rejimin siyaseti kendi içinde tutarlıydı. Toplumu, aşağılama, baskı ve korku politikalarıyla ‘itaat evinde’ kalmaya zorladı.
Şunu kast ediyoruz, totaliter bir rejimin, halkı isyana yönlendiren gerekçeleri hafife alması ve halkın çektiği acıları, ayrımcılığı ve yoksulluğunu inkâr yoluna gitmesi, kendisinden beklenen bir tutumdur. Rejim, milyonlarca barışçıl göstericiyi, dış güçlerin etkisinde olan bir azınlık olarak nitelemişti. Hapishanelerinde tutuklu insanların olduğunu dahi reddediyordu, dolayısıyla olmayan insanların işkence görmüş olması da mümkün değildi. ‘Sezar’ (Caesar) kod adıyla sızdırılan on binlerce mahkûmun işkenceyle öldürüldüğünü kanıtlayan görüntüleri de İkinci Dünya Savaşındaki fotoğrafların işlem görmüş halleri olduğunu iddia ederek reddetti. Halk hareketi ilk başladığında gözünü kırpmadan, yüzlerce çocuk ve kadını katledebilmiş bir yönetimden bahsediyoruz. Yüz binlerce masum insanın akan kanını önemsemeyen, on binleri işkenceden geçiren, milyonlarca insanı göçe zorlayan bir rejimden söz ediyoruz. Böylesi bir rejimin, koronavirüs dolayısıyla ölen insanları dikkate alacağına ihtimal veremeyiz. Dolayısıyla yönetim, ülkede herhangi bir koronavirüs vakasına rastlanmadığını duyurduğunda şaşıracak değiliz. Salgının Suriye’ye de sirayet ettiğini söylemeye kalkanları da baskı mekanizmasıyla susturacağı açıktı. Şam’daki Müçtehid Hastanesi Başhekimi, hastanesinde bir vaka görüldüğünü açıklamış, ancak sonrasında tutuklanarak korkutulmuş ve açıklamasını inkâr etmek zorunda bırakılmıştı. Başhekim, bir yanlış anlaşılma olduğunu, benzer belirtileri yanlış değerlendirdiklerini söyledi.
Sosyal medya aracılığıyla, bu salgın dolayısıyla hayatını kaybeden insanları isim vererek açıklayan hesapların sahipleri de gözaltına alındı ve devletin prestijini sarsacak yalan haberleri yaymakla suçlandı. Yönetimin koronavirüs salgınından etkilenen insanlara müdahale etmemesi ve varlığını yok sayması, doğal olarak salgının hızla yayılmasına neden oldu. Geçte olsa sınır kapılarının kapatıldığı ve uçuşların sınırlandırıldığı açıklandı, ancak bunlar şeklen alınmış kararlardı, nitekim herhangi bir hastanede koronavirüsün tespit edilmesi için girişimde bulunulmadı. Salgının farklı şehirlere dağılmasının önüne geçmek için de herhangi bir önlem alınmadı. Hala, İran, Lübnan, Pakistan ve Afganistan’dan on binlerce savaşçı ülkeye girip çıkıyor, bu savaşçıların arasında onlarcasının virüs taşıyıcısı olduğu tahmin ediliyor. Suriye rejimi kendi elleriyle en önemli tıbbi merkezleri bombaladığı için, sağlık tesislerinin yetersiz olması da olağan. Bunun yanı sıra çok sayıda tabibin, rejim eliyle öldürüldüğünü ya da ülkeden kaçmak zorunda kaldığını da hatırlatmak isteriz. İnsanlar yaşamak için en temel ihtiyaçlarını karşılayamazken, sağlık konusunda yeterli hizmetleri alabileceklerini varsayabilir miyiz?    
Suriye rejiminin sefalet seviyesini anlamak ve koronavirüsün yayılmasının niçin önüne geçemeyeceğini kavramak için, birkaç hususa değinmek yeterlidir:
Sağlık Bakanı, ülkesinde koronavirüs vakası görülmediğini gururla açıkladı. Buna rağmen ülkeyi küresel bir komplo olan virüsten korumak için gerekli önlemleri aldıklarını söyledi. Müttefiki İran’ın Washington’u suçlayan tezlerini destekleyerek, salgının, ‘’Düşmanlar tarafından Suriye’ye bulaştırılmak’’ istendiğine dikkati çekti. Dahası, ‘’Suriye ordusunun, ülkedeki diğer mikropları temizlediği gibi, salgını da ortadan kaldıracağını’’ iddia etti.
Mevcut otoritenin alışkanlık edindiği yaklaşımı şudur; medyasını ve propaganda araçlarını, ülkenin ve toplumun başına gelen her belayı, toplumumuzun harici düşmanlarına komplo teorileriyle bağlar. Dolayısıyla geri kalmamızın ve ilerlememizin sekteye uğramasının sebebi de komplolardır. Yolsuzluğun ve yozlaşmanın arkasında da komplocu güçler bulunmaktadır. Halkın onur ve özgürlük talebiyle başkaldırmasının nedeni de küresel komploculardır. Bugün koronavirüs salgını da komplonun bir parçasıdır. Yöneticiler ayrıca dini kavramları yanlış yorumlayarak, meseleden sıyrılmaya çalışmaktadır. Koronavirüs salgınını ‘kaza ve kader’ çerçevesinde değerlendirip, kaderin değişmezliğini, bilimsel tedbirler almayışlarının bahanesi olarak öne sürmektedirler.
Suriye devriminin sebeplerinden biri de rejimin politikalarıyla felaketlere sürüklenen toplumu kurtarabilmekti. Ülkenin içinde bulunduğu kronik sorunlarla baş edebilmek ve uçuruma düşmesinin önüne geçmekti. Ancak rejim alışık olduğu şekilde acı gerçekleri inkâr yoluna gitti. Ülke yanıp tutuşsa ve tüm Suriyeliler kanlı savaşlarda can verse dahi, rejimin önceliği kendi varlığını muhafaza etmekti. Nitekim yaşananlar bunu gösterdi. Ülke, yabancı güçlerin ayakları altında çiğnendi. Bu durumda rejimin salgın hastalıklara karşı etkin bir mücadele vermesi beklenemezdi.
Durum şu ki; toplumundaki krizi itiraf etmeyen ve halkının sorunlarını çözmeye çalışmayan rejim, başlıca sorumluluklarını yerine getirmeyen bir rejimdir. İnsanların can güvenliğini sağlamayan, ihtiyaçlarını gözetmeyen ve haklarını ikrar etmeyen bir rejim elbette meşru değildir. Korona salgınından önce uyguladığı yöntemlere baktığımızda, başarısızlığını itiraf etmeye yanaşmayan bir devletle karşı karşıya olduğumuzu anlarız. Toplumu korumak bir yana, baskı altında tutup terörize etmekte ısrarcı olmaktadır. Sahip olduğu baskı araçlarının, her türlü sorunu yok saymasına olanak verdiği vehmine kapılmıştır.
Salgının tüm dünyada yayıldığı bu günlerde, koronavirüsle mücadele için önlemler alınmakta ve yayılmasının önüne geçmek için çaba sarf edilmektedir. Suriye’de ise, toplum yıllarca büyük acılar çekmesine rağmen, rejim, bu salgının da üstünü ‘’inkâr ve hafife alarak’’ örtmeye çalışmaktadır. Sorumluluğu başkalarının üstüne atmak için, komplo teorilerine sığınmaktadır. Âdeti olduğu üzere baskı uygulayarak bu meseleden de sıyrılabileceğini düşünmektedir, ancak şiddet bu salgınla başa çıkma noktasında elbette etkili olacak değildir.