Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

​Felaketten çıkarılacak 9 ders

Daha önce böyle bir şey görmedik. Dünya genelinde panik yaratan, havalimanları ve sınırları kapatan, ülkelerin ekonomilerinde ve küresel piyasalarda fırtınalar estiren, salgından korunmak ve sınırlamak için alınan tedbirler gereğince dünya nüfusunun üçte birinin (yaklaşık 2 milyar 600 milyon) evlerine hapsolmasına yol açan yeni tip koronavirüs (kovid-19) felaketi ile mücadele sırasında bu cümle çokça tekrarlandı. Bu cümleyi, çok sayıda hasta, yetersiz yatak, solunum cihazı ve yoğun bakım üniteleri sorunlarına rağmen mümkün olduğunca çok kişinin hayatını kurtarmaya çalışmaktan bitkin düşmüş hastanelerdeki doktorlardan duyduk. Daha önce görülmemiş bir acil durum karşısında kalan uzmanlar ve hükümet yetkililerinden duyduk. Yaşam tarzlarını değiştirmeleri, kendileri ve başkalarının güvenliği için geçici olarak bazı özgürlüklerinden fedakarlık etmeleri istenen sıradan insanlardan duyduk.
Korona felaketi, dünya için bir sınavdı. Peki biz kendisinden ne öğrendik? Gelecek için hangi dersler çıkarıldı?
Birincisi; bunun gibi salgın ve pandemiler ile mücadelede, insanları koruma ve hiç kimseye acımayan, devletler arasında ayrım yapmayan, sınırları hiçe sayan virüsü yenme savaşında ön hatlarda ordular ve cephaneler yerine doktorlar, hemşireler, hastaneler ve tıbbi ekipmanlar yer alır. Bu felaket, askeri güçlerine önem verip sağlık hizmetlerini ihmal eden devletleri gün yüzüne çıkardı. Tüm dünya ülkelerinde sağlık hizmetleri krizinin boyutunu açığa çıkardı. İnsanlar aniden yeterli solunum cihazları, hastalara yetecek yatak, gerekli sayıda doktor ve hemşire olmadığını keşfettiler. Acil durum hazırlıkları ve düzenlemelerini gözden geçirmenin, insanları korumak için gerekli tıbbi malzemeleri sağlamanın, insanlığı gittikçe daha çok tehdit eden mutasyona uğramış virüslerin yol açtığı tehlikelerle yüzleşmenin acil bir ihtiyaç olduğu anlaşıldı.
İkincisi; dünya en başından bu krizi, kolektif bir biçimde kendisine karşı konulması gereken bir küresel kriz olarak ele almadı. Aksine dünya ülkeleri kendisine de sıçrayana dek Çin’de yaşananlara seyirci kaldılar. Dar çıkarlar ve siyasi hesaplar bir yana bırakılıp en başından kolektif ve eşgüdümlü bir duruş benimsenseydi belki de krizin bu kadar büyümesinden, kontrol edilemeyen ve dünyanın dört bir yanına ulaşan bir pandemiye dönüşmesinden kaçınabilirdik.
Virüsün Çin’in Vuhan şehrinde ortaya çıkıp hızla bir salgına dönüşmesine rağmen dünyanın durup bunu seyretmekle yetinmesi hatta birçok ülkenin yeterli önlemleri almak için harekete geçmemesi, hastaneleri buna hazırlamak, gerekli kadroların, tıbbi ekipmanların, solunum cihazlarının sağlanması için acil durum planları hazırlamaması oldukça ilginçtir. Bunun sonucunda, krize şaşkın ve geç tepkiler verildi. Ürkütücü bir boyuta ulaştı.
Üçüncüsü; salgının küreselleşmesinden sonra dahi her ülke kendi içine kapandı. Birçok ülkeden, vatandaşlarını korumak için kendi kaynaklarına ihtiyaçları olduğu gerekçesi ile müttefiklerinin yardım taleplerine karşılık vermedikleri şikayetleri yükseldi. Sözgelimi, Çin’den sonra virüsün en büyük merkez üssüne dönüşen İtalya’nın yaşadığı tüm sıkıntılara ve zorluklara rağmen Avrupa Birliği (AB) başlangıçta adeta felce uğradı, etkili ve koordineli bir biçimde hareket edemedi. Bunun üzerine Pekin hemen harekete geçerek Roma’ya sağlık ekipleri ve tıbbi ekipmanlar gönderdi. Onu Rusya ve Küba takip etti. Bu yardımların siyasi bir yönü olduğunu, milliyetçi ve aşırı sağcı partilerin İngiltere gibi birlikten ayrılma çağrılarının daha da yükselmesiyle karşı karşıya kalması beklenen AB’deki çatlakları derinleştirmeyi amaçladığını düşünenler olabilir.
Dördüncüsü; birçok Batılı hükümetin krize verdiği tepki, siyasi kaygılarını, piyasa ve şirketlerin çıkarlarını insani kayıpların önünde tutuyormuş gibi görünmelerine neden oldu. Bu ülkelerde hükümetler, piyasaları ve şirketleri kurtarmak için hemen yardım paketleri açıklarken, işleri kesintiye uğrayan ya da işten çıkarılan insanlar için doğrudan yardım paketlerini açıklamakta geç kaldılar yahut bunun için yeterli çaba göstermediler.
Eleştiriler, sadece bu tepkilerinden dolayı hükümetleri hedef almadı. Şirketlerin çıkarlarının ve kazançlarının insan sağlığının önüne geçmesine olanak tanıdığı için insanlıktan yoksun gibi görünen kapitalist sistemi de hedef aldı.
Beşincisi; kriz ABD ile Çin arasındaki çatışmayı derinleştirdi ve Başkan Trump yönetimini eleştiri oklarına maruz bıraktı. Zira kriz sırasında dünyanın lideri olarak öne çıkması, bu gibi acil durumlarda siyasi hesapları bir yana bırakarak yardım elini uzatmaya hazır bir etik liderlik modeli sunması gerekirken ABD’nin kendisine ve vatandaşlarına yardım etmekten aciz ve zayıf olduğu ortaya çıktı.
Kriz, Trump liderliği için ilk büyük sınavdı ve hem içeride hem de dışarıda başarısız oldu. Bu başarısızlık ona kasım ayında gerçekleşecek başkanlık seçimlerini kaybettirebilir. Trump, başlangıçta koronavirüsünü hafife aldı. Endişeye mahal vermeyecek bir şey saydı. Akabinde bu durumu, Çin’den intikam almak ve onunla hesabını görmek için bir fırsat olarak gördü. Ülkesinde gerekli önlemleri almakta gecikti. Önlemleri aldıktan sonra bile ABD’lilerin salgından kaynaklanan korkularını gidermekten ziyade ekonomik durum ve onu kurtarmakla daha ilgili göründü. Trump hala bilim adamlarının ve uzmanların görüşlerini önemsemeden şirketlerin kapılarını yeniden açması ve ekonomik faaliyetlere geri dönülmesi konusunda acele etmekte kararlı görünüyor.
Altıncısı; felaket küresel ekonomi ve piyasaların kırılganlığını, 2008 yılındaki finansal krizden tam anlamıyla çıkılamadığını gün yüzüne çıkardı. Kovid-19 virüsünün 4 trilyon doları aşan kayıplara, iş ve üretim çarkının bozulmasına, birçok endüstri dalının durmasına, korkunç sayıda insanın işinden olmasına yol açmasından sonra dünya, önümüzdeki yıllarda büyük baskılarla karşı karşıya kalacak. Ekonomik iyileşmenin, bazılarının iki veya üç yıl tahminlerinin ötesine geçerek çok daha uzun sürebileceğine dair tahminler var.
Yedincisi; salgınların ve pandemilerin taşıdığı tehlike, daha fazla insanının canını alma kapasitesine sahip olduğu, düşman ve dost arasında ayrım yapmadığı, insanlar arasında ırk, renk ve din farkı gözetmediği için geleneksel savaşlardan daha büyüktür. Ayrıca ne bir ülke tek başına virüsün yayılma hızı ile başa çıkabilir ne de başka ülkeler buna seyirci kalmakla yetinebilir. Kriz, erken uyarı mekanizmalarını, bu tür tehlikelere karşı koymak için ortak koordinasyon sistemlerini desteklemeye gereksinim olduğunu teyit etti. İlgili uluslararası kurumları zayıflatma politikalarının ve bilimsel araştırma merkezlerine gerekli finansmanı sağlamamanın yanlışlığını ortaya çıkardı.
Sekizincisi; ilaç politikaları -özellikle de büyük krizler döneminde- yeniden gözden geçirilmelidir. Korona krizi ışığında, kesinlikle büyük karlar elde edecek bir aşı ve ilaca ulaşmak için şirketler arasında hummalı bir yarış başladı. Oysa bu aşıyı bulmak için çabalar birleştirilseydi kuşkusuz bu dünya için daha yararlı olurdu. Belki de hükümetlerin bu yönde bir müdahaleleri ve girişimleri olmalıydı. Ne var ki, bir kez daha piyasa çıkarları, kâr ve politik hesaplar insan sağlığının önüne geçti.
Dokuzuncusu; yeni tip koronavirüs insanlara yarasalardan veya yılanlardan bulaşmış olabilir ancak aynı zamanda geleneksel terörün biyolojik silahları kullanma aşamasına geçiş yapması olasılığı gibi büyük bir tehdide karşı da dünyayı uyarıyor. Bu, doğal ya da üretilmiş olsun, virüslerle mücadeleye hazırlık çalışmalarını yoğunlaştırmak için mevcut krizden çıkarılan derslerden yararlanmayı ve işbirliğini yoğunlaştırmayı gerektiriyor.
Kovid-19 dünyayı tehdit eden son virüs olmayacak ama bize gün geçtikçe ortaya çıkmayı sürdüren birçok kusurlu yanımızı gösterdi ve tehlike çanını çaldı. Umulur ki, insanlar daha kötüsü ile karşılaşmadan önce gerekli önlemleri alırlar.