Mervan Muaşer
Ürdün'ün eski Dışişleri Bakanı
TT

Korona krizi ve daha iyisi için değişim olasılığı

Korona krizi dünyanın birçok ülkesinde sağlık, ekonomi hatta siyasi yönetim sistemlerindeki büyük dengesizlikleri gün yüzüne çıkardı. Finansal kaynaklar yönünden zengin, bilimsel ve tıbbi açıdan gelişmiş sanayi ülkeleri bu tür krizler ile başa çıkmaya hazırlıklı olmadıkları için hızla yayılan bu salgından kurtulamadılar. Hal böyleyken mütevazi alt yapılara sahip yoksul ülkeler ise bu salgın tehlikesi ile mücadelede koordineli hareket etme ve insani enerjilerini seferber etme yeteneklerini kanıtladılar.
Geçmişteki diğer krizler gibi bu sağlık krizi de er ya da geç, haftalar sonra zayıflayacak. Ama ekonomik etkileri daha uzun süre bizimle kalacak. Korona sonrası dünya öncesi gibi olmayacak. Ülkelerin ekonomileri, zarar ve hasarın büyüklüğünün bir sonraki aşamanın ihtiyaçlarına yanıt verme kapasitesini belirleyeceği değişen hız ve dereceler doğrultusunda iyileşecek. Harcama ve yatırım öncelikleri, bireylerin alışılmış hayat sistemlerine bakış açıları değişecek. Bu bakış açısına daha şimdiden kalkınma çağının gelişmelerine ayak uydurma ve insanların ihtiyaçlarını takip etme gücü konusunda hükümetlere duyulan güvensizlik ve umutsuzluk duygusu egemen oldu. Korona sonrasında sanki hiçbir şey olmamış gibi eski ekonomik ve siyasi yönetim sistemlerine dönmeye çalışanlar olacak. Ama  -isteseler de- eskiye dönemeyecekler. Çünkü etraflarındaki dünyanın değiştiğini ve bu eski alışkanlıklara dönmekte diretirlerse insanlık uygarlığından uzak kalacaklarını keşfedecekler.
Bu noktada bazı tarihi dersleri hatırlamak faydalı olabilir.
İkinci Dünya Savaşı, birçok ülkenin ekonomisini kökünden yıkmıştı. Fakat Japonya ve Almanya gibi savaşta yenilen ülkeler bugün tüm zengin sanayi ülkelerinin ön saflarında yer alıyorlar. Bu ülkelerin (halihazırda bazıları sıkıntılar yaşamakta) ABD’den önemli yardımlar aldıkları doğrudur. Ancak söz konusu ülkelerin hükümetlerinin demokrasiyi temel alan ve üretime odaklanan, insanların geleceklerini belirleyecek kararların alımına ortak oldukları duygusu ile karışık fedakârlıklarına dayanan farklı yönetim sistemlerini benimsedikleri de doğrudur. Almanya ve Japonya’da meydana gelen kitlesel yıkım, bu ülkelerin vatandaşlarının küllerinden doğmalarına ve ülkelerini yeniden inşa etmelerine engel olmadı. Öyle ki bu ülkeler öncekinden çok daha iyi bir duruma geldiler.
Koronavirüsün İkinci Dünya Savaşı gibi sonuçlara yol açması beklenmiyor ama dünya ekonomisi hâlihazırda büyük bir krize maruz kalıyor. Bunun sonucunda birçok şirket batacak, işsizlik oranları yükselecek, birçok kişi iflas edecek ve birçok ülke de derin ekonomik ve sosyal sarsıntılar yaşayacak. Hiç kimse bu krizin geçici ya da kısa vadeli olduğunu düşünmesin. Her kriz beraberinde daha geniş bir alana doğru bir atılımın tohumlarını taşır. Ancak bunun için uygun dersler alınmalı, ekonomik durumun belirlediği önceliklerin gözden geçirilmesinin yanı sıra krizlerle başa çıkamayan yaklaşımlar değişmelidir. Krizler ayrıca yok oluşa da yol açabilir. Bilhassa ülkelerin ve bireylerin yönetimin ve kaynaklarının idaresinde önceki yaklaşımlarında diretmeleri durumunda...
Ürdün gibi kısıtlı imkanlara sahip bir ülke, diğer zengin ülkelerden daha büyük bir etkinlikle krizi yönetebilmişse bu, yönetim sistemlerinin kimi zaman finansal kaynaklardan daha önemli olduğuna dair açık ve net bir derstir. Arap dünyasındaki ekonomik ve siyasi yönetişim sistemlerinin çoğu zaman zayıf olmasının sağlık, ekonomik ve siyasi olsun herhangi bir kriz ile başa çıkmakta daha etkili olmalarını sağladığını görmezden gelemeyiz.
Arap dünyası son 10 yılda, korona krizinden önce yaşanan birçok krize şahit oldu. 2011 yılında başlayan Arap devrimleri, doğrudan siyasi yönetim sistemlerinin zayıflamasına neden oldu. 2014’ten itibaren petrol fiyatlarında görülen düşüş ise birçok ekonomi yönetim sistemi için sıkıntılara ve petrolün yanı sıra üretime de güvenmeleri gerektiğine ikna eden doğrudan neden oldu. Şimdi ise korona bölgede birçok sağlık yönetim sisteminin altyapı ile idari sistemlerin sınırlılığını açığa çıkarıyor.
Peki, yeni bir başlangıç yapmanın yolu nedir?
Öncelikle küreselleşme sona ermeyecek, dönüşüm geçirecek. Birçokları ülkelerin dünyaya açılmak yerine içine kapandığını göz önüne alarak küreselleşmenin sona erdiğini düşünüyor. Doğru; serbest piyasa ekonomilerinin egemenliği anlamında küreselleşme kuşkusuz geri dönüşü olmayan bir biçimde sona erdi. Ancak serbest piyasa ekonomilerinin sonunu korona getirmedi. Bu süreç zaten 2008 yılındaki küresel finansal kriz ile başlamıştı. Bugün sağlık, eğitim ve ulaşım gibi sektörlerde devletin müdahalesinin zorunlu olduğu, istihdam ve ekonomik faaliyetlerin yönetimi gibi diğer faaliyetlerden ise uzak durması gerektiği açıkça görüldü. Bilgi ve teknoloji devrimi ülkeleri çözülmesi imkansız bir biçimde birbirine bağladı. Yine de küreselleşme bundan ziyade sağlığın korunması ve salgınlarla mücadele gibi alanlarda iş birliğini içerecek şekilde genişletilmeli ve değiştirilmelidir. Silahlanma gibi alanlar yerine bunun için yeterli kaynaklar tahsis edilmelidir. Koronavirüs küreselleşmeden doğmadı. Ancak geçmiş yıllarda tanık olduğumuz benzer krizlerden çıkmayı başardığı gibi küreselleşme onunla mücadelesinde de başarılı olacaktır. Bu, bencillikten kurtulmuş bireylerin kolektif çalışma, bilgi alışverişi ve paylaşımına yönelmelerine dayanan etkili bir vizyon geliştirerek gerçekleştirecektir.
İkincisi; koronaviris krizi sosyal uzaklaşmaya, daha az hareketliliğe, elektronik iletişimin etkinleşmesine, geleneksel sosyal aktivitelerin yerini internet ve diğer teknolojik araçlar yoluyla sanal toplantılara bırakmasına dayanan yeni sosyal davranışlar doğurabilir. Bazılarına göre bir sonraki aşama siyasi eylemde bir düşüşe tanıklık edebilir. Bu kişiler ayrıca salgına karşı alınan istisnai önlemlerin, kamu yararına kişisel hakların ve özgürlüklerin askıya alınmasını haklı çıkaran yeni bir gerçeklik dayattığından hareketle siyasi reform çağrısında bulunanların kabuklarına çekilmesine yol açabileceğini de düşünüyorlar. Fakat kamu yararını öne çıkarmak ve meşruiyet eksikliği ile koşulların ve zorunlulukların değişmesiyle oluşan siyasi reform kavramları ve araçlarını birbirine karıştırmamak gerekir. Aynı şekilde sosyal uzaklaşma ile ülkeler arasında siyasi ve toplumsal yakınlaşma ihtiyacını da... Siyasi reformun özünü teşkil eden temel değerler, istisnai koşullar altında bile korunmuş bir şekilde kalır. Vatandaşlık, hak ve görevlerde eşitlik ihtiyacı, krizlerle yüzleşmek için gerekli sosyal dayanışmanın temel nedenidir. Sosyal dayanışma ise ancak bu tür krizlerle başa çıkmak amacıyla devletin bulunduğu müdahalelere, sağlık, siyasi, ekonomik veya sosyal olsun bu tür krizlere karşı hayata geçirdiği sert olabilecek gerekli önlemlere uyarak sağlanabilir. Korona sonrası dünyada kendisiyle mücadele edilmesi gereken şey, bazı ülkelerin vatandaşlarına uyguladıkları ve salgınla mücadele koşullarında uygun ama sonrası için uygun olmayan kısıtlamaları sürdürme girişimleridir. Zira bu kısıtlamalar kalkınmayı, insani faaliyetleri ve üretimi temelinden vuran varlık krizine karşı mücadelenin önünde bir engel oluşturacaktır. Bu aşamada dünyanın daha fazla otoriterliğe değil açılım ve demokrasiye ihtiyacı olacaktır.
Üçüncüsü; korona krizi daha etkin yönetim sistemlerine sahip ülkelerin krizlerle yüzleşme ve onların üstesinden gelme konusunda daha yetenekli olduklarını ispatladı. Tüm dünya ülkeleri, özellikle de Arap dünyası, umut verici bir gelecek için uygun zemini inşa etmekte yönetişim sistemlerinin önemli rolünü görmezden gelemez. Hiç kimse etkin sağlık sistemlerinin gelişimi ile diğer alanlardaki yönetim sistemlerinin gelişimini birbirinden ayıramaz. Bugünden sonra yönetim sistemleri birbirinden ayrılamaz. Dünyaya yönelik tehlikeler, tüm alanlarda bütünsel çözümler gerektiriyor.
Korona krizi her alanda 21’inci yüzyılın sorunları ile başa çıkabilecek farklı yönetim sistemleri inşa edecek bir başlangıç için bir vesile olabilir. Keza daha karanlık bir geleceğin öncüsü de olabilir. Bugünün dünyasında eğer biz kendimize yardım etmezsek hiç kimse bize yardım etmeyecektir.