Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

​Korona ve kaos

Tarih boyunca, coğrafi özelliklere göre salgın ve pandemiler, toplumlar ve ülkelerde görülen kaosun nedenlerinden biri olmuştur. İstikrardan nefret edenler her zaman kaosun destekçileri olmuşlardır çünkü kaos onlara var olan istikrarı yıkma ve kendi ölçülerine göre yeni bir istikrar inşa etme gücü vermektedir.
Doğusu ve batısı ile dünyayı ele geçiren, gerçekliğin birçok verisini ve konumunu, düşünceleri değiştiren ve değiştirmeye devam eden, gelecek ilgili yeni alanlar açan koronavirüs, insanlığın yaşadığı en tehlikeli salgın ve pandemilerden biridir. Daha bugünden, ülkelerin politikaları ve aralarındaki ilişkinin doğasında meydana gelen değişikliklere tanık oluyoruz. Bununla birlikte, istikrara önem veren ülkeler ile bölgede ve dünyada kaos arayanlar arasındaki fark ise aşikardır.
Dünya genelinde istikrarı destekleyen ülkeler vatandaşlarını ve topraklarında yaşayan yabancıları bu virüsten korumak, söz konusu salgının ortaya çıkardığı krizi aşarak insanların ve dünyanın normal düzenine geri dönmesini sağlamakla meşguller. Dünya ülkelerinin çoğu bu durumda. Büyük projelerini kaos yaratma ya da yaşanan bir kaostan maksimum düzeyde yararlanma üzerine inşa eden ülkeler ise bunun aksini yapıyorlar.
Kaosun birden fazla tezahürü ve farklı tanımları vardır. Ancak savaş çıkarmak, savaş nedenleri aramak ve kendisine önem vermek, kaos yaratmak veya ömrünü uzatmak ya da herhangi bir yol ve yöntemle kendisinden faydalanmak en güçlü yollardan biridir. Koronavirüs krizinde, savaş arayışında olan ülkeler şöyle bir araştırıldığında araştırmacı, mevcut savaşları körükleme veya yeni savaşlar çıkarma ya da en azından bu eğilimde olan birkaç ülke olduğunu görecektir. Sözgelimi, krizin şiddetlendiği bir anda yeni füzelerini deneyen Kuzey Kore, doğrudan Suudi Arabistan topraklarını ve sivilleri hedef alan balistik füze saldırıları aracılığıyla Yemen’deki gerilimi yükseltmek için Husi milislerine yardım eden İran-Katar gibi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cuma günü Suriye’nin kuzeydoğusuna yeni askeri kuvvetler sevk etmesi de bu kapsamdadır.
On yıl önce, bölgedeki köktenci üç ülke İran, Türkiye ve Katar’ın ve elbette başta Müslüman Kardeşler olmak üzere siyasi İslam grupları ile kurmuş oldukları ittifakın güçlü ve tam desteği ile Arap dünyasında “kaosun istikrarı” projesi başlatıldı. O günlerde Arap Baharı olarak bilinen hadisenin aslında köktencilik, terör ve kaos baharı olduğu gerçek ve fiili olarak ortaya çıktı.
İran, Husi milislerine Suudi Arabistan topraklarına balistik füze atmasını işaret etti. Katar, Husilere zarar verecek hiçbir şey yapmamayı ve sadece Güney Yemen’deki Geçici Konsey’i sarsmaya odaklanmayı sürdürmeleri için Yemen meşru yönetimi içindeki Husilerin müttefiki Müslüman Kardeşlere verdiği desteği artırdı. Suudi Arabistan ve Arap Koalisyonuna karşı bir medya kampanyası başlatarak medya, lojistik ve finansal anlamda onları destekledi. Kendilerine o kadar büyük finansal destekler sundu ki bazıları Suudi Arabistan’da yaşadıklarını, onun koruması altında olduklarını, Suudi Arabistan’ın onları desteklediğini unutup tüm bunları riske atmaktan kaçınmadı.
Bu üç ülkenin yani İran, Türkiye ve Katar’ın öncelikleri, tarihin bu önemli anında dünyanın önceliklerinden farklıdır. Bunun en açık kanıtı da bu üç ülkenin topraklarında korona ile mücadelede başarısız olmalarıdır. İran, dünyada salgının yaygınlaşmasının en çirkin örneğini temsil etmektedir. Türkiye, salgın iyice yaygınlaşana kadar topraklarında koronanın varlığını reddetmeyi ve inkâr etmeyi sürdürdü. Sonunda şeffaflık ilkesi gereğince değil, salgın inkâr edemeyeceği bir boyuta ulaştığı için bunu açıklamak ve gerçeklere boyun eğmek zorunda kaldı. Şehirlerini tamamen kapatmaya başladı ki, şu ana kadar giriş çıkışların yasaklandığı şehirlerin sayısı 30’a ulaştı. Katar’dan gelen bilgiler ise topraklarında yaşayan yabancı işçilerin koronavirüsten korunmaları için gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle hastalığın yayıldığını açıkça ifşa ediyor. Zira bilindiği gibi bu virüs vatandaş, yabancı ve küçük büyük ayrımı yapmıyor.
Devrim Muhafızlarının yeni lideri, siyasi ve askeri olarak kendisine bağlı milis güçlerin durumunu kontrol etmek için Irak’ı ziyaret etti. Buna karşılık, Başkan Donald Trump’tan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya ABD’den yapılan açıklamalar, İran’ın ABD’nin Irak’taki çıkarlarını hedef almaya çalıştığını belirterek, Tahran’ı ikinci kez aynı hataya düşmemesi konusunda uyardı. Bundan kasıt elbette ABD’nin yakın bir zamanda Kasım Süleymani’ye düzenlediği suikasttı. İran, ABD Başkanı’nın sözlerinde ne kadar ciddi olabileceğini artık çok iyi biliyor.
Zavallı ve eli kolu bağlı İran halkı ile ilgilenmek yerine İran rejimi hala Suriye, Irak, Yemen ve her yerde kaos ve terör arayışında. Yeni olan ise, bazı İranlı diplomatların katılımı ile Türk topraklarında bir İranlı muhalife suikast düzenleyerek bu kez köktenci müttefiki Türkiye’yi hedef almış olmasıdır. Bu, takipçiler ve gözlemciler için Erdoğan’ın daha önce Kaşıkçı davasına karşı davranışı ile halihazırda egemenliğini açıkça ihlal eden müttefiki terörist devlete karşı davranışını karşılaştırmak için iyi bir fırsattır. Katar’a gelince, her zaman iki müttefik arasında arabuluculuk yapmaya ve onları memnun etmek için büyük paralar ödeyip herhangi bir anlaşmazlığı sona erdirmeye hazır.
Kaos sadece savaşlar ile tezahür etmez. Dünya genelinde örneklerini gördüğümüz gıda ve ilaç başta olmak üzere ürün ve mallara yönelik akılsızca hücum gibi insanlara panik ya da açgözlülük nedeniyle hâkim olan içgüdüler de bunun tezahürlerinden biridir. Devletlerin müdahalesi olmasaydı bu hücum, çok daha kötü sonuçlara yol açabilirdi.
Diğer salgınlar ve pandemiler gibi gün gelecek dünya koronavirüsü de aşacak. Korona da şüphesiz geçmişin bir parçası olacak. Ancak bu, hiçbir şekilde onu hafife almak, onunla mücadele için gerekeni yapmamak ya da tüm önlemleri almamak anlamına gelmiyor. Aksine, Çin’in Vuhan şehrinde bir Çinli kadın vatandaşın belirttiği gibi; bu durum, dünyanın sonu anlamına gelmiyor ama o günün ne zaman geleceğini hiç kimse bilemez.
Bu bağlamı açıklamak için şu önemli örneği vermek istiyorum: Kral Selman, Dünya Sağlık Örgütü’ne 10 milyon dolar gibi cömert bir bağışta bulunduğunu açıkladı. Örgütün müdürü de Suudi Arabistan’a ve kralına teşekkürlerini ve takdirlerini açıkça dile getirdi. Buna karşılık, Reuters haber ajansı İran rejimi için çalışan hackerların Dünya Sağlık Örgütü çalışanlarının e-posta hesaplarına sızmaya çalıştıklarını nakletti. Bu virüsten kurtulması için insanlığı desteklemek adına dünyanın, bu uluslararası kurumu desteklemeye çabaladığı bir zamanda İran, bu kuruma saldırmaya, çalışmalarını aksatmaya ve çabalarını engellemeye çalışıyor.
Son olarak; kriz zamanlarında kaostan daha tehlikelisi yoktur. Ülkelerin harap olması, devletlerin yıkılması ve toplumların yok olması için yeterlidir.