Halid Berri
TT

​Korona virüsünü bilgisayar virüsüne tercih eder misiniz?

2001: A Space Odyssey (2001: Bir Uzay Destanı) filmi, bir grup şempanzenin gündelik yaşamını gösteren sahnelerle başlar. İki şempanze klanı arasındaki küçük bir su kaynağı üzerine yaşanan rekabeti ve daha sonra çatışmayı gösterir. Birkaç dakika bu böyle gider. Ardından şempanzelerden biri kemik parçasını alet olarak nasıl kullanacağını keşfeder. Daha sonra kemiği havaya fırlatır, kamera yavaşça yükselir ve sahneye bir uzay gemisi çıkar. Bu genelde sinema eleştirmenleri tarafından en iyi giriş sahnesi listelerinde kendine yer bulur.
İnsan atalarımız ateşi kontrol etmeyi, nasıl yakacaklarını, nasıl söndüreceklerini öğrendiler. Bu bilgileri yırtıcı hayvan saldırılarından korunmalarına ve daha sonra yemek pişirmeyi öğrenmelerine yaradı. Yiyecek menülerine daha önce alışkın olmadıkları spesiyaller girmiş oldu ve avladıkları hayvanların etlerini çürümeden daha uzun süre muhafaza edebildiler.
İnsan bu aracın önemini ve hayatındaki merkezi konumunu fark etti. Ateşi ilahi bir sır olarak telakki etti. Yunan mitolojisinde Prometheus ateşi tanrılardan çalmış ve insana armağan etmişti. Bunun üzerine tanrılar öfkelenmiş, Zeus da sadece tanrılara yaraşır olan ateşi insana verdiği için yakın dostu Prometheus’u ebedi bir cezaya mahkûm etmişti.
Ateşin icadından sonra insan 70 bin yıl boyunca ‘taş aletlere’ itimat etti. Bu aynı zamanda en uzun ömürlü gereçtir. Daha sonra tarımı keşfetti. Önceleri etrafında bitkilerin büyüdüğünü fark etmişti ancak bunun nasıl olduğuna dair bir fikri yoktu. Bu keşiflerin her biri hayatta kalmamıza ve yok oluşa karşı direnmemize vesile oldu. Adım adım bugün olduğumuz yere ulaştık. Eğer bu keşiflerden herhangi biri olmasaydı tıpkı diğer yaratıklar gibi şu anki sayımıza ulaşmamız mümkün olmayacak, beki de neslimiz tükenecekti.
Bilgisayar da benzer bir keşif olabilir. Zira şu anda hayatımız neredeyse tamamen onunla bağlantılı. Trafik ışıkları, uçakların seyri, sağlık cihazları, saldırı ve savunma sistemleri, iletişim gereçleri… Yani bilgisayar da ateş ve tarım gibi insanoğlunun idamesi ile doğrudan ilişkilidir. İnsanoğlunun şu anki sayısına, bu kadar insanın hayatta kalabilmesi için üretim sağlamasına, üretimi organize etmesine ve hayatın düzenlenmesine bilgisayar sistemleri imkân tanımaktadır.
İnsanlara ‘biyolojik virüs’ veya ‘bilgisayar virüsü’ ile enfekte olmak arasında tercih etme olanağı tanınsaydı ne olurdu? Mesele ölüm kalım meselesi olunca insanın doğal olarak ‘bilgisayar virüsünü’ tercih edeceğini söylememize gerek yok. İnsanların çoğu bilgisayarların maruz kalacağı küresel bir virüsü biyolojik virüse tercih edecektir. Bu tercihin sebebi de ‘insani’ güdüleridir. Ancak gerçekte böylesi bir durumda insanların daha faza zarar görmesi muhtemeldir.
Korona gücüne sahip, onun gibi anlaşılmaz ‘küresel bir bilgisayar virüsü’ biyolojik benzerinden çok daha fazla ölüme neden olabilir. Mantıklı düşünecek olursak bunu kavramamız zor olmaz. Dünya genelinde trafik ışıklarına birkaç saniyelik saldırı, şu ana kadar koronavirüs salgınında ölenlerden daha fazla insanın ölümüne neden olacaktır. Ayrıca bazı yerlere sağlık hizmetleri götürülemeyeceği için de büyük kayıplar yaşanacaktır. Gıda lojistiğine girmek dahi istemiyorum çünkü bu sınırsız bir felaket ihtimaline işaret eder. 
Tarım, ateş, enerji, ulaşım ve gıda gibi bilgisayar da ekonomik sistemin olmazsa olmazlarındandır. Stanley Kubrick 1967 yapımı bu filminde uzay yarışının en yoğun olduğu süreçte, yeryüzünde yaşamın temelinin aynen devam ettiğini vurgulamak istemiştir. Atalarımız da bizim gibi tehlike hissettiklerinde saklanmakta ve sahip oldukları gıdalarla yetinmekteydi. Ancak bir aşamada sığınağın içinde kalıp ölmekle dışarı çıkıp tehlikeye maruz kalmak arasında bir tercih yapmak zorundaydılar. Şu anda koronavirüsle evde kalıp mücadele etme olanağımız var. Stoklarımız bir süre daha bunun için yeterli olacaktır. Ancak bir noktadan sonra eğer salgın devam ederse, kendimizi psikolojik olarak zor kararlar almaya hazırlamamız gerekecektir. Siyasetin önemi de bu gibi durumlarda anlaşılır. Siyasetçiler zor kararları almaktan sorumludur. Bir doktorun sağlık hassasiyeti ile bir işçinin günlük gelirini elde etme zorunluluğu arasında bir denge kurmak zorundadırlar. Hiçbirimiz yakınlarımızı kaybetmek istemeyiz fakat gıda tedariki, enerji, ulaşım, sağlık ihtiyaçları ve suçun önlenmesi için güvenlik güçlerinin mesai yapması da zorunluluktur. Bazen aklımızın anlamakta ve kabullenmekte zorluk çektiği bir hesap ve denge sistemi vardır. Herkes meselelere kendi açısından bakmayı alışkanlık haline getirmiştir. Ancak siyasetçilerin böyle bir lüksü yoktur. Onların aynı anda tüm açılardan bakmaları beklenir.
Siyasetçilere sorulacak soru “ekonomi mi yoksa hayatımız mı?” değildir. Sorular “ne zamana kadar daha büyük bir zarara uğramadan ekonomik zararlara tahammül edebiliriz; hayatımızı devam ettirebilmemiz için ekonomiyi nasıl sürdürmeliyiz?” olmalıdır. Bu soru son derece önemlidir. Acaba aşı mı bulunacak yoksa bu soruyu sormak zorunda mı kalacağız?