Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Kim olursa olsun önce insan

Hayal ürünü olan, biraz sonra sinemadan çıkıp ardımızda bırakacağımız film senaryolarını değil, gerçek trajedileri yaşıyoruz. Bu bir gerçek. Kurtuluş çizgisine ulaşmak için mikroskobik bir canlı ile yarışıyoruz. Bizleri salgının düşüşe geçeceğini umut etmeye iten birçok gösterge var. Ancak bu düşüşün zamanı, zamanlaması ve kapsamı tamamen hükümetin politikalarına bağlı. Bu politikalar insanlara dayatılıyor ve tartışmaya da açık değil. Çünkü bu savaşta zaman insanların aleyhine işliyor.
Gerek enfekte olanlar gerekse beklentiyle, bugünden korkarak ve gelecekten endişelenerek bu sıkıntıyı yaşayanlar bu deneyimi unutmayacaklar. Hükümetlerin hesaplarını yeniden gözden geçirmeleri ve önceliklerini belirlemeleri için bu krizden çıkarılacak yeterince ders var. Her zaman sorunlu bir bölge olan Ortadoğu sakinleri olarak bizim özellikle en çok dikkatimizi çeken ve en çok konuştuğumuz konu, Batılı ülkelerin virüsle başa çıkma konusunda başlangıçta duraksamaları ve ağır davranmalarıydı. Batı ülkelerinin böyle davranmasının nedeni, ticari faaliyetlerin, taşımacılık ve diğer faaliyetlerin durmasını gerektiren koruyucu tedbirleri almaları durumunda karşı karşıya kalacakları ekonomik sonuçlardan korkmalarıydı. Bir zamanlar insan hakları ile ilgili meselelerde bizlere hesap soran Batı hükümetlerini şaşkınlıkla izledik. Onların bunu insani sebeplerle yaptıklarını sanıyorduk ancak bu değerli ilkelerin kırılgan olduğu açığa çıktı. İlk virüs saldırısının eşiğinde yıkıldılar. Bu iddiaların gelişmekte olan ülkelere baskı yapmak için kullanılan bir siyasi araç olduğu ortaya çıktı. İnsanı korumayan, yaşamına ve güvenliğine öncelik vermeyen ülkeler, başkalarına insan hakları hakkında ders vermemelidir. Bu dersi iyi anladık.
Bütün bunlar gerçek ve tartışmasız bir biçimde yaşandı. Ancak her şeyi yeniden gözden geçirdiğim bu anda, koşullar kendisini zor ve acımasız bir durumda bıraktığı, herkese yetecek kadar solunum cihazı olmadığı için hastalarından kimin yaşayıp kimin öleceğini seçmek zorunda kaldığı için acıyla ağlayan bir İtalyan doktorun görüntüsünü hatırladım. Özellikle doktor, böyle bir durumda kalmaması gereken tek insandır. Çünkü seçim yapmadan ve istisnasız tüm insanlara yardım etmeye yemin etmiştir. Birçok hükümet gibi sağlık hizmetlerine büyük önem vermeyerek hata yapan hükümeti bu hatalarının sorumluluğunu üstlenmelidir. Bu ve İspanya, Fransa, Çin, İran ve diğer ülkelerde onun gibi birçok doktor hastalarına karşı büyük bir sorumluluk duyuyor. Tartışmasız yüce ve soylu mesleklerinin değerine yönelik yüksek bir anlayışa sahipler.
Fakat adil olmak için tabloya daha geniş bir açıdan bakmamız gerekiyor. Çünkü o zaman bölgemizde doğal kaynaklar yönünden zengin, iyi bir sağlık hizmetleri sistemi ve altyapısına sahip bazı ülkelerin bu kriz sırasında insan haklarını korumakta utanç verici bir görüntü çizdiklerini de göreceğiz. Dolayısıyla Batı ülkelerini eleştirmeye hevesli olanların acele etmemeleri gerekiyor. Evet, krizi gerektiği gibi kontrol altına alamayan, ekonomik gündemleri için duydukları korkudan vatandaşlarını korumak için gerekli tedbirleri almakta acele etmeyerek onları ölüm yahut acı ile karşı karşıya bırakan Batı ülkelerini gördük. Ancak bir insanın sadece vatandaş olmasını ya da sözleşmeli olarak çalışmak amacıyla gelmiş olduğu için enfekte olup hastalıktan ölene kadar ihmal, dışlanma ve aşağılanmaya maruz kalmasını nasıl anlayabiliriz? Bu bir utanç, korkunç bir insani gerilemedir. Duyabileceğimiz ve görebileceğimiz en kötü şey bir doktorun şekli, kokusu ve uyruğu gibi herhangi bir nedenle hastasından tiksindiğini açıklaması ve onu aşağılamasıdır. Bu doktor, mesleki etik adında bir ders gördüğünü, işini samimiyet ve sadakatle yapmak, bildiklerini ayrım yapmadan insanların hayatını korumaya adamak için yemin ettiğini unutmuştur.
Körfez ülkeleri, farklı düzeyleri ile birçok meslekte yurt dışından gelen iş gücüne epey güvenmektedir. Bu yabancı temizlik çalışanı ya da teknisyen olsun aşağılama ya da ihmale maruz kalmadan tüm insani haklarından yararlanma hakkına sahiptir. Oysa salgın için alınan önlemler kapsamında çalıştıkları şirketler faaliyetlerini askıya aldıkları için maaşlarından mahrum, minumum güvenlik standartlarını karşılamayan küçük odalarda onlarcası birlikte yaşayan işçiler acınacak bir durumda. Yumuşak güç medya ve sanat alanında bile bazıları, yabancı işçilerin ülkelerine gönderilmeleri çağrıları ve onlara karşı kustukları nefretleri ile acımasız bir profil çizdiler. İşçilerin tedavi maliyetini karşılamanın ve yaşamaları için temiz bir ortam hazırlamanın maliyeti bu zengin ülkeler için ağır olmayacaktır. Ancak gerçek şu ki ne elde ettikleri büyük finansal kazançların ne de eğitim ve yabancı kültürün içlerindeki kötülüğü değiştirmediği, daha etik hale getirmediği, vicdanlarını şefkatle zenginleştirmediği, ırkçılık ve başkalarını aşağılama bataklığından kurtarmadığı bazı toplumların kusurları bu krizle görünür hale gelmiştir.
Son birkaç haftada yaşadıklarımız, hesaplamadığımız, sürpriz bir yüzleşmeydi. Korona krizi nedeniyle Batı’yı ayıplayan, eleştiren ve hakkında yorum yapan herkes önce aynada kendisine bakmalıdır. İnsanlık seçebileceğimiz ya da vazgeçebileceğimiz bir lüks değildir. Aksine bizleri eşit yapan ilk erdemdir.
Topraklarında yaşayan yabancıları (yasa dışı bir şekilde yaşayanlar dahil) vatandaşları gibi tedavi edeceğini ve sağlık hizmetleri sunacağını açıklayan Körfez hükümetlerine teşekkür ediyoruz. Yabancıların ülkelerine dönüş masraflarını karşılayan ve salgın sona erip geri dönene kadar sözleşmelerini iptal etmeyen hükümetlere teşekkürlerimizi sunuyoruz. Kim olursa olsun insan hayatını birinci değer olarak gören her hükümete, sağlık çalışanına, medya platformuna ve sese teşekkürlerimizi iletiyoruz.