Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Salgınla yaşayabilir miyiz?

Gazetelerde insanların evlerinde kalma uyarılarına uymamalarından şikayet eden ve bunun koronavirüsün hızla ortadan kaldırılmasını geciktirdiğini söyleyen yorumları sizin gibi bende okudum. Televizyonlar da aynı şeyi söylüyorlar. Twitter ve Facebook gibi sosyal medya platformlarında görüşlerini paylaşanlar da neredeyse aynı sözcüklerle aynı çağrıyı tekrarlıyorlar.
Bana öyle geliyor ki evde kalma çağrısı bugün tüm insanlar tarafından kabul edilen bir slogan haline geldi. Herkes aynı kelimeleri aynı tutkuyla yineliyor. Devlet başkanlarından dini liderlere, bakanlara, uzmanlara hatta Snapchat uygulamasında konuşan küçük kıza kadar herkes sizden evde kalmanızı talep ediyor.
Pekala, evde kalacağız çünkü bizi virüsten koruyacak bir aşı ve enfekte olduğumuzda tedavi edecek bir ilaç olmadığını biliyoruz. Fakat bundan sonra akla şu soru geliyor: Ne zamana kadar? Bazı uzmanların, salgın sona erene ya da kontrol altına alınacak düzeye ulaşana kadar (genellikle bunun anlamı, vaka ve ölü sayılarındaki kat kat artışın düşüşe geçmesidir) evde kalmamız gerektiğini söyleyeceklerini biliyorum. Bu yeterli değil çünkü bir zaman belirtilmiyor. Ayrıca, kendisi zirveye ulaştıktan sonra sürecin düşüşe geçeceği doygunluk noktasına ne zaman ulaşılacağından da emin değiliz.
Bu noktada tamamen izlenimci bir şekilde konuşmama izin verin. Ben uzman değilim ama uzmanların sözlerine güvenen birçokları gibi benim kafam da azıcık karışık. Bununla, güvenceleri ve uyarıları kastetmiyorum. Bunların bize bir faydası yok. Aksine deneyim ürünü olduğu söylenen bilgiler konusunda kafam karışık. Örneğin, aşının ticari üretimi hakkında söylenenleri ele alalım. Bir yandan şu anda aşının en az sekiz ya da dokuz ülkede klinik deneme aşamasında olduğunu diğer yandan yıl sonuna kadar tüm insanlar tarafından kullanılamayacağını söylüyorlar.
Aşı enfekte olmayan insanları koruyacak. Pozitif vakaların ise ilaca ihtiyaçları var, ilaçtan ne haber?
Şu anda immün plazma tedavisinden bahsediyorlar. Bu tedavide, vücudun herhangi bir hastalıktan sonra ürettiği ve kanda bulunan antikorlar hasta kişilere nakledilir. İyileşenlerden alınan antikorlar ile tedavi tıpta bilinen bir yöntemdir. İlk kez 1918 yılında dünyayı istila eden ve 100 milyon kişinin hayatını kaybettiği İspanyol gribinde kullanıldığı söyleniyor. ABD, Fransa, Çin, İran, İtalya ve başka ülkelerin bu tedaviyi denediklerini ve başarılı sonuçlar elde ettiklerini biliyoruz. Ancak, yaygın bir biçimde kullanılmasını engelleyen sınırlar (bilmediğim) olduğu da aşikar.
Sözün özü; yakın bir zamanda koronavürüsü tedavi edecek bir ilaç yok ve en azından yıl sonuna kadar salgınla yaşamamız gerekiyor.
Peki bu, izolasyon ve sokağa çıkma yasaklarının da yıl sonuna kadar süreceği anlamına mı geliyor?
Bazıları şöyle diyebilir: Böyle olsa bile, sorun nedir?
Bunu söyleyenler, bu ders yılını geçtiğini bilen bir öğrenci ya da sokağa çıkma yasağı on yıl sürse bile maaşını almaya devam edeceğini bilen bir memur olabilir. Peki ya pazarın geri kalanı ve genel olarak ulusal ekonomi?
Eğer bu böyle devam ederse onlarca küçük işletme ölecek ve binlerce iş fırsatı buharlaşıp uçacak.
Bu nedenle, salgınla korunma tedbirleri aracılığıyla mücadele etmekten onunla yaşama aşamasına geçilmesi çağrısında bulunuyorum. Bu, bazı koruyucu tedbirler sürdürülürken pazarın ve işletmelerin çoğunun, normal işlerine geri dönmelerine izin verecek şekilde yeniden düzenlenmesi anlamına geliyor. Belki bütün işletmelerin tekrar çalışmasını sağlayamayız. Ancak, ekonomik durgunluğa kaymayı önlemek için özellikle üreten ve üretimi destekleyen sektörlerde mümkün olduğunca fazla işletmeyi yeniden aktif hale getirmeliyiz.