Zuheyr el-Harisi
TT

Devletin ihtiyaçları ve direnme kültürü

Beyaz Saray eski danışmanı Dennis Ross, “Bölgede yaşanan çatışmalar olmasaydı Suudi Arabistan’da yaşanan büyük dönüşümler, Ortadoğu’nun tamamında en büyük dönüşüm hikayesi olurdu. Suudi Arabistan’daki değişim kampanyası daha samimi çünkü yerli. Dışarıdan gelen herhangi bir baskıyla gerçekleşmedi” sözlerinde haklıydı.
İki yıl önce Kral Selman, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı ülkesinin uluslararası arenada yer almasını sağlaması, ülkenin özelliklerinden ve imkanlarından yararlanarak eşsiz görevleri yerine getirmesi için seçti. Veliaht Prens de büyük projesinde ilerlemek için kendisine tam yetki ve güven veren Kral’ın direktiflerini yerine getirmek üzere harekete geçti. İçeride ve dışarıda aşması gereken zorluklar olduğunu biliyordu. Bunları aşmak için, “devletin bizim göremediklerimizi gördüğü mantığını dayatma yoluyla reform” büyük başlığı altında içeride bir reform vizyonu ve dış politikada bir yol haritası oluşturdu.
Suudi Arabistan’da yaşanan değişimler uygun zaman, sürecin doğası ya da toplumun kabullenme kapasitesi kapsamında yer almamaktadır. Aksine konu bunun çok ötesindedir. Çünkü değişim bir lüks olmaktan ziyade devlet ve toplumun ihtiyaçları ile ilgilidir. Devletin ihtiyaçlarının, karar alıcıyı başka hiçbir şeyi hesaba katmadan kamu yararına gerekli olduğunu düşündüğü kararları almaya zorunlu kıldığı şüpheye mahal vermeyecek biçimde açığa çıkmıştır. Diğer bir deyişle, sorun, güçlü bir sivil devletin inşasından başlayarak ülkenin yüksek menfaatlerine ulaşmak için alınmış stratejik kararla bağlantılıdır. Başarının uzun yolundaki ilk adımlar buna dayanarak atıldı.
Suudi Arabistan söz konusu olduğunda ya aşırı övgü ya da çirkin eleştiriler ile karşılaşıyoruz. Bizim arzu ettiğimiz ise tarafsızlıktır. Tarafsız bir bakışla Suudi Arabistan’ın gerçekleştirdiklerinin düşünülmesi ve incelenmesi yapılanların hayranlık uyandırdığını itiraf eder.  Ülkeler, medeni ve modern bir düşünce ve davranış vizyonu ortaya koymadan modernliği gerçekleştiremez ve büyüyemezler. Çünkü toplumların ileri ya da geri kalmış olup olmadıklarını değişimin içeriği belirler.
Dolayısıyla modernite, bir ülkenin mirasından, kimliğinden ya da tarihinden kopmadan çağın diline ayak uydurması, yeniye uyum sağlaması, ilerlemesi ve gelişmesi anlamına gelir. Doğrusu Suudi Arabistan’ın bugün somutlaştırmaya çalıştığı da budur.
Her toplumda geleceği hedefleyen, çalışma ve başarma yeteneğine sahip etkin ve açık bir sınıf, karşısında da engellemek, değişime karşı çıkmak ve yeni olandan korkmaktan başka bir şey bilmeyen bir sınıf vardır. Bu konuda rahatsız edici husus, ikinci sınıfın bununla yetinmemesi, mücadelede çok önemli bir rol oynadığını düşünmesi, buna dayanarak değiştirme, vesayet ve dışlama hakkına sahip olduğu gerekçesi ile adeta kendisini devlet ve otoritenin yerine koymasıdır. Toplumun ilerleyişini ve gelişimini kendisine göre doğru olana bağlamasıdır. Bunu iddia ettiği gibi toplum için duyduğu endişe ve korku nedeniyle değil kazanımları ve imtiyazlarını kaybetmekten korktuğu için yapmasıdır.
Ülkem bir süredir büyük bir inşaat faaliyetine ve etkin bir hareketlenmeye tanık oluyor. İlginç olan, tüm bu dönüşümlerin ve değişimlerin sessizlik ve uyum içinde, halkın benzeri görülmeyen kabulüyle gerçekleşiyor olmasıdır. Kültürel ve sosyal bir değişim yaratmaya çalışırken şok tedavisine başvurmak bence mükemmel bir yaklaşımdı. Ortaya çıkaracağı anlık tepkilere rağmen bir gereklilikti. Çünkü sonunda çoğunluğun kararı geçerlidir. Nitekim o dönemde düzenlenen ve yayınlanan tarafsız kamuoyu araştırmaları da Suudi Arabistan toplumunun çoğunluğunun, Veliaht Prens’in arkasında olduğu cesur kararları desteklediğini teyit etti. Vatandaş olarak bir tutumunuzun ve görüşünüzün olması hakkınızdır. Fakat başkalarının doğru olduğunu düşündükleri şeyi yapmalarını engellenme hakkınız yoktur. Yeni ortam, devletin koruduğu seçme hakkını pekiştirmektedir.
Direnme ya da modernleşme ile değişimi reddetme kültürü; bazı toplumların özelliği olan, insancıllık kavramına karşı bir kültür oluşturmasını sağlayan gelenekselci, geçmişe özlem duyan nostaljik eğilimli gericilik ve cehalet olgusunun göstergesidir. İnsani gelişme yolunu geriye doğru çekmek, sosyal yaşamda gerçekleri çarpıtma, keyfi ve doğaçlama yargılar, söylentiler, başarıların değersizleştirilmesi, içerik pahasına formalitelere önem verilmesi aracılığıyla birikmiş ve yerleşmiş düşünsel bir geri kalmışlık olduğu anlamına gelir. Toplum, onu aydınlatabilecek etkin, üretken bir kültürden etkilenir ancak aynı zamanda belirli gerekçeler ve yorumlar yoluyla değişimi reddeden ve değişim hakkını gasp eden kültürle de yüzleşmek zorundadır.
Değişim talepleri genellikle orta sınıftan gelir. Ancak, insanın kalkınmanın hedefi olduğunu göz önünde bulundurarak, toplumu yukarı çeken devlet olduğu için Suudi Arabistan örneğinde devlet daha gelişmiştir. Suudi Arabistan bunun yanında siyasi kararın varlığının önemini de göstermiştir. Çünkü kesin kanıtlarla, siyasi kararın, ideolojik veya sosyal direnişten bağımsız olarak istediği zaman değişimi sağlayabildiğini ispatlamıştır. ABD merkezli Wall Street Journal gazetesi, Veliaht Prensin geleceğe doğru ilerlemede ülkesinin gençlerine güvendiğini belirtmişti ki gerçekten de böyle oldu. İyimser olma hakkımız var, çünkü biz ve gelecek nesillerimiz onlarca yıldır özlemini çektiğimiz parlak ve doğal bir hayatın tadını çıkaracağız.