Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Korona akıllarımızı geri verir mi?

Kovid-19 salgını dünyada rasyonalitenin yeniden itibar kazanmasının kapısını açabilir mi?
Bir önceki on yılın bir özelliği varsa o da popülizmin, fanatik milliyetçiliğin ve sıcak düşmanlıkların, seçkinleri, uzmanları, Başkan Donald Trump’tan Brexit’e, Hindistan’da Narendra Modi ve Brezilya’da Jair Bolsonaro’ya kadar geleneksel parti seçkinlerini, devlet ve genel olarak kurumlarını ele geçirmesidir.
Bugün dünyada en genel varsayım, virüsün popülistlerin değirmenine çok su taşıdığı yönünde. Yabancı ve göçmenlerin “kirliliğinden” emin olanların, içe kapanmanın yararlarına olan inançları virüs ile daha çok güçlenecek. İnancın eşiğinde duran bazıları ise ateşli bir heyecanla popülist dinler ve çeşitli mezheplerin kollarına atılacaklar. Salgın sonrası yaşanması beklenen ekonomik krizler ile üretim ve ticaret mekanizmasında yaşanacak büyük kargaşa salgının öncesinde var olan popülizmin daha da büyüyeceği varsayımını destekliyor.
Sözgelimi Trump, virüsü Çinli olarak tanımlamaktan çekinmedi. Birden fazla şehirde Asyalılara karşı kaydedilen saldırılar, sosyal medya platformlarında bir öğünme konusu, sanal medeniyetler savaşında seferberlik meselesi haline geldi.
Komplo teorilerinin gelişmesine gelirsek bu halk hikayeleri ile sınırlı kalmadı. Aksine devletler ve hükümetler, bunları alıp pandemiden kaynaklanan siyasi ve jeopolitik savaşlarda kullandılar.
Çin, Washington’ı virüsün üretilmesi ve yayılmasında doğrudan sorumlu olmakla suçlayacak kadar ileri gitti. İran da bunu yaptı. Rusya ise Sovyetler Birliği’nden ayrılan birkaç ülkeyi virüsten sorumlu olmakla suçladı.
Bu suçlamalar seli karşısında, rasyonalitenin halkla ilişkiler ve seçmenlerin davranışlarına akmasını sağlayacak yolu bulacağını nasıl varsayabiliriz?
Yanıt kısa ve ABD yönetiminin büyük sağlık danışmanlarından biri, Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Yöneticisi Dr. Anthony Fauci’nin görüntüsünde gizlidir.
Bu mütevazi küçük adamın görüntüsü, dünya için güç ve güvenin görüntüsü haline geldi. Basın toplantıları ve yorumları dünyanın dört bir yanında haber manşetlerine dönüştü. Bu küçük uzman adam, özgür dünyanın liderinin yanlışlarını ve hatalarını alenen düzeltmekten kaçınmadı. Başka ülke ve başkentlere en üst perdeden kibirle hitap eden ABD Başkanı’nı uysallaştırdı. Öyle ki Trump’ın destekçilerinin olası saldırılarına karşı sıkı bir federal korumaya ihtiyaç duyar hale geldi.
Fauci, 1980’li yıllarda AIDS hastalığına karşı yürüttüğü bilimsel ve medya kampanyası ile daha önce de ABD’de bir kahraman olarak görülmüştü. Ancak bugünün medyası, akıllı telefonlar ve sosyal medya platformları onu ABD sahnesinden dünya sahnesine taşıdı, uluslararası bir ün ve otorite kazandırdı.
Fauci, fotoğrafları gazete ve televizyonları dolduran bir devlet ya da parti başkanı, bir akımın lideri, uluslararası bir devrimci ya da terörist değil.
Fauci, popülist akımın kendisinden, bilgisinden ve seçkinliğinden hoşlanmadığı, kendisine yönelik her türlü suçlamayı kızgınlıkla sayıp döktüğü bir uzmandır. O, 2016 yılında Oxford sözlüğüne göre “yılın kavramı” seçilen “alternatif gerçekler ideolojisi” veya “gerçek ötesi” kavramının nesnel karşıtıdır. Ayrıca modern tarihte büyük bir gerilemeye tanık olan grubun da temsilcisidir. Bu, duygu ve davranış grubunun karşı tarafında yer alan akıl grubudur.
Bu tartışmanın iki yakasında iki kitap var: Steven Pinker’ın “Aydınlanma Şimdi” kitabı ile William Davis’ın “Fanatik Ülkeler” kitabı. Pinker, 17’inci yüzyıldan beri var olan, gerçek için katı bilimsel standartlar belirleme ve aklın merkezi rolünü öne çıkarma üzerine kurulu aydınlanmanın devam eden bir süreç olduğunu tartışıyor. Pinker’ın bu katkısı çoğunlukla “rasyonel köktenciliğin” öncülerinin ayırt edici özelliği olan liberal iyimserlik hanesinde ele alınıyor. Fakat Pinker, bu köşeye sıkıştırılmasına karşı koymaya çalışıyor. Ona göre bugün insanlık, gerçeğinin ayırt edici özelliği olan “gerçeklerin” soğuk ve pratik bir anlayışını oluşturmak için iyimserlik ve karamsarlık dualizmini aşmayı tercih ediyor. Diğer katkıları gibi bu kitapta da gelir ve servet dağılımındaki büyük iyileşme, ölümcül hastalık ve salgınlar ile savaşların gerilemesi, refah standartlarının yükselmesi, yaşam süresinin uzaması, okuma yazma bilmeyenlerin ve çocuk ölümleri oranlarının düşmesi ve benzeri onlarca standart gibi yaşam koşullarının ilerlemesiyle ilgili biriktirdiği kanıtlara fazlaca yer veriyor. Pinker, dünyanın koşullarına ve yansımalarına ilişkin karamsar algıların baskınlığını iki içgüdünün kesişmesine bağlıyor. Bunlardan ilki; önlemek ya da üstesinden gelmek amacıyla anlayışın tehlikelere karşı tetikte olmasına neden olan insanlardaki hayatta kalma içgüdüsüdür. İkincisi; heyecan verici, kanlı, genellikle oldukça olumsuz ve korkunç olan sürpriz olaylarla (olumlu olaylar ise olumsuzların aksine yavaş ilerleyen süreçlerin, daha az heyecan verici birikim ve gelişmenin ürünüdür) ilişkili gazetecilik içgüdüsüdür.
Pinker ayrıca sosyal ilerlemenin koruyucusu olarak basının ahlaki taraftarlığının, olumlu ve iyi yanları müjdelemek yerine skandallar ve yolsuzluklara dalmaya öncelik vermesini gerekli kıldığını da ekliyor.
Diğer yandan Davis, iki temel dayanağı Thomas Hobbes ve René Descartes ile Aydınlanma’nın felsefi yapısının dönüştüğü şeye şiddetli bir eleştirel tanım sunar. Hobbes ve Descartes’ın katkıları, 1618-1648 yılları arasında Avrupa’yı parçalayan Otuz Yıl Savaşları’nı üreten dini aklın egemenliğinden kurtulmayı sağlayacak felsefi altyapıyı oluşturmuştur.
Hobbes, savaş, barış ve şartları arasında keskin bir ayrım yaparak insanlık ilişkilerine hükmeden sosyal sözleşme düşüncesinin zeminini hazırladı. Descartes, benzer bir ayrımı akıl ve beden arasında yaparak insanların teolojik kesinlikler ve varoluşun gizemlerine sahip olmakla mücadele ettiği bir dünyada şüpheye dayanan bir dünyayı anlama metodu tesis etti.
Davis, teknoloji ve ekonominin barış ve savaş davranışları arasındaki farkı kaldırdığı ve insanlığın daimi bir endişe ve dikkat hali içinde bulunmasına yol açtığı sonucuna varıyor. Çünkü barış yanılsamasının en güçlü olduğu anlarda bile insanlık sessiz ve sürekli bir savaş tarafından kuşatılmıştır. Örneğin, New York gibi güvenli bir şehrin aniden 11 Eylül Saldırıları’na maruz kalması gibi...
Davis’e göre psikolojinin gelişimi de zihin ve beden arasındaki sınırları ortadan kaldırarak insanların rasyonel seçimleri düşüncesini, bu seçeneklerin üretiminde duygu ve içgüdüye hiçbir rol vermeden deneylemiştir.
Diğer yandan Davis, Pinker’ın Aydınlanma yolunda küçük semptomlar saydığı medyanın rolü, olayların hızı ve bilgi tüketim kalıplarını insanların tepki ve seçeneklerinin oluşmasında, dolayısıyla dünya genelinde politika, otorite ve meşruiyet üretiminde stratejik katkıları bulunan semptomlar saymaktadır.      
ABD’nin eski Başkanı Barack Obama’nın yemin töreni konuşmasına katılanlar ile Trump’ın konuşmasına katılanların sayısı hakkında tartışma patlak verdiğinde Trump, tartışmanın bilimsel ve nesnel ölçüm yöntemleriyle belirlenebilecek iki sayı arasında değil iki duygu arasında olduğunu söylemişti. Ona göre bu, kendisini sevenler ile nefret edenlerin sayısı ile ilgili bir tartışmaydı. Trump’ın kendisi, korona sahnesindeki varlığı, rasyonalitenin yeniden öncelik kazanması umudunu canlandıran Fauci’nin uyarıları karşısında çalışkan bir öğrenci gibi duruyor.