Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

​Kehf suresinde yer alan kıssa ve meseller bize ne söyler?

Kur’an’ın vermiş olduğu bilgi ve yönlendirmelerin bir amaca yönelik olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçekliktir. Bunun temel nedeni Allah Teâlâ’nın abes ile iştigal etmekten münezzeh ve uzak olmasıdır. Zira insanlar boş yere ve oyun olsun[1] diye yaratılmış değillerdir. Her şey bir takdir/plan doğrultusunda var edilmiş olduğuna göre Kur’an’da yer alan kıssa ve mesellerin zikredilmesinin /anlatılmasının da bir amacı ve hedefi vardır. Zemahşeri (ö. 538/) Maide suresi 27. ayetinde geçen “hak ile” ifadesini “doğru bir amaca uygun olarak”[2] açıklar. Yani kıssa ve meseller laf olsun diye zikredilmezler vermek istedikleri bir mesaj, anlatmak istedikleri bir amaç vardır.
Bu çerçeve içerisinde Kehf suresinde yer alan beş kıssa/meseli ele alıp bunların anlatılmasındaki gaye ve mesajları tespit etmeye gayret edeceğiz. Bir köşe yazısı için çok uzun bir çalışma olacağından dolayı her bir kıssa/meseli ihtiva edecek müstakil bir yazı düşünüyoruz.
Kehf suresinde değinilen beş kıssa-mesel;

  1. Ashab-ı Kehf Kıssası
  2. İki Adam Meseli
  3. Hz. Âdem-İblis Kıssası
  4. Hz. Musa-Salih Kul Kısası
  5. Zülkarneyn Kıssası.

Surede değinilen bu kıssa ve mesellerin her birini müstakil bir yazı olarak planlıyoruz. Bu yazımızda “Ashab-ı Kehf kıssasını” yukarıda değindiğimiz çerçeve içerisinde değerlendirmeye gayret edeceğiz. Bunu yaparken de Kur’an’da meseller üzerinde çalışan bir öğrencimin[3] notlarından da yer yer istifade ettiğimi belirtmek isterim.

Ashab-ı Kehf
“Neden bu kıssaya Kur’an’da yer veriliyor?” sorusu üzerinde önemle durulması gereken bir sorudur. Rivayetlere göre, Hz. Peygambere onlarla ilgili soru sordular bu sebeple onların hikâyesi anlatıldı. Kanaatimce bu yeterli bir gerekçe değildir. Esas gerekçe onların göstermiş oldukları örnek tavrın başta vahyin ilk muhatapları olmak üzere kıyamete kadar bütün insanlara rol model olarak sunulmasıdır. Zira onlar, kendilerini ölümle tehdit eden sahte Rablerin tehditlerine ve toplumlarının baskılarına aldırış etmeden yalnız Allah’ı Rab bilen ve sadece onu İlah tanıyarak onun rızasına yönelen yiğitlerdi.
Onlar, imanları tehlikeye girdiği andan itibaren, tâğutların fitneleriyle karşı karşıya kalıp ya öldürülme ya da zorla işkenceyle dinlerinden döndürülme tehlikesiyle burun buruna geldikleri bir anda sayılarının azlığına bakmadan, güçsüzlüklerini hesap etmeden Allah’a güvenerek şanlı bir kıyamda bulunmuşlardı.[4] İşte bu sebeple kıyamete kadar örnek olabilmeleri için sergiledikleri bu tavırla ölümsüzlüğe eriştirilmişlerdir.
Gelin kıssada ön plana çıkanlara bir göz atalım…

Dakyanus
Rum ülkesini dolaşıp putperestliği kabul etmeyen Hristiyanları öldürmesiyle tanınan; insanları, tağutlara (putlara) ibadet etmeye zorlayan bir zalim kral…

Ashab'ı Kehf /Mağara arkadaşları…
Hz. İsa’yı Rab kabul etmeyerek zulme direnen, putları reddedip, şirke bulaşmayarak tek ve bir olan Allah’a yönelen, “Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir, O'nu bırakıp başka bir tanrıya yalvarmayız, yoksa andolsun ki, bâtıl söz söylemiş oluruz” diyen, kalplerine sabır ilham edilen, sebat verilen ve kalpleri Yüce Allah tarafından kuvvetlendirilen bir grup genç…
Kehf’in ev sahipliğinde sayılarını ve kaldıkları süreyi en iyi Yüce Allah’ın bildiği, yüce kelamında da “insanların azı onların sayısını bilir” dediği; İbn-i Abbas’ın da “ben o azlardanım” diyerek sayıyı yedi ve bir de köpek olarak bize bildirdiği kutlu şahsiyetler…
Yüce Allah'ın kudretiyle uyuyan, rahmetiyle uyanan; şehre tevhid ehli bir kral geldiği zaman uykudan uyandırılan ve hakikatlerle yüzleşen… Zalim kral döneminde yapmış oldukları; "Rabbimiz! Katından bize rahmet ver ve işimizde doğruyu göster, bizi başarılı kıl" duaları kabul olmuş ve kurtuluşa ermiş yiğitler…

Kıyam…
Kıyam; ayağa kalkmak, doğrulmak demektir. Kıyam müminin diniyle doğrulması, dinini imanını ayağa kaldırması demektir.
Kıyam; içinde yaşanılan toplum Allah’ı bırakıp başka ilah ve mercileri hayatında egemen kılmışken, bütün bunlara karşı kalkıp; "Rabbim, göklerin ve yerin Rabbidir, O'nu bırakıp başka bir tanrılara yalvarmam” diye haykırmaktır…
Kıyam; kişinin inancıyla çevresini, babasını, anasını, çoluk çocuğunu, akrabalarını ve tüm toplumu doğrultmak için doğrulmasıdır…

Mağara…
Dakyanus’un kapısının ördürülmesini emrettiği “Açlıktan, susuzluktan ölsünler, mağaraları kabirleri olsun” dediği ama iman edilen Rabbin lütfuyla rahmetin yayıldığı ve işlerde kolaylığın gösterildiği bir mekâna dönüşen, ilahi bir emirle misafirlerini üç yüz dokuz sene muhafaza eden, Hıra’nın, Sevr’in kardeşi olan o kutlu sığınak…

Güneş…
"Doğduğu zaman, mağaralarının sağ tarafına yönelen, battığı vakit de onların sol yanını vurup giden", direkt üstlerine değmeyerek yıllar yılı Allah’ın izni ile uyuyanları koruyan bir ayet…

Ba’s/uyandırılma-yeniden diriltilme…
Allah'ın sözünün gerçek olduğu ve kıyametin kopmasından şüphe edilemeyeceği gerçeğinin bilinmesi için yapılan bir hatırlatma…

Köpek…
Onlar mağaranın içinde uyurlarken,  mağaranın ağzında ayaklarını yaymış bekleyen, tıpkı içerdekiler kadar canlı, içerdekiler kadar diri ve onları koruyucu…
Ve son olarak Racmenbilğayb/Karanlığa taş atmak…
Ayetlerde verilmek istenen mesajı anlamaya çalışmak yerine bizleri hiç mi hiç ilgilendirmeyen konularda tartışmak…
Sayıları; üç müydü, beş miydi, yedi miydi?..
Kaç yıl uydular? Adları neydi? Yaşadıkları yer Afşin mi? Tarsus mu? Efes mi? Lice mi? Yoksa İspanya, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan ve Doğu Türkistan mı?..

Yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız muhtevasıyla Ashab'ı Kehf Kıssası, gafletten uyanmak isteyenleri uyandıran, yeniden dirilişe dair Yücelerden gelen apaçık bir ayettir. Bu ayet bizlere şu gerçekleri salık verir:
Bir gün, çevremizdeki küfür ve şirk bizi boğacak, bizim kulluğumuza imkân vermeyecek, bizi fitnelere düşürerek dinimizden imanımızdan edecek bir noktaya gelmişse ve onlar gibi yapacağımız bir şey kalmamışsa, kendilerini ilahlaştırmış tüm tâğutlara ve içinde bulunduğumuz şirke batmış topluma karşı şanlı bir kıyam gerçekleştirmek için üzerimize düşeni yapmak zorundayız.
Bu genç yiğitlerin hikayesi; “Bozulmuş, yozlaşmış ve kokuşmuş kıymet ifade edecek herhangi bir değere sahip olmayan bir toplum içerisinde direnerek mi yaşamalı, yoksa yeri geldiğinde inancını yaşayabilmek için böyle bir toplumu terk mi etmeli?” sorusuna bir cevap arayışında olanlara cevap gibidir.
Yani inancınızı yaşayabileceğiniz yer bulmuşsanız bunun mağara veya saray olmasının bir önemi yoktur. Siz mağaraları saraylara tercih edebilecek bir teslimiyet gösterebilmişseniz Allah, sizin yanınızdadır ve sizin işinizi kolaylaştırıp sizin hidayetinizi arttırır. Zira uyutan uyandırmaya, öldüren hayat vermeye, yok eden tekrar var etmeye muktedirdir. Kula düşen mi?
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar”[5] düsturunun gereğini yapmaktır...
[1] Mü’minun 23:115
[2] Zemahşeri, El-Keşşaf, I:611.
[3] Ayşe Seyithanoğlu, Danışmanlığını yaptığım ”Maksatları Ve Mesajları Bakımından Kur’ân Meselleri” adlı Yüksek Lisans Tezi hazırlamıştır.
[4] Ali Küçük, Besairu’l Kur’an, Kehf Suresi  8. Ayet.
[5] Muhammed 47:7