Fuad Matar
Lübnanlı gazeteci, araştırmacı yazar.
TT

Irak söyledi, İranlı Lübnan ise hala yutkunuyor

Dikkatli düşünmeyi icap ettiren bir tesadüf. Cezayir Cumhurbaşkanının istihbarat başkanını görevden aldığı ve en önemli güç merkezlerinden birinin başında bulunan bu ismin yaşananlardan sonra yargılanmak için cezaevine gönderildiği bir zamanda, Mustafa el-Kazimi (Üzerinde uzlaşıya varılmış bir aday olarak Cumhurbaşkanı Berham Salih tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilene kadar Irak istihbarat başkanı olan) görevini yerine getirmeye çalışıyor. Bu görev,  İran rejimine ve özellikle de Devrim Muhafızlarına bağlılık rüzgarlarının savurduğu bir Irak başbakanı değil de gerçekten Irak’ın başbakanı olabilecek kişinin seçilmesinin zorlaştığı bir anda hükümeti kurmaktır.
Zira mevcut Irak rejiminde, bir zamanlar Devrim Muhafızlarının en güçlü generallerinden olan Kasım Süleymani’nin yumruğu, Irak’ta hükümetin başına kimin getirileceği ile ilgili istişarelerde baskın olurdu ve bu baskı başbakan seçildikten sonra artardı.
Bir istihbarat başkanının görevden alınması ve yargılanmak üzere cezaevine konulması Arap dünyasında yeni bir husus değil. Bunun birçok örneklerinden biri de Enver Sedat döneminde Mısır istihbarat başkanının başına gelenlerdir. Fakat yeni olan, Irak’ta olduğu gibi rejimin hükümeti kurma krizini sona erdirmek için uzlaşı ile istihbarat başkanını hükümeti kurması için seçmesidir.
Yaşanan uzlaşı, sabırların zorlandığı ve işe yaramaz tartışmaların yürütüldüğü uzun bir süreden sonra zorunlu olarak gerçekleşen bir uzlaşıydı. Bu süre içerisinde Irak, etrafında ırmağın suları akarken alev almış yangınları söndürecek kimsenin olmadığı bir sahne gibiydi. Bir yanda devrim, öte yanda çoğalan ve köklü bir tarihe sahip ulusal orduyu zayıflatan küçük “ordular”, el konulmuş bir irade ve kademeli olarak Farslaştırılan bir kamu politikası vardı. Her şeyden önemlisi, dinmeyen ve sahiplerinin ABD’nin Irak’tan çıkmasını talep eden intikam çağrıları vardı. Baba Bush ve sonrasında oğlunun kişiliğinde ABD’lilerin, politikaları ve savaşları ile Baas rejimini devirip yerine istediklerini getirerek Irak ulusal gücüne el koyanlar olduklarının unutulması vardı.
Sabırdan bahsedildiğinde, Cumhurbaşkanı Berham Salih’in hoşgörüsü ve sabrı, hükümeti kurma krizini yönetimi; uzun tartışmalar ve öne sürülen birçok kabul edilemeyecek şartlardan sonra da olsa sadece yeni hükümet krizinde değil bir ülke olarak Irak için, dış müdahaleler sayfasını kapatmadıkça bir çözüm olmadığına kanaat getirilmesi için bir etken oluşturdu. Bu sayfa kapandığında hükümeti kurma ilkeleri aynı zamanda Irak’ın dengeli Arap ilişkileri ve ölçülü uluslararası ilişkilerine karşı kilitli kapısını açacak anahtar da olacak.
Cumhurbaşkanı Berham Salih geçen yılın aralık ayının sonunda Süleymaniye’yi ziyaret ettiğinde, bir düzen noktası kaydediyordu. Kökü Irak topraklarında ama dallarından ve meyvelerinden komşu İran’ın yararlandığı, her türlü ideolojik, finansal ve ticari amaçları için kullandığı bir ağaca benzeyen bir hükümet kurulmasını şart koşanların ısrarlarına kesin bir şekilde karşı olduğunu tescilliyordu. Irak’ın ötekini tehdit etmek için kullanılan silahtaki bir kurşun gibi olmasına itirazını sunuyordu. Burada öteki ile kastedilen, birçok yerde ve yoğun bir biçimde kötülük ve müdahalelerden arınmış bir İran komşuluğu isteyen Körfez ve Arap ülkelerinde endişe kaynağı olan devrimci bir odak noktası değil devlet olması için İran’a yaklaşımını değiştirmesi çağrısında bulunan uluslararası toplumdur.
Cumhurbaşkanı Berham, Süleymaniye’deki mevcudiyeti ve İran’ın finansal gücünün kademeli olarak erimeye başlaması ve bunun Irak, Lübnan ve Yemen’deki uzantılarına yansımaları aracılığıyla dış güçlerin diktelerine karşı çıktı. Sonrasında inatçı ve kibirlilerin ne yapacağını bilememesine neden olan korona sürprizi, Irak’taki İran lobisinin durumu kendi istediği gibi değil doğru bir şekilde okumasını zorunlu kıldı. Buna dayanarak geleneksel engelciler, Cumhurbaşkanı Salih’in bakış açısını ve tüm tarafları memnun edecek bir hükümet kurması için İstihbarat Başkanı Mustafa el-Kazimi’yi görevlendirme düşüncesini kabul ettiler. Bu taraflar bunu, Irak’ta insanların 10 zorlu yıl boyunca yaşadıkları zorunlu şartlar nedeniyle kabul etmek zorunda kaldılar.
Mustafa el-Kazimi’den önce hükümeti kurmakla görevlendirilenlerden biri olan Adnan el-Zürfi de Irak’ın itibarına ve güvenirliğine zarar veren tutumları düzeltecek lokomotifin ilk istasyonlarının temelini atacak gerçekçi bir vizyona sahip olan bir başka isimdi. Ancak Mustafa el-Kazimi üzerindeki uzlaşı, Başkan Trump’ın 13 Mart 2018’de CIA Direktörü Mike Pompeo’yu devletin ikinci en önemli mevkiine atamasına benziyor. Keza Ronald Reagan’ın dönemin CIA Direktörü Baba Bush’u başkan yardımcısı görevi için seçmesine de.
Korona ve yenilenen DEAŞ tehlikesi geriler gerilemez Irak’tan beklenen, rol ve yükseliş açısından umut edildiği gibi olmasıdır. Bilhassa, hükümetini kuracak kişinin yol haritasını, şu veya bu tarafı ya da görevlendirilmesine karşı çıkanları hesaba katmadan belirlemiş olduğu göz önüne alınırsa. Nitekim Mustafa el-Kazimi yol haritasını az ve öz taahhütler ile şu şekilde özetledi: “Egemenlik kırmızı çizgidir. Irak’ın onurundan taviz verilemez. Irak Iraklılarındır ve kararları çocuklarının elindedir. Silahı devletle sınırlamaya çalışacağız. Silah ne bireylerin ne de grupların ayrıcalığı olmamalıdır. Ulusal egemenliğimiz her şeyden önce gelmektedir. Dış ilişkilerimiz saygı ve dengeyi temel almalıdır. Irak hiç kimseye tabi değildir. Devlet belirli bir parti, dini grup ya da dinin değildir. Devlete güvenmeliyiz. Hiçbir Iraklının dış güçlere bağlı olmakla suçlanarak herhangi bir iç veya dış taraf tarafından aşağılanmasına izin vermeyeceğiz. Yerlerinden edilmiş insanların evlerine dönmesi geri adım atmayacağım bir hedeftir.”
Bu taahhütlerin anlamı, bundan sonra Irak ile ilişkilerini bu çizgiler-ilkelere göre düzenlemesinin İran rejiminin çıkarına olacağıdır. Bunların yerine getirilmesi, Arap komşularının kendisinden hoşnut olduğu ve komşusu İran’ın üzerindeki yükünü hafiflettiği, bölgede dikkate alınan bir güç olarak Irak’ın geri dönüşünün önünü açabilir. Böylece Irak yavaş yavaş ikici en büyük petrol üretici konumunu yeniden kazanabilir. Halkının ihtiyaçlarını karşılayabilir ve devrimcilerin taleplerini yerine getirebilir. Borçlarını ödeyebilir. Sıkıntı içindeki bir ülkeden bölge haritasındaki konumunu geri kazanan bir ülkeye dönüşebilir. Mustafa el-Kazimi’nin yol haritasının uygulanmasına başlandığı sürece bütün bunlar gerçekleşecektir.
Berham Salih- Mustafa el-Kazimi ikilisinin yaptıkları, vatanlarını, onurunu ve istikrarını gerçekten korumak, devrimci aşırılıklardan uzak tutmak, tökezlemesine neden oldukları oluşumu düzeltmek ve yeniden hak ettiği konuma geri getirmek isteyenler için bir örnektir.
Lübnan’daki ikilinin de bunu örnek almasını ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın Berham Salih gibi olmasını umuyoruz. Hasan Nasrallah’ın, Mustafa el-Kazimi’nin dile getirdiklerini yutkunmadan dile getirmesini temenni ediyoruz. Unutmayalım ki, Lübnan Irak’ın el-Kazimi örneğini kopyalamaya en çok ihtiyacı olan ülkedir. Aynı şekilde Devlet Başkanı Beşşar Esed de kalan heybeti ile el-Kazimi’nin yol haritasını benimserse Suriye, ulusal tarihini en karanlık gölgelerle gölgeleyen İran-Rus örtüsünden kurtularak yeniden Suriye Arap Cumhuriyeti olabilir. Allah doğru yola sevkedendir.