İslam dünyasının içerisinde bulunduğu durum, maalesef içi açıcı değil.
Müslümanların emperyalizmin sultası altında ya da emperyalistlerle iş tutan yerli sömürgeci rejimlerin sultasında yaşamaktalar.
Siyasal bağımlılığın yanı sıra sosyal açıdan da kokuşmuşluk yaşanmakta. Düzensizlik, tembellik, adamsendecilik ve ahlaki bunalım Müslüman toplumlara yayılmış ve bir yaşam tarzı haline gelmiş.
Bu tarz, ilim ahlakının da kaybolmasına ve taklitçilik kolaycılığının yerleşmesine zemin hazırlıyor bu durum...
Özellikle İslami yorumlar ve fıkıh ekollerinin “dinleştirilmesi” mezhepçilik-taifecilik hastalığını beslemekte.
Mezhep, İslam’ı anlama ve yaşama yolunda ortaya konan bir yorumlama biçimiyken, bu yorumlama tarzını, yegane hakikatle özdeşleştirme aşırılığı, Allah’ın dinini kulların yorumlarıyla karıştırmaya sürükledi.
Kulların yorumlarını mutlaklaştırma ve Allah’ın diniymişçesine sahiplenme tavrı, maalesef bugün Sünni’si ve Şii’si Müslümanların genelinde yaygın.
Bu hastalığa örnek olarak, 72 Fırka rivayetine dayanarak kendisi dışındakileri “sapık” ilan eden ve kendisini “Hakk Mezhep” olarak tanımlayan “Sünnici” tutum’un karşısında “Şia=İslam” anlayışını dillendiren “Şiici” tutumu gösterebiliriz.
Sünniler arasında da birliğin olduğunu söyleyemeyiz. Sünni dünyanın içinde yer alan Sufiler ve Selefilerin kadim kavgası bu duruma örnek...
Bu tablo, coğrafyamızda iç savaşlara, kamplaşmalara, suizanlara zemin hazırlamakta.
Mücahidlerin Allah adına ama mezhepleri/meşrepleri için(!) birbirlerini vurmaları, tarihe bizim günahımız ve zilletimiz olarak geçmekte...
Peki, bu tabloya karşı ne yapabiliriz?
Rabbimiz ortak geleneğe sahip olduğumuz yola Müslüman olarak çıkan ama yolda başkalaşarak Yahudilere ve Hıristiyanlara dönüşen Ehl-i Kitap ile ortak noktalarda buluşmamızı isterken, neden Muhammed (sav)’e iman ettiğini, Kur’an’ı rehber edindiğini söyleyen kesimler kendi aralarında ortak noktalarda buluşmasınlar?
Bunun için atılması gereken en önemli adım tevhit konusunu güncel sorunlarımızla irtibatlandırarak güncelleştirmek olmalıdır.
Bu açıdan “Ehl-i Kitab”laşma mikrobuyla hastalanma ihtimaline karşı “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” misali Kur’an’da yeralan Ehl-i Kitap ayetleri bize yol gösterebilir.
Ehl-i Kitab ne yaptı da vahdeti bozdu; bunu anlarsak ne yaparsak vahdeti sağlayabiliriz? Sorusunun cevabını bulabiliriz.
1- Kendini Temize çıkartmak: 4/49, 2/211
2- Çekememezlik 42/14, 3/19
3- Kitapta buluşmamak-hakem kılmamak 3/184, 35/32
4- Din adamlarını Rabbler edinmek İnsanları mutlaklaştırmak 3/63-64
Müslümanların yaşayan ortak noktaları:
1- Kur’an
2- Mütevatir ameli Sünnet-İbadetler
3- Ortak sorunlar-Emperyalizm-Dünyevileşme
4- Ortak tarihimiz birlikte yaşama deneyimimiz
5- Ahlaki kaygıda buluşabilmek
أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا
الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ
İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir. 57/16