Abdulaziz Hamad Uveyşik
Körfez İşbirliği Konseyi Siyasi İşler ve Müzakereler Yardımcı Genel Sekreteri
TT

Devrim Muhafızları salgını kullanarak imaj tazeliyor

İran’da yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının yayılması başta Devrim Muhafızları olmak üzere radikaller arasında şaşkınlığa ve karışıklığa yol açtı. Ancak Devrim Muhafızları çok geçmeden Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ve Ukrayna uçağının düşürülmesi ile sarsılan prestijini geri kazanmak için kendisini kullanmaya başladı.
Bunun için hem içeride hem de dışarıda gerilimi tırmandıran adımlar attı. Bugünler de yaptığı en garip şey ise işgal altındaki BAE adaları dahil Basra Körfezi’ndeki ıssız adalarda yerleşimi açmaya teşvik eden açıklama oldu.
İran Devrim Muhafızlarının hesaplarında barışa yer yok. Aksine güç ve yanıltıcı propaganda ile nüfuzunu güçlendirmeye çalışıyor. Askeri kapasitesini pekiştirmek için ekim ayında İran’a uygulanan silah alım-satım yasağının kaldırılmasını umut ediyor. Genel seçimlerde destekçilerinin parlamentoda çoğunluğu elde etmelerinden sonra 2021’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de kendi adayının kazanmasını sağlamayı umuyor.
Kasım Süleymani’nin ocak ayının başında öldürülmesi, İran’ın güçlü bir karşılık vermekten aciz olduğunu meydana çıkardı. Yenilmez bir güç olarak Devrim Muhafızlarının imajında da bir çatlağa neden oldu.
Bundan bir hafta sonra Devrim Muhafızlarının, Ukrayna sivil uçağını düşürmesi ve uçuş ekibi ile çoğu İranlı ya da İran asıllı olan tüm yolcularını öldürmesi de bir başka çatlağa yol açtı. Bu olay, özellikle suçunu başarısız bir şekilde örtmeye çalışmasından sonra Devrim Muhafızlarının izolasyonunu artırdı. Başkent Tahran’a ulaşan geniş çaplı protesto gösterileri ile binlerce İranlı kendisine meydan okuma cesareti gösterdi.
Buna rağmen Devrim Muhafızları ayakta kalmayı ve şubat ayında yapılan genel seçimleri kendi lehine olacak şekilde dizayn etmeyi başardı. Seçim soncunda Radikaller 221 sandalye kazanırken Reformcular sadece 21 sandalye kazanabildi. Eski parlamentoda var olan sınırlı muhalefet tamamen ortadan kaldırıldı. Devrim Muhafızlarının yeni siyasi hedefi, 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerini adayının kesin olarak kazanmasını sağlayacak şekilde dizayn etmek. Zamanı geldiğinde Hamaney’in yerine geçecek ismi belirlemek ise Devrim Muhafızlarının hala en büyük hedefi. Bu da, halefini belirlemeye hazırlık olarak Dini Lidere yakın olmasını ve olup bitenleri takip etmesini gerektiriyor.
İran’da korona salgını genel seçimler sırasında keşfedildi. İran makamlarının salgını kontrol altına almakta başarısız olmaları, rejim ve Devrim Muhafızlarının prestijine indirilen bir başka darbeydi. Ancak Devrim Muhafızları vakit kaybetmeden durumu kendi lehine çevirmeye başladı. Bunu, içeride ve bölge ülkelerinde Devrim Muhafızlarına prestijini ve etkisini geri kazandırmayı amaçlayan çeşitli yollar aracılığıyla gerçekleştirdi.
Devrim Muhafızları ilk olarak, bizzat kendisi çeşitli kurumlar aracılığıyla İran’da yaşamın kilit noktalarını kontrol ediyor olmasına rağmen koronavirüsün yayılmasının suçunu, Ruhani hükümeti ve sivil makamlarına attı.
İkincisi, Devrim Muhafızlarına bağlı medya organları kendisinin ve Lübnanlı Hizbullah başta olmak üzere bölgedeki vekillerinin hastalara yardım çabalarını, salgından etkilenen ailelere yardım etmekte sivil makamlarlar yarışmalarını ön plana çıkardılar.
Üçüncüsü, bölgedeki gerilimi tırmandırdı. Nisan ayı ortalarında ABD donanması, Devrim Muhafızlarının Basra Körfezindeki kuvvetlerine yönelik provokasyonlarının arttığını açıkladı.
ABD Başkanı Trump İran’a sert bir tehdit yönelttiğinde ise Devrim Muhafızları, bu tehdidi küçümseyip alay etmekte, hatta bu tehdidini yerine getirmesi için kendisine meydan okumakta    Cumhurbaşkanı Ruhani ve Dışişleri Bakanı Zarif ile yarıştı. Askeri Sözcüsü, 29 Nisan’da ABD’yi şu sözlerle tehdit etti: “ ABD’liler kara sularımıza veya halkımızın çıkarlarına karşı ne kadar küçük olursa olsun herhangi bir düşmanca harekette bulunurlarsa İran’ın kendilerine sert bir şekilde karşılık vereceğini keşfettiler”. Bunlar içi boş tehditlerdi ama içeriye yönelikti.
Dördüncüsü, Ruhani ve Zarif’in Körfez ülkeleri ile yeni bir sayfa açma ihtiyacı ile ilgili açıklamalarını görmezden gelerek bu ülkelerle gerilimin seviyesini yükseltti. 30 Nisan’da Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı Ali Rıza Tengsiri, Arap (Basra) Körfezi’nin bir Fars körfezi, özellikle Bahreyn ve Kuveyt’e atıfta bulunarak tüm Körfez bölgesinin İran’a ait olduğu teranesine geri döndü.
Tengsiri, Dini Liderin Basra Körfezi’nin Fars doğasını öne çıkarmaya verdiği öneme dayanarak 1971’de İran tarafından işgal edilen BAE’ye ait adalar dahil körfezdeki adalarda İranlılar için yerleşim yerleri kurulması talimatını verdiğini söyledi. İran’ın Küçük ve Büyük Tunb adalarında iki havalimanı inşa ettiğine ve İranlı sivillerin bu adalara yerleşmelerini kolaylaştırmak için altyapının tamamlanacağına işaret etti.
Bu gerilimi tırmandırıcı açıklamaların, Basra Körfezi’nin Fars körfezi olduğu, Fars unsurunun egemenliği ve üstünlüğü iddialarının Devrim Muhafızları destekçileri arasında popüler olduğu açık. İran rejimindeki üst düzey yetkililer bile bunları dillendiriyorlar. Ancak asıl sorgulanması gereken, Devrim Muhafızları destekçileri dışında İran halkının bu şovenist ve zamanı geçmiş düşünceleri ne ölçüde desteklediğidir. Özellikle İran’ın kendisinin farklı kültür, dil ve etniklerin bir karışımı olduğu göz önüne alındığında.
İran Devrim Muhafızları, destekçi kazanmak ve düşmanlarıyla savaşmak, İran’daki protestoculara karşı baskıcı politikalarını ve sınırları dışındaki müdahaleleri haklı göstermek için geleneksel ve yeni medyaya güveniyor. Propaganda mekanizması muhatabına göre farklı yollar izliyor. Şovenist düşünceleri İran’da dindar olmayan kesimin desteğini almak için kullanıyor. Aynı zamanda İran içinde ve komşu ülkelerdeki dindar Şiileri harekete geçirmek için mezhepçi düşünceye güveniyor. Mezhepçiliğe ve şovenist düşüncelere inanmayanları saflarına katmak için ise ABD hegemonyasına karşı mücadele çağrılarını kullanıyor.
Temmuz 2015’te nükleer anlaşmanın imzalanmasından bu yana Devrim Muhafızlarının sicilinde gerçekten barış istediğine dair hiçbir işaret bulunmuyor. Hatta tam aksine, anlaşmayı bölgede daha da genişlemesi için bir ruhsat olarak gördü. Son beş yılda Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’deki müdahalelerini artırdı.
Dolayısıyla, nükleer anlaşmayı onaylayan 2231 sayılı Güvenlik Konseyi kararı gereğince İran’a uygulanan silah yasağının gelecek ekim ayında kaldırılması büyük bir hata olacaktır. Bu kararın sahipleri o dönemde, İran’ın anlaşma imzalandıktan sonra bölgedeki istikrarı sarsıcı politikalarını değiştireceğini ve bunun beş yıl sonra yani 2020’de İran’a uygulanan silah alım-satım yasağını kaldırmaları için bir gerekçe olabileceğini düşündüler. Ancak bu gerçekleşmediği (İran’ın müdahaleleri sona ermediği) için genişlemeci politikalarını değiştirene kadar İran’a uygulanan silah ambargosunun uzatılması bir gerekliliktir.