Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Korona sonrası ‘kâbus’

Dünya ülkelerinin korona kriziyle ve sonuçlarıyla mücadelesinde şu ana kadar harcadığı para yaklaşık 15 trilyon dolara ulaştı. Washington Post'ta yer alan istatistiklere göre sadece ABD yaklaşık 6 trilyon dolar harcadı. Bu rakamların artması muhtemeldir. Zira ekonomistlerin dediği gibi korona şokunun hala ilk aşamasında bulunuyoruz. Karantinadan çıkış ve kademeli bir şekilde hayatın normalleşmesi yönünde ilk adımlarımızı atarak ikinci aşamaya doğru ilerliyoruz.
Hiç kimse koronavirüs hayatımızda olduğu sürece insanların sokaklara, ofislere, fabrikalara ve okullara dönmeleriyle neler yaşanacağını bilmiyor. Dünya bir tedavi ve aşı bulma umuduyla yapılan çalışmaların sonuçlarını dört gözle beklerken, bilim adamları ikinci veya üçüncü bir dalga olasılığına karşı uyarıyor. Fakat hayatın tekrar normale dönmesi kaçınılmazdır. İnsanların sürekli bir hapis hayatını kaldıramaması gibi devletler de kriz ve sonrasındaki devasa harcamalarla birlikte bu ekonomik durgunluğa dayanamaz.
Kriz ve sonuçları karşısında yapılan harcamalar ne kadar korkutucu görünse de ülkelerin hazinelerinin kilidini açmaları ve krizin üstesinden gelmek için bütün kaynaklarını, çabalarını ve enerjilerini seferber etmeleri dışında bir seçenekleri yok. Hükümetlerin salgın karşısında insanları korumak için işyerlerinin ve fabrikaların kapatılması, tüm faaliyetlerin durdurulması ve karantina tedbirinin uygulanması dışında bir şeye sahip değildi. Ayrıca çalışanların maaşlarını ödemeye devam etmek, kamu sektörü haricindeki kişilere destek sağlamak, kan kaybeden şirketlere mümkün olduğunca yardım etmek ve sağlık sektörü harcamalarını karşılamak zorundaydı. Bütün bunlar ‘olağanüstü tedbirler ve büyük ekonomik kurtarma paketleri’ ile yapıldı.
Hemen hemen bütün ülkeler, ekonominin çöküşünün yanı sıra talep ve ihracattaki düşüşler ile birlikte ekonomik bir büzülmeye maruz kaldı. Bu, önümüzdeki dönemde bir bütün olarak küresel ekonominin hareketine yansıyacaktır. ABD ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 4,8 oranında küçüldü. Aynı süre zarfında Çin ekonomisindeki düşüş yüzde 6,8 oldu. Bu ülkeler, dünyanın en büyük ekonomilerine sahip olan ülkelerdir. Bu her iki ülkede yaşananların geri kalan ülkelerin ekonomilerinin daralmasında ciddi etkileri olacaktır.
Uluslararası Para Fonu (IMF), yaşanan krizin bir neticesi olarak küresel ekonominin 2020'de yüzde 3,3 oranında büyüyeceği yönündeki tahminlerini revize etti ve dünyanın bu yıl yüzde 3'lük bir daralmayla karşı karşıya kalacağı hususunda uyardı. Bu oranın ne anlama geldiğini anlamak için 2008 ve 2009'daki küresel mali kriz sırasında yaşananlara göz atılabilir. O sıra son 70 yıl içerisindeki en büyük ekonomik şoklar olarak değerlendirilen söz konusu mali krizlerdeki daralmanın oranı yüzde 1,8'i aşmadı. Bununla birlikte tek sorunumuz bu değil. Bugün işsizlik oranlarında büyük bir artış yaşanıyor ve birçok şirket ve işletme korona nedeniyle çöküşün eşiğine sürükleniyor. Yalnızca ABD’de işsizlerin sayısı 38 milyona yükseldi. Bu, Büyük Buhran'dan bu yana işsiz sayısında kaydedilen en yüksek rakam. Diğer ülkelerde işini kaybedenlerin sayısı da buna eklenince tüm insani ve ekonomik yansımalarıyla birlikte korkutucu bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz görülüyor.
Bunlarla birlikte yaklaşmakta olan ekonomik kriz şu dört noktada özetlenebilir:
1) Dünya, pek çok kişinin dile getirdiği gibi büyük bir bunalım ve buhranla karşı karşıya bulunuyor. Bu, ekonomistlerin karşısında şaşkına döndükleri bir durumdur. Çünkü bir dizi problem iç içe geçmiştir ve durumun tedavisi çelişkiler içermektedir. Buna yüksek işsizlik oranları ve yüksek enflasyon ile birlikte zayıf ekonomik büyüme de eşlik etmektedir. Enflasyonla mücadele etmek ve düşürmek için atılan her adım bu buhranın derinleşmesine katkıda bulunabilir. Karmaşık bir düğüm olan bu durumun üstesinden ancak sabırlı olunarak ve cesur adımlar atılarak gelinebilir.
2) Krizin yankıların, ABD ve Çin arasındaki çatışma ve yoğun rekabeti daha da körükleyeceği tahmin edilmektedir. Çin diğer devletlerden önce salgını kontrol altına almayı başardı ve ekonomik faaliyetine devam etti. Böylece ekonomik olarak kendini toparlama konusunda diğer devletlerin önünde yer alacak. Bu Çin’in uluslararası pozisyonu destekleyecek ve ekonomik liderlik konusunda ABD karşısında elini güçlendirecek. Pekin krizden yararlanacak ve devasa mali fazlalığını küresel pazardaki büyük şirketleri satın almak için kullanacak. Böylece Batı ve gelişmekte olan pazarlardaki varlığını güçlendirecek. Bu, artan Çin etkisi nedeniyle birçok ülkenin endişelenmesine yol açıyor.
3) Koronavirüs krizi dolayısıyla malzeme sıkıntısı yaşayan pek çok ülkede tedarik zincirlerini yeniden değerlendirme yönünde bir eğilim var. Bu bağlamda tedarik zincirlerinin daha kısa ve daha yakın olması gerektiği öneriliyor. Böylece hiçbir ülke malzeme sıkıntısı yaşamaz. Mesela ABD veya Avrupa Birliği ülkeleri, Çin ve uzak ucuz pazarlardaki malzeme, mal ve yedek parça almak yerine bunların bir kısmını kendi coğrafi sınırları içerisinde veya yakınlarında üretmeye başvurabilir.  
4) Kriz sırasında ihracat ve gelirlerindeki düşüş sebebiyle zarar gören fakir ülkelerin mevcut durumdan çok daha fazla etkilenmeleri bekleniyor. Önümüzdeki dönemde bu ülkelerin bazı ürünlerine olan talepte ciddi bir düşüş yaşanabilir. Bunun sebebi, durgunluk, yüksek işsizlik oranı ve finansal baskılar nedeniyle tüketicilerin davranışlarını değiştirmesidir. Gelişmekte olan ülkelerin sorunlarını daha da kötüleştirecek olan bir diğer şey ise kendi sıkıntılarıyla meşgul olan ülkelerin yardım ve kredileri azaltmalarıdır.
Bütün bu baskılar, gerek ülkelerin kendi iç sorunları gerekse de dünya ekonomisi ve ülkeler arasındaki ilişkiler düzeyinde olsun zor bir dönemden geçileceğini gösteriyor. Dünyanın şu anda ihtiyaç duyduğu son şey ülkelerin kendi içlerine kapanmalarıdır. Krizi güvenli bir şekilde atlatmanın yolu işbirliğinden geçer.