Vahdettin İnce
Yazar
TT

Dünya sistemi

Bugün dünyada birçok bağımsız ülke, onlarca blok, yüzlerce birlik, düzinelerce stratejik ortaklık var bunlar görünürde birbirlerinden farklı sistemlere sahiptirler. Ama aslında bütün dünyada geçerli olan tek bir sistem var. Gücün egemenliği.
Bunu Kürtler çok güzel formüle etmişler: “Zêr dizane, zor dizane, devê tivinga mor dizane” (Altın bilir, zor bilir, mühürlü tüfeğin namlusu bilir)…
Bu açıdan demokrasi, teokrasi, monarşi ve hatta kabile devleti fark etmez. Hepsinde geçerli olan kural budur, gücü, yani parayı, otoriteyi ve silahı elinde bulunduran hükmeder.
Ülkelerin anayasalarına bakın. Gücü elinde bulunduran bir sınıf ise o ülkenin anayasası mutlaka o sınıfın çıkarlarını gözetecek ve diğer sınıfları ezecek bir mahiyette hazırlanmıştır. Bir hanedansa güç sahibi, o ülkenin anayasası ülkenin geri kalanına karşı hanedana zırh olacak şekilde düzenlenmiş olur.
Bir millet gücü elinde bulunduruyorsa ve o ülkede birden fazla da millet yaşıyorsa o ülkenin anayasası söz konusu güçlü, egemen milletin çıkarlarını gözetecek şekilde hazırlanmış olur.
Geri kalan bütün kanunlar, oluşturulan kurumlar, bürokrasi, askeriye, üniversite, eğitim, din ve hatta aile gücü temellük etmiş sınıfın, hanedanın, ulusun çıkarına göre şekillendirilir.
Ülkeden ülkeye, bloktan bloğa, birlikten birliğe değişen tek şey, gücü elinde bulunduranların farklı olmasıdır.
Bugün demokrasi, teokrasi, monarşi dediğimiz kavramlar işin bu yönünü örtme amaçlı ambalajlardır ve kitaplarda yer alan süslü laflarla hiçbir ilgileri yoktur.
Sadece insanların içinde bulundukları durumun adeta bir tanrısal zorunluluk olduğunu düşünmelerini sağlamak için kullanılan paravanlar mahiyetindedirler.
Tabi bugün Amerika’da görüldüğü gibi bu gerçeği uzun süre de saklayamıyorlar. İşler bir noktaya geliyor ve patlama kaçınılmaz oluyor.
Dünyaya egemen olan bu tek sistemin mağduru olan sınıflar, milletler, fertler, top yekun garibanlar fırsatı bulunca da Parisleri, Londraları, New Yorkları… ateşe veriyorlar. Onu da yapamadıkları zaman kendilerini yakıyorlar zaten.
Ancak onca isyana, onca devrime, onca ayaklanmaya, protestoya rağmen yine de dünyada hiçbir şeyin değişmemesinin sebebi, mağdurların da bir gün zalimleri gibi gücü ele geçirip kendilerinin dışındaki kesimleri ezmeyi hedeflemeleridir. Çünkü dünyanın şu veya bu yerinde her gün patır patır zalimler devriliyor. Ama değişen bir şey olmuyor.
Çünkü zalimi devirenlerin amacı onun gücünü ele geçirip kendilerinin dışındaki kesimleri baskı altına almak, sömürmek, ezmektir ve kısır döngü kesintisiz devam etmektedir.
Bugün gücü ellerinde bulundurdukları için kendi sınıflarının, ailelerinin, milletlerinin dışındaki kesimlerin tümü dünün ezilenleridir nitekim.
Özellikle bugünlerde bunu söylemek cesaret ister biliyorum. İnsanların, en çok da bu zalim cenderenin mağdurlarının tepki göstereceklerini, en azından bıyık altından güleceklerini de biliyorum. Yine de söylemem gerekiyor. Bu sistemin tek alternatifi İslam’dır. Bu zulmün tek çaresi İslam’dır.
Evet, tarihte İslam adına kurulan devletlerin işledikleri zulümler ve günümüzde de İslam adına yola çıktığını söyleyen çeşitli yönetimlerin ve örgütlerin sergiledikleri dehşet verici manzaralar orta yerde dururken bunu söylemenin pek kolay olmadığını biliyorum. Ama elimizde bir Kur’an var ve bu Kur’an’ın önerdiği bir sistem var, mevcut sistemin modellerinden hiçbirine benzemeyen.
İslam’ın önerdiği ve Hz. Peygamber tarafından uygulanan sistemde güç bir sınıfın, bir hanedanın, bir milletin ya da bir ferdin değil sadece Allah’ındır.
Sistemin uygulayıcıları konumundakilerin bu bağlamda tek misyonları insanlar arasında adaleti egemen kılmalarıdır.
İslam’ın öngördüğü sistemde bir şekilde egemenliğe sahip olanların günün birinde elde ettikleri gücü insanlar arasında adaleti tesis etmek için kullanmak yerine kendi milletlerinin, sınıflarının, hanedanlarının çıkarları için kullanmalarını engellemek için de yasaların yine bir milletten, bir fertten, bir hanedandan alınmayıp doğrudan Allah’tan alınması zorunluluğu vardır.
İslam’ın öngördüğü adalet sisteminde yasaların, yani Allah’ın hükümlerinin iki kaynağı vardır. Biri kainata egemen olan yasalar (sünnetullah) biri de Allah’ın kitabında yazılı olan kurallardır.
Beşerin sınıf, hanedan veya ulus olarak gücü tekeline alıp geri kalan kesimleri kendine kul köle etmesini, bugünkü gibi dünyayı cehenneme çevirmesini engellemenin tek yolu kanunları bu iki kaynaktan almaktır. Hatta denebilir ki Kur’an’da yazılı olan hükümlere uymayıp sadece evrende geçerli olan doğa kanunlarından yasalar edinmek bile tek başına bu zulüm sisteminden kurtulmak için yeterlidir.
Nitekim Kur’an’da peygamberimize istese bile bütün insanların Müslüman olmalarını sağlayamayacağı belirtiliyor. Peygamberden ve dolayısıyla ona inanan Müslümanlardan istenen şey kevni kanunların ve Kur’an’daki hükümlerin ahenginden oluşan hayırlı bir sistemi model olarak oluşturmaları ve geri kalan insanların kendilerinden örnek almalarını sağlayacak bir adil sistemi egemen kılmalarıdır.
Bunu başardıkları gün, yani Allah adına ellerinde bulundurdukları gücü sınıflarının, uluslarının, ailelerinin çıkarı için kullanmadıkları gün diğer insanlar da onlara uyacak ve adil bir sistemin gölgesinde hayatlarını sürdüreceklerdir.
Ama işte, bugünkü pratiğimize baktığım zaman örnek olmak şöyle dursun bizlerin de bu zalim sistemin çarkının dişlilerinden biri haline geldiğimizi görüyorum ne yazık ki.