Abdurrahman Şalkam
TT

5 Haziran: Geçmek bilmeyen Nekse

5 Haziran. Bütün Arapların Körfez’e indiği gün ve ateşten bir kâbus. Nüfusu 22 bin kilometrekarelik bir alana sahip, orta büyüklükte bir Mısır şehrinde yaşayanların sayısını geçmeyen İsrail Devleti tarafından bir yıldırım savaşı başlatıldı. Haziran savaşı hakkında çok şey söylendi ve çeşitli dillerde yüzlerce kitap yayınlandı. Hezimet, Nekse, Komplo ve İhanet gibi çeşitli isimlerle anıldı. Bunun, Mısır ve Suriye'nin içinde ve dışındaki sahneleri dikkatle hazırlayan politik bir oyun olduğunu söyleyenler de var. Sovyetler Birliği ve ABD başta olmak üzere büyük uluslararası güçler bu sahnenin tam ortasındaydı.
5 Haziran -dünya tarihi içerisinde yenilgi veya zaferle sonuçlanan diğer savaşlarda olduğu gibi- askeri bir yenilgiden ibaret miydi? Yoksa tarih tarafından kaydedilen savaşlardan onu farklı kılacak ve Arap bölgesinde ortaya çıkan muazzam siyasi değişimleri netice verecek hususiyetleri var mıydı?
Üç Arap ülkesi, Mısır havaalanlarına hava saldırısı düzenleyen, uçakların çoğunu imha eden ve herhangi bir direnişle karşılamadan kara kuvvetlerini Sina çölüne seferber eden İsrail'e karşı savaşa girdi. Suriye savaşa girdi. Aynı şekilde Ürdün de. Mısır'ın Tiran Boğazı’nı kapatması ve 1956'daki kanal savaşından bu yana iki ülke arasında yer alan Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin geri çekilmesini istemesiyle birlikte savaş çanlarını çaldığı konusunda hiçbir anlaşmazlık yok. Suriye, İsrail güçlerinin sınırlarına ulaştığını söyledi ve Mısır güçlerini Sina’ya taşıdı. Böylece savaş kaçınılmaz bir hal aldı ve geriye sadece savaşın patlak vereceği gün kaldı.
Arap orduları altı gün içerisinde yenildi. İsrail: Sina, Golan, Batı Şeria ve Gazze'yi işgal etti. Bu korkunç felaket bu inanılmaz güç ve hız ile nasıl gerçekleşti? Üç Arap ordusu nasıl oldu da bu yıldırıma maruz kaldı? Bu konuda yazılar yazıldı ve Mısır'ın önde gelen siyasi figürleri konuşmalar yaptı. Bu kişilerden en ön plana çıkanlar arasında Abdüllatif Bağdadi, Kemalettin Hüseyin, Hasan İbrahim, Hüseyin Şafi ve Enver Sedat gibi isimler var.
Abdüllatif Bağdadi, kaleme aldığı anılarının ikinci bölümünde yaşananları Abdunnasır ile Abdülhekim Amir arasındaki güç mücadelesiyle ilişkilendirdi. Amir, silahlı kuvvetlerin kontrolünü bütünüyle eline alarak onu kendisine bağlı olan bir derebeyliğe dönüştürdü. Komutanlıkları kendisine sadakatle bağlılık gösteren kimselere teslim etti ve günlük görevlerin ayrıntılarına girmedi. Mütevazı askeri yeteneklerini ve uzmanlığını da buna ekledi. Cemal Abdunnasır zaman zaman onu ordudan uzaklaştırmayı denese de başarısız oldu. Yemen'e müdahale etmek Mısır ordusunu büyük ölçüde zayıflattı. Meslektaşları Hasan İbrahim ve Kemalettin Hüseyin Bağdadi ile anlaştılar. Üçü siyasi yaşamdan uzaklaştı ve Abdunnasır’a ülkedeki durumun ciddiyeti hakkında uyarılarda bulundukları, durumu düzeltmesini istedikleri ve siyasi sapmaların yanı sıra yolsuzlukla mücadele etmesini talep ettikleri mektuplar yazdılar. Abdunnasır ilgili mektuplara onları, ailelerini ve hatta akrabalarını cezalandırarak cevap verdi.
Cumhurbaşkanı Abdunnasır’ın Yardımcısı Hüseyin Şafi, bu yenilginin ABD ve Sovyetlerin katıldığı bir komplo ve o zamanki Savunma Bakanı Şems Badran'ın öncülüğünü yaptığı iç ihanetten kaynaklandığını söyledi.
Hür Subaylar'ın önde gelen isimlerinden ve Sovyetler Birliği'nde askeri eğitim alan kıdemli bir askeri komutan olan Cemal Hammad, yenilginin sebebinin Mısır ordusuna yönelik kasıtlı bir sabotaj olduğunu söyledi. Çünkü Savunma Bakanlığı, hiçbir yeteneği veya askeri deneyimi olmayan basit bir subay Şems Badran’a teslim edilmişti. Kendisi Mısır Askeri Akademisi’nde hocaydı. Bir gün el-Ehram gazetesinde Kafrü'ş-Şeyh valisi olarak atandığını okuyunca şoke oldu. Hiçbir sebep ya da gerekçe gösterilmeksizin subaylardan biri de Çin’e büyükelçi olarak atanmıştı. Bunun dışında ya güvenilir olmadıklarından dolayı ya da Savunma Bakanı kendilerinden hoşlanmadığı için bir dizi subay devlet dairelerine, şirketlere ve elçiliklere atandı. Hammad, Mısır'ın Sovyetler Birliği'nden aldığı modern silahlar konusunda ciddi bir eğitim verilmediğinden söz etti.
Suriye'deki durum daha da kötüydü. Darbeler birbirini takip ediyor, yetenekli ve nitelikli askeri kadrolar boşalıyordu. Siyasi sadakat, parti mensubiyeti ve mezhep bağlılığı orduda yer bulmanın temel ilkesiydi.
Ürdün'ün küçük çaplı bir profesyonel ordusu vardı. Kral Hüseyin, ortaya çıkan siyasi bir çatlaktan sonra mayıs ayının sonlarında Mısır ile ortak bir savunma anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Kral Hüseyin, savaşa girmeyi talep eden Ürdün'deki halk baskısını öne sürerek bunu haklı çıkarmaya çalıştı.
Diğer taraftan İsrail 1956 savaşından beri bu savaşa hazırlanıyordu. General Moşe Dayan İngiltere ve Fransa'dan bu savaşa dair gerekli tüm belgeleri aldı ve gerek bu belgelerin incelenmesi gerekse de savaş için ayrıntılı bir plan hazırlanması için askerlerden ve uzmanlardan oluşan bir ekip atadı. General Dayan, ABD savaşı sırasında Vietnam'a gitti. Buradaki savaşın nasıl seyrettiğine ilişkin ayrıntıları öğrendi ve Araplarla yapılacak bir sonraki savaşta bundan nasıl faydalanabileceğini düşündü. Ardından savaşı esas olarak hava kuvvetleri üzerinden yürütmeye karar verdi. İsrailli generaller, onun Savunma Bakanlığı’na atanması için Başbakan Levi Eşkol’e baskı yaptılar.
İsrail hakimiyet alanını beş kez genişletti, tarihi Filistin işgalini tamamladı, dünyaya yeni bir imaj sundu ve önemli bir bölgesel güç haline geldi. Mısır, İsrail ve Ürdün arasında barış anlaşmasının imzalanmasından sonra çatışmanın dengeleri değişti. Filistinliler ve İsrailliler arasında onlarca toplantı ve konferans gerçekleşti. Ancak Haziran yenilgisinin ağırlığı hiçbir şekilde unutulmadı. Filistin anlaşmazlığı bir türlü sükunete kavuşmadı. İsrail Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki siyasi ve ekonomik varlığını genişletmeye devam ediyor. Bu kabustan 53 yıl sonra bile hala İsrail karşısında işlevsel bir Arap politikası oluşturulamadı.