Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Protesto gösterileri ve ABD seçimleri

ABD birkaç yerde gerçekleşen protesto gösterileriyle yıkılacak bir muz cumhuriyeti değil. Yerleşik kurumların ve köklü tarihin devleti, bunun da ötesinde tüm insanlık tarihinin tanıdığı en büyük imparatorluktur.
Obamacılar ile solcu ve anarşist müttefiklerinin Başkan Donald Trump ile çatışması durumu ABD’de benzeri görülmemiş bir kutuplaşmaya neden oldu. Ne var ki, Demokrat Partinin adayı Joe Biden zayıf kaldığı için eski başkan Barack Obama açıkça ortaya çıkmak zorunda kaldı ve mevcut Başkan Donald Trump’ı eleştirdi. Bu, ender yaşanan bir olaydı ama Trump’ın adeti üzere Obama’ya da güçlü bir yanıt verdi.
Obamacılar ile ittifak eden solcu medya tek gözlüdür. Bu nedenle, zavallı George Floyd’un öldürülmesi üzerine insanlar arasında bir yangın çıkarmaya çalıştı. Floyd’un öldürülmesi kuşkusuz kalpleri ve insani duyguları yaralayan iğrenç bir ırkçı suç ama burada soru şu: George Floyd’un kanı, öldürülen polislerin ve sivil vatandaşların kanından daha mı önemli? Floyd’un öldürülmesi, yağmayı, vandalizmi, insanların mallarını yakıp yıkmayı ve çalmayı haklı gösterir mi? Söz konusu ABD’li medya organları, olayların bu yönü hakkında tamamen sessiz kalıyor ve dünya genelindeki diğer kanallarda onlardan etkilendikleri için onların izinden gidiyorlar.
Bir Arap televizyon kanalında kadın muhabir, protestocuların sayısından gözden kaçmayacak, onlarca kişiyi yüzlere, yüzlerce kişiyi binlere dönüştüren bir abartıyla bahsediyordu. Muhabir, ABD’li solcu medya organlarından etkilenmişti. Zira CNN kanalı da haberlerini aynı dil ve aynı abartılı üslupla sunuyor. Gözlemciler, olayları nakleden ile taraflı olan medyayı kolayca ayırt edebilir. Bazı medya organlarının bugün ABD’de yaşananları haberleştirme yöntemleri ile 10 yıl önce yaşanan ve yüzlerin katıldığı gösterilerin milyonluk gösteriler gibi gösterildiği Arap Baharı adı verilen olayların haberleştirilme yöntemi birbirine ne kadar benziyor.
Kitleler, ister bir Arap cumhuriyetinde isterse ABD’de olsun aynıdır. Akılsız, her zaman şiddete meyilli ve onun tarafından motive edilen topluluklardır. Savunulan düşünce seçkin ve önemli olsa bile kitleler, bu düşüncenin sahiplerini normalde, o sıcak duygusal ve seferberlik koşulları altında olmasalardı kabul etmeyecekleri durumları kabul etmeye zorlayabilir.
ABD, birkaç ay sonra düzenlenecek ve hala zayıf Demokrat rakibinin değil Başkan Trump’ın kazanması daha muhtemel olduğu seçimlere hazırlanıyor. Son yaşananlar ise Obamacıların, suçsuz insanların hayatlarını kaybetmeleri, insanların mallarını, güvenliklerini ve istikrarlarını kaybetmeleri pahasına da olsa Trump’a karşı mücadelelerinde mümkün olan en uç noktaya gitmeye hazır olduklarını ispatladı.
Bununla ilgili olarak Başkan Trump, Twitter  – şirket son zamanlarda Başkan’a karşı yürüttüğü saldırıdan geri adım atıp ona boyun eğdi-  hesabından şu paylaşımı yaptı: “Anarşist solcu Demokratlar, güvenlik güçlerine ayrılan fonu kısıtlamak istiyorlar.” Ardından şunu ekledi: “Uykucu Biden sosyalistlerin arkasından gidiyor ben ise aksi yönde.” Güvenlik güçlerine yönelik bu saldırı, başkanlığı sırasında ABD ordusu ve savunmaya ayrılan bütçeyi kısıtlayan Obama’nın yaklaşımının (Trump göreve geldiğinde işleri tekrar yoluna soktu) devamıdır.
ABD’deki bu iç çatışmada bölge için en önemlisi, önde gelen ve lider Arap ve Körfez ülkelerinin çıkarlarıdır ve –kuşkusuz- Obama ve akımını değil Trump ve politikalarını desteklemektedirler. Bilindiği gibi, politika ve özellikle de çıkarlar söz konusu olduğunda sevgi ve nefrete yer yoktur. Bu nedenle, şimdi Trump’ı desteklesek de çıkarlarımıza aykırı bir yaklaşım benimsediğinde ondan da kolaylıkla vazgeçebiliriz. Obama’nın hevesli destekçileri ve yandaşlarının aksine bizim için durum ne ideolojik ne de dogmatiktir.
Bugün Floyd’un öldürülmesi olayını büyüten ve şişirten politikacılar siyasi hedeflerini gerçekleştirdiklerinde kendisini tamamen unutacaklardır. Bu olay da ABD tarihinde uzun bir geçmişe sahip olan ırkçılık sorunu, çözümü, gerçek ve pratik olarak nasıl aşılabileceği ile ilgili iç tartışmanın uzun doğal seyri içindeki yerini alacaktır.
Obama yanlıları, sorunlarla yüzleşmeyi ve kendisine kesin çözümler bulmayı sevmiyorlar. Aksine kandırmayı, kendisi, ülkesi ve ulusu için bir kayıp olsa da karar sahiplerine hiçbir maliyeti olmayan kolay çözümlere yönelmeyi tercih ediyorlar. Eski ABD idaresinin İran, Esed rejimi veya Müslüman Kardeşler olsun Ortadoğu sorunlarına yönelik tutumu bunun kanıtıdır. Bu dönem çok uzak değil ve olayları akıllarda tazeliğini koruyor.
Araplar, kitlelere avam veya güruh gibi çeşitli isimler vermişlerdir. Bu adlandırmaların, eski ve yeni herhangi bir gözlemci veya araştırmacının gözlemleyebileceği nesnel nedenlerle kitlelere karşı olumsuz bir yönleri vardır. Buna göre kitleler sadece pazarları doldurmaya, yangınları söndürmeye ve felaketlerin neden olduğu zararları ortadan kaldırmaya yararlar. Belirli bir hedef için bir araya gelirlerse bu, isyan ve istikrarsızlık demektir. Tarihsel perspektiften bakıldığında bunun büyük ölçüde doğru olduğu görülecektir. Bu konuda ünlü Fransız yazar Gustave Le Bon’un “Kitle Psikolojisi” adlı kitabında yazdıklarını okumak yeterlidir. Bu kitabı okuduğumuzda Gustave Le Bon’un nasıl sosyoloji içinde kitlelerle ilgilenen, anlayan ve yönlendiren bir dal kurmaya yaklaşmış olduğunu görürüz.
Kitleler, çoğunlukla her zaman aptaldır ve arkasında duran, onları yönlendiren ve momentumlarından yararlanan seçkinler tarafından yönlendirilir ve sömürülürler. Bu düşünce, bugün ABD’de olup bitenleri tasvir etmekte faydalı olabilir. Bugün ABD’de olup bitenler ile Arap Baharı adı verilen dönemde olup bitenleri, kitlelerin etkilerini ve nasıl sömürüldüklerini karşılaştırdığımızda, Başkan Trump’ın terör örgütü olarak tasnif etmeye çalıştığı ANFITA Hareketini, Müslüman Kardeşlerin gizli örgütü gibi tasavvur edebiliriz. Arap Baharı sırasında Müslüman Kardeşlerin liderleri barışçıl bir şekilde gösteri yaparken gizli örgütleri polis merkezlerini yakıyor, kamu tesislerini bombalıyor ve kaosu yayıyordu.
ABD’liler, ülkelerini, tarihlerini ve geleceklerini herkesten iyi bilirler. Hiçbir taraf ya da akımın yönlendirmesine ihtiyaçları yoktur. Ne var ki dünya orada olup bitenlerle çok ilgili çünkü dünyanın geri kalanına ciddi etkileri olacaktır. Obamacılar ile Cumhuriyetçiler arasındaki anlaşmazlık ve çatışma, stratejik ve vizyon olarak büyük bir boyuta ulaştı. Dünyayı ilgilendiren birçok sorunda etkileri, neredeyse zıt olacaktır.
İki taraf arasındaki stratejik yönelimler arasındaki geniş uçurumu açıklamak için tek bir örnek yeterli: Her birinin dünyada terörizmin en büyük destekçisi olan İran rejimine yönelik pozisyonu. Obama’nın benimsediği düşmanlara boyun eğme ve müttefiklerden vazgeçme politikaları kapsamında ABD, İran’ın nükleer silah geliştirmesini sadece birkaç yıl geciktirmek için rejime her türlü tavizi veren nükleer anlaşmayı imzalamıştı. Bu anlaşma için İran rejiminin neden olduğu diğer tüm tehlikeli sorunları görmezden gelmişti. Bunların başında da, İran rejiminin genişleme planları, bölge ülkelerine hegemonyasını dayatma stratejileri, terörü desteklemesi ve kaosu yayması geliyor. Obama yanlıları seçimi kazanırlarsa kesinlikle bu anlaşmaya geri döneceklerdir. Buna karşılık Başkan Trump’ın politikası, İran rejiminin doğası, dünya ve bölge açısından taşıdığı tehlike konusunda derin bir farkındalığa sahiptir ve benzeri görülmemiş yaptırımlarla kendisine boyun eğdirmeye dayanmaktadır.