Hazım Sağıye
TT

ABD’yi anlamanın en iyi yolu

George Floyd'un öldürülmesinin ardından ABD ile ilgili tartışmalar Arapça makalelerin gündemlerinde ön sıralarda yerini aldı. Ancak Floyd’un öldürülmesi hadisesinin esas meselesi ırkçılıkken söz konusu yazılarda buna dolaylı olarak değinildi. Irkçılık meselesi artık dış politika tarafından belirlenen ve kontrol edilen tutum için bir mazeret olamaz.
Ortadoğu’daki uygulamaları ve pozisyonları nedeniyle ABD’den nefret edenler, bir kez daha ABD’nin ırkçı olduğunu keşfedecek ve bu ırkçılığın yerli topluluklarla olan etkileşime kadar uzanan bir kökünün bulunduğunu fark edecek.
Vietnam Savaşı sırasında bu ülkenin çirkinlik, komplo ve saldırganlık dışında başka bir şey üretmeyen bir fabrikadan ibaret olduğuna dair yeterince kanıt toplandı.
Ortadoğu’daki uygulamaları ve pozisyonları nedeniyle ABD’yi sevenler ise bir kez daha bu yaşananların bir komplodan ibaret olduğunu söyleyecek, özellikle kendisinden gerçek, güzellik ve iyilik dışında bir şey sadır olmayan Donald Trump döneminde. Floyd'un ölümüne gelince, bir Arap atasözünde denildiği gibi ‘Her alimin bir yanılgısı vardır.”
Burada dünyaya, bize ve elbette George Floyd'a karşı komplo kurulduğunu düşünen ‘Amerika karşıtı’ bir parti var. Bu partinin sözcüsünün açıklamasına göre, kendilerini George Floyd'un kanının hesabını soracak kimseler olarak görüyorlar. Hamaney, Ruhani ve Beşşar Esed bile yalnızca ABD’de meydana gelen böyle bir suçtan tiksiniyorlar! Diğer tarafta, Amerikalı kötü adamların da aralarında olduğu kötü insanlar tarafından ABD’ye bir komplo kurulduğunu düşünen bir taraf var.
Dış politika kâbusu bütün akıllarımızı esir almış durumda. Ayrıca ABD'yi iyi ve kötü olarak görmemizi sağlayacak bakış açısına sahip olmamızı veya onun tecrübesinde demokratik ve ırkçı olanın ne olduğunu tespit etmemizi engelliyor. Ülke gerçeği bizim görüşümüzün ve mantığımızın alanının dışında kalıyor. Bir şeye ‘taraf olma’ ve ‘karşıt olma’ güdüleri doğrultusunda seyreden bir dış politikadan bahsediyoruz. Sovyetler Birliği hakkındaki yargılarımızda da benzer bir durumla karşı karşıya kalmıştık. Hayran olan kimseler (neredeyse ABD'den nefret edenler ile aynı kişiler) Sovyetler Birliği’nin baskıcı rejimi hakkında herhangi bir eleştiri yapmayı reddettiler ve rejimden kopanları ihanetle suçladılar. Sovyetler Birliği’nden nefret edenler (neredeyse ABD’yi sevenler ile aynı kişiler) komünizmi entrika ve komplodan ibaret gördüler.
ABD, Rusya veya diğer herhangi bir yerde meselelere bu şekilde yaklaşmak hiçbir şeyi değiştirmez, bilakis meseleyi anlama ve kapsamlı biçimde kavrama kabiliyetimizi köreltir. ABD'de iki yıl yaşayan Mısırlı İhvan teorisyeni Seyyid Kutub, bu bakış açısının öncülerinden biriydi. 3 Aralık 1951’de Kahire'de yayınlanan er-Risale dergisinde şunları yazdı:
“Amerikalı, sanat zevkinde ilkeldir. Caz, tercih ettiği müziktir. Siyahlar, bir taraftan ilkel eğilimlerini diğer taraftan gürültü arzularını karşılamak için bu müziği icat ettiler. Amerikan neşvesi caz müzik ile bütünüyle tamamlanmadı. Buna bir benzeri olan bağırtılar ve gürültüler de eşlik etti. Makinelerin ve seslerin gürültüsü yükseldikçe kalabalıklar heyecanlandı ve kulaklar bunu kaldıramayacak bir duruma geldi. Şiddetli ve devamlı olan alkışların gürültüsü kulakları sağır edecek dereceydi.”
Bu ifadeler Seyyid Kutub’un ‘Gördüğüm Amerika’ isimli eserinde yer alıyor. Fakat ABD'de yaşayan yazar, gerçekte orada yaşamamıştı. Baktı, fakat görmedi. Çünkü zihni düşmanlıkla malul olduğu için herhangi bir şeyi fark etme ya da var olan karmaşıklığı anlamlandırma yeteneği körelmişti.
Seyyid Kutub örneğinde olduğu gibi böyle bir yaklaşımla meselelere baktığımız zaman politik düşünce ve ideolojik farkındalık geliştiremiyoruz. Çünkü anlamak için üzerine eğildiğimiz mesele ‘taraf olmak’ ve ‘karşıt olmak’ arasında salınan bir nesneye dönüşüyor. Bundan dolayı hukuk, kültür, medyanın rolü, tarihin ağırlığı ve ekonomik krizlerin etkisi gibi hususları anlamıyoruz. Mesela bir Afro-Amerikalının Başkan olduğu ve iki dönem başkanlık yaptığı bir ülkede Floyd’un nasıl böyle bir hadisenin kurbanı olduğunu anlamıyoruz. Bu yaklaşım, siyasi ve entelektüel partilerimizin ve akımlarımızın ırkçılığına bir son vermeye katkıda bulunmuyor. ABD aynı anda büyük ve tehlikeli, iyi ve kötü, gelişmiş ve azgelişmiş bir ülkedir. Bu her daim meseleyi tek bir kelimeyle sınırlamaktan daha önemlidir. İçimizden birinin bir ülke karşıyı veya bir mesele karşısında taassup göstermesi anlaşılabilir.
Ancak yazarlar bir tarafın askeri olmadıkları gibi herhangi bir ülkenin dışişleri bakanı değiller.