Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Zülkarneyn: Güç ile imtihan

Bir soru: Zülkarneyn kimdir?
Soruya cevap Zülkarneyn;
Güç ve kudret sahibi bir Cihangir…
Kendisine sebepler verilen ve bu sebeplere tabi olan…[1] 
Batıya ve doğuya yapılan seferler yapan…
Zalimleri zulümlerinden dolayı cezalandıran…
İman eden ve salih amel işleyenlere güzellikle muamele eden ve işlerini kolaylaştıran…
Yaptığı yardım ve iyilikler karşısında ücret/karşılık almayıp-istemeyip Rabbimin bana lütfettiği sizin vereceklerinizden daha hayırlı diyen…
Yaptığı işlerde zafere/başarıya ulaşınca da, bunu rabbinin rahmetinin eseri olarak gören...
Demir ve bakırdan set yapacak kadar fen ilimlerine vakıf…
İsmi bilinmeyip sıfatıyla anılan, Allah’a ve ahirete inanan salih bir kul…
Zülkarneyn: iki güç sahibi; hükümdarlık kudreti ve Allah'a imanın kazandırdığı manevî/ruhanî güç…
Kıssanın özeti şudur:
Zülkarneyn, Allah tarafından kendisine verilen büyük güç ve geniş imkânlar sayesinde dünyanın doğusuna ve batısına iki sefer düzenlemiştir. Batı istikametindeki ilk seferinde karşılaştığı bir halka zulümden/şirkten sakınma, Allah’a iman, sâlih amel ve güzel mükâfat gibi kavramlarla ifade edilen bir dinî-ahlâkî tebliğde bulunmuştur. Ardından doğu istikametinde ikinci bir sefere çıkmış ve bu sefer sırasında kendilerini güneşten koruyacak gölgelikleri bulunmayan başka bir kavimle karşılaşmıştır.
Daha sonra muhtemelen kuzeydeki dağlık bir bölgeye üçüncü bir sefer düzenlemiş, bu sefer sırasında Ye’cûc ve Me’cûc diye anılan fesatçı ve saldırgan bir kavim veya kavimlerden şikâyetçi olan bir halkla karşılaşmış, onların isteği üzerine söz konusu bölgedeki bir geçide demir kütleler ve bakırı eritmek suretiyle sağlam bir set inşa etmiştir.
Bu seddin inşası karşılığında halkın kendisine ücret ödeme teklifini, “Rabbimin bana lutfettiği geniş imkânların yanında sizin vereceğiniz ücretin kıymeti yoktur” diyerek geri çevirmiş, ancak onlardan kendisine beden gücüyle yardımda bulunmalarını istemiştir.
İnşa faaliyeti tamamlanınca Ye’cûc ve Me’cûc gedik bile açamadıkları bu seddi aşamamışlardır. Zülkarneyn onlara bu başarısının ilâhî lutuf sayesinde gerçekleştiğini belirtmiş ve seddin ancak Allah’ın belirlediği vakit geldiğinde yıkılacağını söylemiştir.[2]
Kur’an’da zikredilen birçok kıssanın anlaşılmasında olduğu gibi bu kıssada da nelerin anlatılmak istendiğinden daha çok, kıssada zikredilen yer, zaman ve kişilerin peşine düşülmüştür.
Zülkarneyn kimdir?
Ne zaman ve nerede yaşadı?
Ye’cüc ve Me’cuc isimli kavimler kimlerdi?
Bu ve benzeri sorularına cevap aramak kıssanın niçin anlatıltığının ve ne anlatığının önüne maalesef geçmiştir. Biz bu soruların meraklılarını meraklarıyla baş başa bırakıp “kıssa bize ne anlatır?” Sorusuna cevap aramakla yetineceğiz.
Kıssanın ne anlattığını iyice anlayabilmek için öncelikle niçin anlatıldığını anlamakta yarar vardır.
Zülkarneyn kıssası, Hz. Peygamberi zorda bırakmak ve söylediklerinin vahiy ürünü olmadığı algısını oluşturmak için Yahudiler veya Yahudilerin akıl hocalığı yaptığı bazı müşrikler tarafından sorulan bir soruya vahyin verdiği bir cevap olarak zikredilir?
Soruyu soranların bir amacı vardı: Peygamberi zora sokmak, bilmediği yerden ve şeylerden sorarak onun vahiy almadığını kanıtlamak. Öncelikli olarak kıssa bu beklentiyi boşa çıkarmak için anlatılır. Ve beklentileri de boşa çıkarmıştır. Bu soruyu soranlar eğer bunun cevabını verirsen sana inanacağız demişlerdi. Cevap verilmesine rağmen iman etmemişlerdir.
Bu da soru soranların amacının üzüm yemek değil bağcı dövmek olduğunu göstermektedir. Olmadık soru ve isteklerle Hz. Peygamberi aciz bırakamayacakları ortaya konmuş oldu.
Çünkü Hz. Peygambere karşı olanlar iyi bilmelidirler ki; “… Onun koruyucusu Allah’tır; ayrıca, Cebrail,  dürüst ve erdemli müminler ve  melekler onun yardımcısıdırlar.”[3] 
Zülkarneyn kıssası, kanaatimce kendi lisanı halince bize şunları anlatır:
Öncelikle Hz. Peygamberin nübüvvetini tasdik eder ve pekiştirir.
Dünyevî güç ve iktidar ahlakla ilişkilendirilerek kullanılmalıdır. Ahlaktan yoksun güç ve iktidar sahiplerini zulme sürükler.
Sahip olunan güç ve iktidarı kendinden bilmeyip, onu vereni hatırlamalı ve ona yönelip ona kulluk edilmelidir.
Sahip olunan gücü, itibar ve kazanç kapısına dönüştürmeden o güçten elde edilen imkânları Allah rızası için karşılıksız ihtiyaç sahiplerine sunmak.
Hükümdar, zalimleri dilerse cezalandırır, iyi olanları ödüllendirir ve işlerini kolaylaştır. Zira hüküm ve güç sahipleri bunları nasıl kullandıklarıyla sınanırlar.
Hedefe ulaşmaya çalışırken doğru ve meşru sebeplere/araçlara başvurmak gerekir. Yani doğru/meşru bir amaca ulaşmak için dahi gayrimeşru araçlara başvurulmalıdır. Birilerinin ifade ettiği gibi “hedefe ulaştıran her yol mubahtır” mantığıyla hareket edilemez.
Dürüst ve erdemli davranmak, ilke olarak, insandan beklenen en tabii, en olabilir davranış tarzı olduğuna göre bu davranış tarzıyla ilgili yasaların fazla zorlayıcı olmaması gerekir.
Bilgi, sanat/ustalık ve güç birlikte kullanılırsa hedefe daha kolay ulaşılır.
Ye’cuc ve Me’cuc gibi bozgunculuk yapan, saldırgan ve yeryüzünde karışıklık çıkaranlara engel olunmalıdır. Bu bozgunculuk ister evrene yönelik olsun isterse insanın beynine, gönlüne ve imanına yönelik olsun fark etmez. Bu bozgunculara karşı akıl, bilgi ve imanı bir araya getirerek mücadele eden Zülkarneyn gibi mücadele etmek gerekir.   Zira her dönemde bu işi yapanlar var olacaktır. 
Gücü ve imkânı verenin Allah olduğu bilinciyle hareket edilmeli, zafere veya güzel bir sonuca ulaşınca bunu Allah’a nispet edip O’na şükredilmedir.
En genel haliyle Zülkarneyn kıssası, tıpkı Hz. Süleyman kıssasında da üzerinde durulan güç, adalet, ahlak ilişkisinin nasıl olması gerektiğinin hatırlatıldığı ve örnek olarak sunulduğu bir kıssadır.
Neticede bütün imkânları, güçleri ve iktidarları bir veren var. Bu imkânlara sahip olanlar bunları lütfedeni dikkate olarak kullanmak durumundadırlar. Zira bunların hepsi bir emanet ve imtihandır…

[1] Sebep: Amaca ulaşmayı mümkün kılan her şey; akıl, ilim, irade, kuvvet, kudret vs.
[2] https://islamansiklopedisi.org.tr/zulkarneyn
[3] Tahrim 66:4.